TAM da herkeslerin "Şeriat geldiğinde nasıl bir direniş ortaya koyarız" meselesine kafa yormaya başladığı bir sırada...
Samsun Mitingi’ne katılımı daha da artıracak yepyeni bir krizle karşı karşıya kalmayalım mı!
Olay şu:
"Hayatımızın kıvamını bozan" irticacılarımız, şimdi de şehirlerimizin süsü olan, reklam panolarındaki mayolu kadın fotoğraflarını yasaklamaya kalkıyorlarmış.
Ve tabii böyle elektrikli bir mevzu karşısında da taraflara gün doğmuş durumda.
İşte bakın:
Bu tür tartışmalardan tatlı bir heyecan duyan "Mayocular kralı" Zeki Beyimiz, hazzın doruklarına çıkmış bir şekilde, "Mayo reklamı yasaklandı / Rejim elden gidiyor" diye çığlık atarken...
Zeki Bey’in öbür taraftaki karşılığı olan Tekbir Giyim’in sahibi Mustafa Beyimiz de, zevkten dört köşe bir şekilde "Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede..." edebiyatına sardırarak firmasının ücretsiz reklamını atırıyor.
Yani...
Yine heyecan gelmiş, yine mantık savuşmuş durumda.
* * *
Aslında memleketin içinde bulunduğu şu ortamda...
Sözümüzün dinlenmesi için...
Ya Zeki Bey gibi yapıp, "Mayolu kadın fotoğrafları"nın şehrin dört bir yanına asılması ile "Laik devlet düzeni" arasında bir bağ kurmamız gerekir.
Ya da...
Türban satarak para kazanan Mustafa Bey gibi yapıp, "Hemen bir haşema alın / Yoksa başınıza taş yağar" dememiz gerekir.
Ama...
Mademki şu kahrolası cepheleşmenin girdabında sürüklenmek istemiyoruz.
O halde faydasız olacağını bile bile başka şeyler söylemeye çalışalım...
* * *
Her şeyden önce yanıtlamamız gereken soru şudur:
Bir kentin ortak yaşam alanlarında sergilenen reklam fotoğrafları, sınırsız bir özgürlüğe tabi olabilir mi?
Alın size İngiltere’den bir örnek:
Bundan beş yıl önce İngiltere’de Yves Saint Laurent firmasının "Opium" adlı parfümünün reklam panosu, İngiliz kamuoyundan gelen şikayetler üzerine kaldırıldı. İngiltere Reklam Standartları Otoritesi, panoda sergilenen çıplak kadın fotoğrafını "Cinsel açıdan tahrik edici, ciddi veya yaygın ölçüde rencide edici" olduğu gerekçesiyle kamuya açık mekanlarda sergilenmesini men etti. Kurul, reklam fotoğrafının kadın dergilerinde yayınlanmasının sakıncalı olmadığını ancak sokak panolarının farklı bir durum olduğunu belirtti. Bu kararın ardından panolar kalktı. Olay, İngiliz basınında "Rencide edici Opium posterleri kaldırıldı" diye haber oldu. (The Guardian 19 Aralık 2000).
Demek ki neymiş?
"Kamuya açık mekanlardaki reklam" ile "dergilerde yayınlanan reklam" arasında mahiyet farkı varmış.
Ancak İngiltere’deki karar alma sürecine dikkat:
Öyle muhafazakár bir belediye müdürü çıkıp da, "Şehit kanlarıyla sulanan mübarek Londra toprağında çıplak kadın fotoğrafı astırmam arkadaş!" diyerek, kafasına göre yasaklama kararı alıp uygulamıyor.
Kamuoyu şikayet ediyor, Reklam Standartları Otoritesi toplanıyor, kurul herkesin kabul edeceği gerekçelerle bir karar alıyor ve alınan karar uygulanıyor.
Necla Arat yalan söylüyor
CHP Milletvekili aday adayı Prof. Necla Arat, bu köşede yazılan "intihal", yani "fikir hırsızlığı" suçlaması için bir açıklama yapmış.
Diyor ki:
"Benim çalıntı olduğu iddia edilen basılmış ve yayımlanmış bir profesörlük tezim bulunmamaktadır."
Necla Hanım’ın bu açıklamasına bakınca haklı olarak diyeceksiniz ki:
"Ahmet Hakan! Sen de amma müfteriymişsin! Bak, Arat’ın çalıntı olduğu iddia edilen bir profesörlük tezi bile yokmuş."
Durun! Hemen karar vermeyin!
Çünkü ne yazık ki "çağdaş bir kadın" olmak ile "yalan söylememek" arasında doğrudan bir bağ bulunmamakta.
İşte buraya açıkça yazıyorum: Necla Arat yalan söylüyor.
Ve bu da yalanın belgesi:
İstanbul Üniversitesi’nde Necla Arat’ın "Profesörlük takdim tezi"nin "intihal" olup olmadığını araştırmak üzere, fakülte profesörlerinden bir kurul oluşturuluyor ve bu kurul 8 Haziran 1981 yılında bir rapor hazırlıyor.
Raporda Necla Arat’ın yaptığı fikir hırsızlığı kanıtlandıktan sonra "Sonuç" bölümünde şu ifadelere yer veriliyor:
"Görüldüğü üzere Necla Arat’ın 218 sayfalık tezinin sadece 20 sayfa kadar tutan bir kısmının orijinal mi yoksa bir yerden aktarma mı olduğu tespit edilememekle birlikte, geri kalan 200 sayfalık kısmı, tamamen intihalden ibarettir. Bütün bu intihaller, bahis konusu kitaplardan yaptırdığımız fotokopi sayfalarındaki fotokopi numaralarıyla ’Tez’deki paragraf numaraları birlikte takip edilmek suretiyle, İngilizce bilen herkes tarafından kolayca görülebilecektir."
Bitmedi.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yönetim Kurulu, 25 Mayıs 1982 tarihinde intihal gerekçesiyle Necla Arat’ın üniversiteden 6 ay uzaklaştırılmasına karar veriyor.
Bakalım Necla Arat, buna ne diyecek?
NOT: Necla Arat’ın "Profesörlük takdim tezi"yle ilgili yayınladığım belgelere yanıtını alayım... Daha sonra Arat’ın doktora ve doçentlik tezlerindeki aşırmalarının belgelerine geçeceğim...