Paylaş
- İNTİHARIN EŞİĞİNDE: Nobu isimli bir Japon varmış. Aşçılıktan anlarmış. Bu Nobu, Peru’da perişan vaziyette takılıyormuş. Peru’nun arka mahallelerinde külüstür bir lokantada memleketi Japonya’nın yemeklerini yapıyormuş. Öyle memnuniyetsizmiş ki hayatından, neredeyse intihar edecekmiş.
*
- MARTIN AMCA: Masal bu ya... Tam bu sıralarda Peru’da gezintiye çıkan yönetmen Martin Amca’nın yolu, Nobu’nun yemek yaptığı bu külüstür lokantadan geçmiş. Bayılmış suşilere, saşimilere falan Martin Amca. “Gel” demiş, “Seni Hollywood’a götüreyim”. Nobu’nun gözleri parlamış.
*
- ROBERT’IN TEKLİFİ: Martin Amca, Hollywood’da Robert De Niro Abimizle tanıştırmış Nobu’yu. Robert De Niro Abi de bayılmış Nobu’nun yemeklerine. “Gel birader, ortak mekân açalım seninle. Para benden, emek senden” diye teklifte bulunmuş. Tabii Nobu, dünden razı. Açmışlar mekânı. Acayip tutmuş mekân. Nobu, aynı bizim Nusret gibi olmuş. Önce New York’a şube... Sonra Londra’ya şube, Dubai’ye şube... Derken yedi iklim dört bucağa yayılmış. Global bir fırtına olup çıkmış Nobu.
*
- DOĞRU/YALAN: Bu masalın nereye kadarı doğrudur, nereye kadarı uydurmadır bilmiyorum. Ben anlatanların yalancısıyım.
*
- NOBU CAHİLİ: Cehaletimi mazur görün: Ben hiç bilmiyordum Nobu’yu. Meğer etrafımda bilmeyen yokmuş. Arkadaşlara “İstanbul’da Nobu açılmış” der demez... Hemen başladılar şöyle şeyler söylemeye: “New York’takine üç kere gittim. Londra’daki şahaneydi. Ben Dubai’dekini denedim.” Bir Nobu cahili olarak ben olaya “Robert De Niro İstanbul’a lokanta açmış, gidelim bakalım Godfather aşkına” diye yaklaşırken... Meğer millet Nobu’yu çoktan ıskartaya çıkarmış (Bakınız: Godfather İki – Marlon Brando’nun gençliği).
*
- YERİNİ YADIRGADIM: Neyse... Gittim İstanbul’da yeni açılan Nobu’ya... Gerçi “Gökkafes” adı verilen ve İstanbul’un siluetini perişan eden heyula içinde açılmış olmasını biraz yadırgadım ama fazla da durmadım üzerinde. Çıktım Gökkafes’in altıncı katına. Gayet şık, gayet narin, gayet janjanlı bir lokanta.
*
- PETROL TÜCCARI GİBİ: 10 gün önce açılmış Nobu. Tatlı bir acemilikleri var çalışanların. Ama ellerinden geleni yapıyorlar. Masamıza bakan garson geldi. “Ne yersiniz?” dedi. Petrol tüccarı bir Arap gibi “Şefe bırakalım tercihi” dedik. Ve Japon mutfağından bildiğimiz bilmediğimiz her türlü yemek önümüzde resmi geçit yaptı. Benim gibi yeni tatlara pek açık olmayan biri için bile enfesti her şey.
*
- TUZLU HESAP: Hanut değil alınteri olduğu için hesabı istedim. Hesap biraz tuzluydu. Robert De Niro’nun lokantasında yemek yemenin bir bedeli olmalı falan diyerek kendimi avuttum. Bu arada öğrendiğim bilgilere göre... Seremonik bir açılış yapacaklarmış. Ekim’de. Çünkü Robert Abi, bir filmin çekimleri sırasında bacağını incitmiş. Onun iyileşmesini bekliyorlarmış. O da gelecekmiş açılışa. Havalı bir edayla “Selam söylersiniz” dedim çalışanlara. Ve çıktım mutlu mesut Nobu’dan.
28 ŞUBAT’IN GENERALİ ÖZKASNAK’IN ÇIKIŞI
28 ŞUBAT’tan aldığı ceza onanan Erol Özkasnak, “Biz 28 Şubat’ta hükümetle değil irticayla mücadele ettik. Yaptığımız doğruydu” demiş.
*
“İrtica nedir” desen... Baltayı taşa vurmadan cevap vermesi mümkün değil.
İnsan hiç değilse biraz uyanık olur da “Biz 28 Şubat’ta FETÖ’yle mücadele ettik” falan diyerek yırtmaya çalışır.
ÜÇ ÇEŞİT TOKALAŞMA ARASINDA KALDIM
- BİR: Geleneksel tokalaşma.
*
- İKİ: Sevimsiz dirsek selamı.
*
- ÜÇ: İrrite edici yumruk tokuşturma.
*
Son günlerde bu üçü arasında gidip gelmekteyim ben de herkes gibi.
REKTÖR VE BÜROKRATLAR ŞU DÖRT ŞEYİ NOT ALSIN
- BİR: Sosyal medyadan hızla çekilin, başa beladır.
*
- İKİ: Görevden alındığınıza dair iddiaları yalanlamakta acele etmeyin.
*
- ÜÇ: Ergen esprilerinden uzak durun.
*
- DÖRT: Her an makamdan gidici olduğunuzu unutmayın.
ÜÇ MADDELİK AŞI ANAYASASI
- MADDE BİR: İstemeyen aşı olmaz.
*
- MADDE İKİ: İstemeyene zorla aşı yapılamaz.
*
- MADDE ÜÇ: Toplum sağlığını korumak adına aşı karşıtı propaganda yapılamaz.
FLAMİNGO ALLI TURNA
FLAMİNGO dediklerinde... İçselleştiremiyor, yabancılaşıyor, garipsiyordum.
Meğer onun bizdeki adı “allı turna” imiş.
*
Allı turna olduğunu öğrendiğim andan itibaren...
Flamingoların ölümü karşısında kapıldığım o esaslı hüzün, binle çarpıldı.
İtiraf ediyorum: Evet, biraz yerelim ben.
GELİŞİGÜZEL NOTLAR
- DÜZ VİTES: Düz vites tarihe karışıyormuş. Bizden sonra gelen Z kuşakları, “düz vites” deyince aval aval bakacak yani.
*
- HAYVANAT BAHÇESİ: Gaziantep’te hayvanat bahçesinden bir aslanın kaçma vakasından sonra attığım iki slogan: BİR: Hayvanat bahçeleri, hayvanların zindanlarıdır! İKİ: Hayvanat bahçeleri kapatılmalıdır.
*
- BİR TRAJEDİ: Ağustos’ta doğanlar, doğum günü pastalarının mumunu tek başlarına üflemek zorunda kalanlardır.
*
- İNSANLIK TESTİ: Bir insanın iyi mi kötü mü olduğunu anlamak için, garsonlara nasıl davrandıklarına bakın.
*
- İKİ İNSAN TİPİ: İnsanlar ikiye ayrılır: Euro’ya Avro diyenler ile Euro’ya Öoro diyenler.
AMAN HINCAL ABİ AMAN
- Agatha Christie’nin İstanbul kahvaltısı: Sahanda yumurta, dana sosis, tereyağı, kaymak, müsli ve kruvasan.
*
- Alfred Hitchcock’un İstanbul kahvaltısı: Sahanda yumurta, ızgara füme kaburga, fırın patates, domates, portakal suyu, çay ve kahve.
*
Hıncal Uluç’un yazısında okudum. Bu iki isim, İstanbul’a geldiklerinde bu kahvaltıları yapmışlar. Park Otel, menüsüne koymuş bu iki kahvaltıyı. Hıncal Uluç ilk fırsatta gidip deneyecekmiş.
*
Aman Hıncal Abi! Sen uyma Agatha Teyze ve Alfred Amca’ya. Bunlar çok ağır kahvaltılar. Lütfen dikkatli ol. Sen bize lazımsın.
Paylaş