Paylaş
Eğer olsaydın...
-Eski devlet “Türbanını çıkar da okuluna git” dediğinde... “Devletsen devletliğini bil, sen ne hakla karışıyorsun benim türbanıma” demez, çıkarırdın türbanını...
-Eski devlet “Minarelerde beş vakit ezan okunmuyor mu bu memlekette, daha ne istiyorsun” dediğinde... “Ben dinimi özgürce yaşamak istiyorum, bana engel çıkarma” demezdin.
-Eski devlet “Kapatıyorum bu okulları, bunlar çok zararlı” dediğinde... Sultanahmet Meydanı’nda dev mitingler düzenlemezdin.
-Eski devlet, Meclis’e gelen başörtülü kadın milletvekiline “Burası devlete meydan okunacak yer değildir” dediğinde... “Tamam devlet abi, haklısın vallaha” der, anında tornistan ederdin.
-Eski devlet, hapse attığında, siyasetten uzaklaştırdığında, yasaklara dair karar üstüne karar verdiğinde... “Devlet kesmiş yolumu neyleyim” der, inatla ve ısrarla yola devam etmezdin.
-Eski devlet, darbeyle korkuttuğunda, asker dipçiğiyle sindirmek istediğinde, zoru göstererek vazgeçirmeye çalıştığında... Korkar, çekinir, üstüne gitmez, anında teslim olurdun.
*
Madem sen “eski devlet”in kulu olmadın...
O halde neden “yeni devlet” için herkesin “kul” olmasını bekliyorsun?
-Mesela... “Dikeceğim oraya AVM’yi ya da rezidansı” dediğinde... Neden herkesten “Her şeyin en iyisini sen bilirsin” cevabını bekliyorsun?
-Mesela... “Cemevi de neymiş, otur oturduğun yere, sen de herkes gibi git camiye” dediğinde... Neden “Emrin olur” cümlesinden başka cümle duymak istemiyorsun?
-Mesela... “Taksim Meydanı artık size kapalı ağalar, gidin başka yer bulun kendinize” dediğinde... Neden herkesten “Tamam abi, biz hemen kendimize yeni yer bakıyoruz” itaati bekliyorsun?
-Mesela... “Sen aklını kendine sakla kardeşim, biz istediğimizi yaparız” dediğinde... Neden herkesin anında sus pus olmasını bekliyorsun?
- Mesela... “Ben Kürt sorununu çözüyorum, bana güven, gerisini merak etme sen, nasılını falan kurcalama” tavrı koyduğunda... Neden herkesin boyun büküp tek bir soru bile sormasını istemiyorsun?
*
Sen nasıl “eski devletin” her dediğine “Eyvallah” demediysen...
Kurduğun yeni devletin her dediğine “Eyvallah” demeyenler çıkacaktır.
Bunu unutma.
Ve hiç değilse “Eyvallah” demeyenleri gördüğünde yüzünde o öfke ve şaşkınlık ifadesi oluşmasın.
İsrail Suriye’yi vururken
İSRAİL, yine vurdu Suriye’yi...
Öyle böyle değil, yaman vurdu.
*
İsrail vururken ben şu beş nedenden dolayı acı çekiyorum:
BİR: “Katliamcı Esad” sorununu halledemeyen koca İslam dünyası, İsrail’in Suriye’yi vuruşunu seyretmek zorunda kalıyor ya... İşte bunun için acı çekiyorum.
İKİ: İsrail Suriye’yi vurunca, Esad’ın hunharca işlediği katliamlar ikinci plana düşüyor ya... İşte bunun için acı çekiyorum.
ÜÇ: Halkını çoluk çocuk demeden katleden katil Esad, İsrail kendisini vurdukça elini ovuşturuyor ya... İşte bunun için acı çekiyorum.
DÖRT: Bazı simsarlar, İsrail’in Suriye’yi vurmasından Esad’ın zalim rejimine meşruiyet çıkarmaya çalışıyorlar ya... İşte bunun için acı çekiyorum.
BEŞ: İsrail Suriye’yi vurdukça Esad’ın ömrü biraz daha uzuyor ya... İşte bunun için acı çekiyorum.
Mesele anlaşıldı
DİLLERİN altındaki baklayı çıkardılar.
Taksim’de gelecek yıl da
1 Mayıs’a izin vermeyecekler.
Taksim’i ilelebet 1 Mayıs’lara kapatacaklar.
*
Demek ki neymiş:
- Çukur bahaneymiş.
- Esas mesele Taksim’i
1 Mayıs’lara kapatmakmış.
- “Bu senecik de burada kutlamayıverin canım, seneye inşaat biter siz de yaparsınız kutlamanızı” cümlesinin zerre kadar değeri yokmuş.
- Taksim’de ısrar edenler, hükümetin planını gayet iyi anladıkları için “İlle de Taksim” diye ısrar etmişler.
- Yapılacak rezidanslarda oturacakların, senede bir kez de olsa huzurlarını kaçırmak istemiyorlarmış.
Köşe yazarları için Türkiye cennet mi?
DİYORLAR ki:
“Sizin de işiniz iş hani... Ne yazacağım diye derdiniz yok... Her gün bin türlü vukuat... Norveç’te yaşasaydınız, bu mesleği yapamazdınız”.
*
“Hop” diyorum böyle diyenlere...
Ardından da ekliyorum:
“Konu çok ama o konular içinden hangisini seçeceksin? En az konusuzluk kadar belalı bir iştir çok konu olması... Bin konu arasından bir konu seçmek... Bin gündem içinden birini belirlemek... Seçimlerin en zorudur... Onu yazsan diğerinin hatırı kalır, bunu seçsen öbürü boynunu büker... O zaman dersin ki, ‘Keşke burası Norveç olsa da böyle zorlu seçimler yapmak durumunda kalmasam’. Bunu ancak yaşayan bilir...”
Tunceli Dersim olmalıdır
-DERSİM’dir oranın adı... Taşına, toprağına, hatırasına, geleneğine, kültürüne, tarihine, belleğine “Dersim” diye kaydedilmiştir.
- O kadar Dersim’dir ki oranın adı... Bugün bile ahali ancak “resmi bildirgeler”de “Tunceli” der, gayriresmi her ortamda ise “Dersim”dir oranın adı.
- Dersim’dir oranın adı... Anayla, babayla, dedeyle, nineyle konuşurken Dersim’dir... Hatıra anlatılırken Dersim’dir... Munzur’dan söz edilirken Dersim’dir... Soğuk, resmi ve mesafeli bir zorunluluk dışında her ortamda Dersim’dir oranın adı.
- Nasıl Güneydoğu’da köy isimlerinin değiştirilmesini “zulüm” olarak görüyor ve buna itiraz ediyorsak, koca şehrin bir günde Dersim’den Tunceli’ye dönüştürülmesine de itiraz etmeliyiz.
- Eğer “Durup dururken Tunceli isminin Dersim olarak değiştirilmesi de nereden çıktı” diyorsan... Önce bize 1935 yılında durup dururken neden Dersim adının Tunceli olarak değiştiğini açıklamalısın.
- Madem “Önce tepele / Sonra ismini değiştir” yaklaşımının birinci kısmı için yapacak bir şey yok, bari ikinci kısmı için bir şey yapılmalı ve Tunceli Dersim olmalıdır.
- “Dersim’de katliam yapıldı” diyerek devlet adına özür dileyen Başbakan Erdoğan, eğer bunu Kemal Kılıçdaroğlu’nu zor durumda bırakmak için yapmadıysa... Tunceli’nin adının Dersim olarak değiştirilmesine destek vermelidir.
Dilan imam hatipli değil
1 Mayıs’ta polisin sıktığı biber gazıyla yaralanan Dilan Alp için “Dilan imam hatipli çıktı” haberleri yayınlandı.
Bu haberler doğru değil.
Dilan imam hatipte okumadı, okumuyor.
*
Olay şu:
- Dilan’ın okuduğu okul binası, geçen yıl “4 artı 4 artı 4” uygulaması çerçevesinde imam hatip lisesi olarak hizmet vermeye başladı.
- Kademeli olarak imam hatip haline getirilecek olan okulda şimdilik sadece dokuzuncu ve onuncu sınıf öğrencileri imam hatip öğrencisi...
- Onuncu ve on birinci sınıf öğrencileri ise düz lise öğrencisi... Dilan da bu sınıflarda öğrenim görüyor... Yani düz lisede...
*
Kafasına yediği biber gazıyla komalık oldu Dilan...
Tepki göstermek için bu yeterli.
- Sanki tepki göstermek için “komalık edilmiş bir kız” fotoğrafı kesmezmiş gibi, olaya “Dilan imam hatipli çıktı” yalanını eklemeye ne gerek var?
- Sırf “Ey hükümet, sen imam hatipten terörist çıkmaz diyordun, bak işte çıktı” diye bir dokundurma yapmak için, bu dokundurmanın şehvetine kapılarak doğrudan sapmaya ne gerek var?
- Hükümete çakmak için elde yeterince malzeme varken, “İlle de ekstradan çakacağım” diye doğrunun yanına yalanı eklemeye ne gerek var?
- Yaptığını meşrulaştırmak için “Dilan’ın elinde molotofkokteyli vardı” yalanına sarılan Vali’nin anlayışı ile bir yalan bilgiden hükümete çakacak ekstra malzeme çıkarmaya çalışan anlayış arasında ne fark var?
Paylaş