"BİRAZ halkın arasına karışayım" diyerek, halkımızın Kanyon’unda, yani Beşiktaş Çarşı’da aylak aylak dolaşırken telefonum acı acı çalıverdi... Gazete santralinden aranıyordum... Görevli arkadaşımız, "Sizi İstanbul Barosu’ndan arıyorlar" dedi...
Bir yandan "Hayırdır inşallah" şeklinde biraz "irticai" kaçacak bir temenniyi seslendirirken, bir yandan da "Bağlayın lütfen" deyiverdim.
Hay demez olaydım!
Karşımda fena halde Tayyipçi, fena halde "laf anlamaz", fena halde "asabı bozuk" bir avukat...
Başladı bana bozuk çalmaya... Hem de ne bozuk çalma!
Önceki günkü yazımda, "Gaza gelme Tayyip Erdoğan... Menderes asıldığında bir mantar tabancası bile patlamamıştı" diye bir cümle yazmıştım ya...
Arkadaş bu cümleye kafayı takmış. Bir "Hukuk adamı" olarak bütün hukuk doktrinleri açısından çok tehlikeli sayılabilecek şu cümleyi gayet rahat ve gayet pişkin bir şekilde seslendiriyordu:
"Artık Demokrat Parti dönemindeki köylüler yok... Bu millet değişmiştir... Görürsün mantar tabancası mı patlar, yoksa başka bir şey mi patlar?".
Adamın ne söylediğini kulağı duymuyordu...
"Çıplak uyarıcı" sıfatını üstüme alarak, "Siz avukatsınız... Değil mi?" falan diyerek bir iki kapalı uyarı yaptım ama nafile.
"Görürsün neyin patlayacağını" cümlesini tam 18 kez tekrar etti... Aynı cümleyi 19. kez seslendirmeye kalkıştığında... Çareyi hak ettiği cevabı verip telefonu yüzüne kapatmakta buldum...
* * *
İki gün önce... Akşam...
Fazıl Say’ın Cemal Reşit Rey’deki konserindeyim... Her yer ful dolu...
Talep patlaması o kadar fazla ki, sahnedeki boş alanlara bile seyirci alınmış...
Havada öyle belirgin bir laiklik kokusu var ki, sanki "Cumhuriyet Mitingi"ndeyiz... Sanki az sonra Necla Arat ya da Nur Serter nutuk atmaya başlayacak...
Hançereler yırtılırcasına söylenecek bir 10. Yıl Marşı için ise minicik bir işaret yetip de artacak...
Fazıl’ın "Laiklik çıkışı"nın mı bunda etkisi var? Yoksa klasik müziğin "çağdaş" olmanın fon müziği olarak algılanmasının mı? Bilemiyorum...
Tam da...
"Ulan kazara yolu buraya düşmüş bir türbanlı, bu iklimde kim bilir ne çileler çeker" diye içimden geçirirken...
Bir "Laikçi teyze"nin gazabı beni bulmasın mı?
Hemen arkamdaki koltukta oturan "Laikçi teyze", öfkesini yöneltecek doğru dürüst bir mecra bulamamanın etkisiyle...
"Eski irticacı Ahmet Hakan ne güne duruyor" diye düşünerek...
Bana sallamaya başlıyor...
Benim de duymamı sağlayacak şekilde yanındakilere şu yorumu yapıyor:
"Bu Ahmet Hakan da bazen Tayyip’e laf ediyor, bazen bizim tarafa... Ne de olsa dönek"...
Bu mu halk çocuğu
Ağızlarını her açtıklarında "Biz halkın temsilcisiyiz... Karşımızdakiler ise Cumhuriyet seçkini elitler" diye şişinenlerin...
İçine düştükleri "Şaşaa zaafı" beni hep düşündürtmüştür. Hadi "Halkın temsilcisi" Menderes’in "Bir çapkın hovardayım / Yirmi dört ayardayım" havasına, şaşalı hayatına hiç girmeyelim...
Ama bütün bir siyasi hayatı boyunca çobanlığına özel vurgu yapılan Demirel’imizin, yurtdışı gezilerine kıymetli eşlerinin kuaförlerini bile götürmesine ne diyeceğiz?
En bir halk çocuğu Özal’ımızın, devri iktidarında "Lale Devri çocuklarıyız biz" diye düzenlediği törenler konusundaki görüşümüz ne olacak? Ya da...
Bugünkülerin alışveriş manzaralarında ortaya çıkan marka düşkünlüğüne ne buyrulur? Buna mukabil...
"Cumhuriyet seçkini" diye burun kıvrılan siyasilere baktığımızda ne görüyoruz? Ne göreceğiz?
Sıradan memur tipli bir hayat...
Belki ideolojik olarak "Seçkinci" bir bakış açısına sahipler ama yaşam tarzı olarak gayet sıradanlar...
* * *
Bütün bunları şu fotoğraf karesinden yola çıkarak yazdım:
AKP takımına en son katılan Devlet Bakanı Mehmet Şimşek, Maraş’ta bir açılışta... Protokol sırasında eşiyle birlikte en önde oturuyor... Hafiften yağmur var...
Ve protokol bölümünde sadece Mehmet Şimşek ve eşinin başına, arkadaki polis memuru şemsiye tutuyor...
Batmanlı gariban bir ailenin bağrından çıkıp gelmiş... Üstelik Amerika tezgahından geçerek, oradaki demokratik teamülleri gayet iyi öğrenmiş...
Bir siyasetçinin bu afra tafrası beni şaşırttı...
ABD kökenli eşinin bu afra tafrayı yadırgamaması ise daha çok şaşırttı...
İçimden şöyle dedim:
"Mehmet Şimşekiyi ki halk çocuğu... Bir de Cumhuriyet seçkini olsaydı ne olacaktı?"