Paylaş
“Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de Adli İlahi sorar Ömer’den onu”.
Bu iki dizeyi topluluklar önünde çok sık okuyor ve “Dicle kenarında kurt tarafından aşırılan bir koyunun sorumluluğu bile benim üzerimdedir” demeye getiriyorsunuz.
*
Sayın Başbakan...
Kenar-ı Dicle’de değil ama Eskişehir’in bir sokağında polis mi sivil mi oldukları belli olmayan şahıslar, Ali İsmail adlı 19 yaşındaki bir kuzuyu kaptı.
Hem de ne kapma!
Çullanmışlar çocuğun üstüne... Öldüresiye dövmüşler.
*
Sayın Başbakan...
Kenar-ı Dicle’de değil ama Eskişehir’in bir sokağında kurtlar tarafından kapılan Ali İsmail’in çilesi burada bitmemiş:
- Hastaneye gitmiş. Orada bir doktor, “Bir şeyin yok” deyip iki ağrı kesiciyle göndermiş Ali İsmail’i... Doktorun adı sanı belli...
- MOBESE kameralarında Ali İsmail’in sopalı adamlardan dayak yediği 18 dakikalık bölüm bulunamıyor. Ne hikmetse sadece o bölüm bulunamıyor.
- Katilleri ortaya çıkarmakla görevli Vali, önce o kahrolası “münferit” kelimesini kullanıyor, ardından da herkese “Pes artık” dedirten şu açıklamayı yapıyor: “Eylemciler polisi zor durumda bırakmak için kendi arkadaşlarını öldürmüş olabilir”.
*
Sayın Başbakan...
Ali İsmail’in ölümüne yol açan dayağın görüntüleri ortada yok ama kenar-ı Eskişehir’de eli sopalı, gaz maskeli yani tam teşekküllü adamların görüntüleri ortada...
Adamlar ellerinde sopalarla gösterici kovalıyorlar ve önlerine gelene sopalarla girişiyorlar.
Olayın mahiyetini tam olarak anlayabilmek için lütfen bir danışmanınızdan o görüntüleri isteyip izleyiniz.
(Yeni atadığınız başdanışmanınızdan istemeyin ama).
*
Sayın Başbakan...
Sizden beklenen şudur:
Ya Kenar-ı Eskişehir’de kurtlar tarafından kapılan Ali İsmail adlı kuzu için ortalığı ayağa kaldırıp meşhur öfkenizi konuşturun.
Ya da bundan sonra Mehmet Akif’in “Kenar-ı Dicle’de bir kurt aşırsa koyunu/Gelir de Adli İlahi sorar Ömer’den onu” dizelerinden uzak durun.
Yine mi Zeyid?
YİNE öfke patlaması, yine müstehcen gönderme, yine kadın aşağılaması, yine tahammülsüzlük ve yine Zeyid Aslan...
Neymiş mesele?
Zeyid Aslan’ın Meclis bahçesinde uyurken çekilen fotoğrafları yayınlanmış.
Gördüm o fotoğrafları...
Ve ilk gördüğüm anda “Ne kadar sempatik bir kare” dedim.
İddia ediyorum: O fotoğraf karesi Zeyid Aslan’ın tüm parlamento hayatında en sempatik göründüğü fotoğraf karesiydi.
Yoğun Meclis çalışmaları nedeniyle yorgun düşmüşsün ve Meclis bahçesinde bir kanepede uyuyup kalmışsın.
Ne var bunda?
Böyle bir fotoğraftan bir milletvekili ancak gurur duyar.
*
Hadi diyelim ki “En zayıf olduğum anda gizlice fotoğrafımı çekmişler” falan diye hafiften bozuldun.
Gazetecilere şık bir sitemde bulunmak varken neden kendini kaybedecek tadar öfkeleniyorsun?
Hadi diyelim ki öfkelendin...
Neden kadın gazetecilere “Ben sizin bacak aranızı çekip yayınlasam kabul eder misiniz” diye orantısız edep dışılık sergiliyorsun?
Ve neden aklına gelen ilk gelen şey “bacak arası” oluyor?
*
Zeyid... Zeyid... Ah Zeyid...
Ne desem boş...
Bütün kanallarda canlı
BAŞBAKAN Erdoğan konuşunca bütün kanallar olağan yayın akışlarını kesip konuşmayı yayınlıyorlar ya...
Bu durum şöyle şeylere yol açıyor:
- BİR: Başbakan’ın o kadar da mağdur biri olmadığı realitesini ortaya koyuyor.
- İKİ: Halkta bir sıkılma, bir bıkma, bir alışma durumu söz konusu oluyor. “Nereye baksam o” duygusu... “Hep aynı şeyler” duygusu...
- ÜÇ: Yayını kesilen programların izleyicileri, duruma inceden bozuluyorlar.
- DÖRT: “İktidar medyaya çok egemen” algısı kuvvetleniyor.
- BEŞ: Bütün kanallarda aynı anda bir konuşmanın yayınlanması, bilimkurgu filmlerinde çizilen “geleceğin süper kontrollü dünyası” sahnelerini akla getiriyor.
Yiğit Bulut neden atandı?
DÜNÜN iki mühim haberi:
BİR: Yapımına başlanan üçüncü köprünün güzergâhında hata yapıldığı iddiaları gündemde...
İKİ: SBS’de yabancı dil sınavında test sonuçlarının yanlış değerlendirildiği iddiaları gündemde...
*
Bir de “Yiğit Bulut gibi biri neden başdanışman yapıldı, ne iş” falan diye soruyorsunuz.
Yiğit Bulut atanmasaydı, bütün bu hatalara “telekinezi”, “dış mihrak”, “boğaz lobisi”, “sınav lobisi” falan diye kim gerekçe üretecekti?
Davutoğlu’nun oğlu fakirlik bursu almadı
TÜRK Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ile konuştum.
Önüme tüm belgeleri koydu Pehlivanoğlu...
İnceledim, araştırdım.
Kanaatim şudur: Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun oğlu Mehmet Davutoğlu fakirlik bursu almadı.
*
Bilgi ve belgelere göre:
BİR: Mehmet Davutoğlu 12. Sınıfta... 8. sınıftan 12. sınıfa kadar burs almamış. Bu zamana kadar okula yapılan tüm ödemelerin makbuzları mevcut. 12. sınıfa kadar burs almamış biri, neden son sınıfta fakirlik bursu almaya kalksın ki?
İKİ: Ne okulun Davutoğlu’na burs vermesi söz konusu, ne de Davutoğlu ailesinin böyle bir talebi var... Bakanlıktan yapılan açıklamada “Biz istemedik, okul vermiş” denmesi, açıklamanın meselenin tam anlaşılmadan yapılmasından kaynaklanıyor.
ÜÇ: Mehmet Davutoğlu’nun isminin yer aldığı “burs listesi”, tahrif edilmiş bir liste... Birileri listede burs alan ilk dört öğrencinin adının altına Mehmet Davutoğlu’nun adını ekleyip basına servis etmiş.
DÖRT: Sözcü gazetesinde yayınlanan belge, TED Genel Merkezi’nin okula yollamış olduğu “burslular listesi”nin tahrif edilmiş şekli... Belgenin altında imza bile bulunmamakta.
BEŞ: Bu sahtekârlığı kimin yaptığı saptanamadı... Ancak Türk Eğitim Derneği, bu konuyu araştırıyor.
ALTI: TED Ankara’da çok sayıda bakan, milletvekili ve üst düzey bürokratın çocukları öğrenim görmekte... Hiçbiri burslu değil...
(Dileyenler makbuzları, belgeleri, tahrifatı kanıtlayan verileri TED’den edinebilirler).
*
Ahmet Davutoğlu’nun politikasını, görüşlerini, tutumunu hiç beğenmeyebilir, kıyasıya eleştirebilirsiniz.
Ama Davutoğlu’na çocuğu üzerinden iftira atamazsınız. Nokta.
Paylaş