Gıybet forever

MUHAFAZAKÁR televizyonlar, malum, ‘kalan son ilkeler’ nedeniyle ‘Televole’ tarzı magazin programları yapamıyorlar.

Durum böyle olunca da, ‘kimin şık kimin rüküş olduğu’ndan tutun da ‘kimlerin hangi mekánlarda nasıl da pişti oldukları’na dair birçok ‘mühim mevzu’, maalesef bu televizyonlarımızın yayıncılık ilkelerinin kurbanı oluyor.

Salt bu televizyonları seyredenler, ne ‘Bodrum’da açılan turizm sezonunun uçurduğu etekler’den haberdar olabiliyorlar, ne de ‘Hülya ile Kaya boşanacak mı?’ türünden sorunsallarla ilgilenebiliyorlar.

Kaçan reytingler de işin cabası!

Yani ‘sorun’ büyük...

Belki de sorunu çözecek irade ve kararlılık bizimkilerde var ama işte ‘ah kalan o son ilkeler’...

* * *

Üç dört yıl önceydi...

AKP doğum sancıları çekiyor ve 28 Şubat’ın zorlamasıyla İslami kesimde büyük değişimler yaşanıyordu.

İşte böyle bir ortamda, ‘camia’dan matrak bir dostumuz, biraz da durumla kafa bulmak amacıyla boşluğu dolduracak çarpıcı bir öneride bulunmuştu...

‘İslami magazin programı yapalım’ diyordu...

Adını da bulmuştu.

O sıralarda ekranlarda fırtına gibi esen ‘Magazin Forever’ adlı programdan ilham alınarak bulunan isim ‘Gıybet Forever’ idi. Hatırlıyorum:

Bu adı çok tutmuştuk ve bir süre bu adla epey eğlenmiştik.

‘Gıybet Forever’ denilince tabii ki aklımıza, ‘Hacı Mustafa Efendi, bu hafta cuma namazını Üsküdar’daki Pervane Camii’nde eda etti... Çarpıcı görüntüler geliyor’ ya da ‘Hafızlık yarışmasında ilk üçe kimler girdi? Az sonra’ türünden ‘zararsız’ başlıklar gelmiyordu...

Değil mi ki muhafazakárlar değişmişti, o halde ‘Gıybet Forever’, yeni yükselmekte olan ve tuhaf alışkanlıklar edinen yeni ‘muhafazakár elit’in gündelik hayatına ayna tutmalıydı.

‘İslami defile’nin bile en koyu dindar yazarlar tarafından alkışlandığı bir ortamda bence küçümsenmemesi ve dudak bükülmemesi gereken bir öneriydi bu...

Ama olmadı...

Bu ‘program önerisi’, gülümsenip geçilen fırlamaca bir şaka olarak kaldı ve unutulup gitti.

Belki de şartlar henüz olgunlaşmamıştı.

* * *

Dikkat! Dikkat! Bence bugün şartlar olgunlaşmıştır.

İki nedenden dolayı:

BİR: Geçen gün Nişantaşı Beymen’den elinde alışveriş çantalarıyla çıkan ‘türbanlı kadın’, makyajı, kıyafetindeki şatafatı ve dudaklarına kondurduğu ironik kıvrımla, bir ‘Televole’ kamerası arar gibiydi.

İKİ: İslami camiadakilerin yaptıkları genel gözlem şudur: ‘Dedikodu’ anlamına gelen ve İslam’da büyük günah sayılan ‘gıybet’, son zamanlarda camiada ‘milli spor’ haline gelmiş. Gözlemcilerin aktardığına göre iş o kadar büyümüş ki, Ankara’da en yakın dostlarını karalayarak mevki elde edenlerin sayıca ne kadar çok olduğundan söz ediliyor.

Bu koşullar altında biz de ‘Gıybet Forever’ın ne zaman start alacağını merak ediyoruz...

Akif Beki neden atandı?

AKİF Beki’yi yakından tanıyan bir arkadaşı olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim: Beki’nin ‘Başbakan Başdanışmanı’ olarak atanmasında ne ‘Erdoğan’ın komşusu’ olması etkili olmuştur, ne de ‘Erdoğan’ın Harfleri’ kitabını yazması...

Bu atamanın altında yatan temel neden şudur:

Hükümetin, medya ile ilişkilerini sağlıklı bir zemine oturtmaya ve iletişim kanallarını sürekli açık hale getirmeye şiddetle ihtiyacı var...

Akif Beki, işte bu alanda başarılı çalışmalar yapacak nitelikte ve çapta bir isim...

Yani ‘ihtiyaç’ ile ‘uygun isim’ arasında bir örtüşme olmuştur, hepsi bu...

‘Komşu olmak’ bu işlerde etkili olsaydı, Başbakan’ın şu anda beklentileri karşılanmamış komşularının olmaması gerekirdi...

‘Kitap yazma’nın bir etkisi olsaydı, bırakın öyle ‘kapalı anlatımlı/zor anlaşılır’ bir kitabı, Başbakan’a nameler döktüren nice isim el kapılarında sürünmezdi...

Söylemek istediğimiz şudur:

Peşin hükümler verip damgalamak yerine Akif Beki’nin neler yapacağını beklemek daha doğru olur.

Ben onun potansiyelinin farkında olan bir arkadaşı olarak ‘umutla’ beklediğimi belirtmek isterim.
Yazarın Tüm Yazıları