Enver Ören’e dair birkaç şey

PATRONUM olmuştu... O zamanlar bayağı bir çömezdim, TGRT’de çalışıyordum.

Haberin Devamı

Ben onu bilirdim ama o beni bilmezdi. Bir kez yakından gördüm kendisini... TGRT binasında bir odadaydı... Çay getiren çaycıya “Teşekkür ederim abi” demişti... Hoşuma gitmişti bu tavrı...

- 70’lerde “Işıkçılar Grubu”nun lideriydi... 80’lerde Özal’la birlikte büyüyüp gelişme... 90’larda medyada büyük atak... 2000’lerde zor günler... Doğuş, yükseliş ve çöküş...

- “Işıkçı” tabiri, hareketin önderi ve aynı zamanda Enver Ören’in kayınpederi olan Hüseyin Hilmi Işık’ın soyadından gelmektedir.

- “Her eve Türkiye gazetesi” onun buluşuydu... “İhlas Pazarlama” adı altında Anadolu’daki örgütlenmesi göz kamaştırıyordu... Şu kadarını söyleyeyim: 80’lerin başındaki yükselişiyle bugünün Gülen Hareketi’ne benzer bir etkinlik sağlamıştı.

- Bugün muhafazakâr medyada kalem oynatanların, varlık gösterenlerin birçoğu Türkiye gazetesinden ve TGRT’den geçmiştir... Böyle bir hizmeti de vardır yani...

- İnsanı zor durumda bırakacak denli tevazu sahibiydi... İyi bir abiydi... Mutluluk aşılar, huzur verirdi... Ekibini teşvik etme konusunda bir numaraydı... Cömertti... İşini iyi yapardı.

- Cemaat hareketini şirkete dönüştürmüş, şirketini de alabildiğine büyütmüştü... Milliyetçi, mukaddesatçı, gelenekçi, menkıbeci, evliyacı bir din anlayışı vardı... Devletle barışıktı... Siyasi tutumu şuydu: İktidardaki partiye oyna...

- Özellikle İhlas Finans’ın yediği darbe Enver Ören’i çok yıprattı... Sağlığı bozuldu, ortalıktan çekildi, mutsuz oldu, acılar çekti...

- Allah’tan rahmet diliyorum kendisine...

Haberin Devamı

Milletimizin kullanmayı pek sevmediği cümleler

- SÖYLEDİKLERİNİZİ dinledikten sonra görüşlerim değişti.

- Çok haklısınız.

- “Özür dilerim./Teşekkür ederim./Lütfen” üçlüsü...

- “Bu konuyu hiç bilmiyorum./Bu konudan hiç anlamam./Bu konuda eksiklerim var” üçlüsü...

- Çok kötü bir askerlik dönemi geçirdim.

Nil’in Rüzgâr oluşu ve Humeyni’nin fetvası

ÖNCE haddim olmayarak Ayşe Arman’a kocaman bir “bravo” diyorum.

Cinsiyet değiştirme ameliyatından sonra erkek olan ve adını “Rüzgâr” olarak değiştiren Nil Alkoçlar’la yaptığı röportaj nedeniyle...

Dört dörtlük bir röportajdı ve o röportaj, hepimizin Nil’i ya da şimdiki adıyla Rüzgâr’ı anlamamıza vesile oldu.

* * *

Haberin Devamı

İslam’ın “cinsiyet değiştirme ameliyatları” konusunda ne dediğini bilmiyorum.

Bizdeki fıkıhçıların kitaplarını karıştırdım, bir şey bulamadım.

Bulduğum tek bir fetva var, o da Humeyni’nin fetvası...

İran İslam Devrimi’nin önderi İmam Humeyni, 1978 yılında verdiği bir fetvada “Kişi o cinsten olmadığına kesin karar vermişse cinsiyet değiştirebilir” diyor.

Bugün İran İslam Cumhuriyeti’nde bu fetva uyarınca cinsiyet değiştirme ameliyatları yapılabiliyor.

Bunun için bir doktor raporu ve üç din adamının izni gerekiyor.

* * *

Ben en çok Hayrettin Karaman Hoca’nın konuya yaklaşımını merak ediyorum.

Şükür’e neden tepki var?

“BEN Türk değilim, Arnavut’um” dedi ya Hakan Şükür.

Kıyamet koptu resmen.

Tepki sel olup taştı.

Normalde bir meltem esintisi gibi geçip gidivermesi gereken tepkiler, resmen fırtınaya dönüştü.

O zaman soralım:

Nedir? Bu ekstra tepkinin arka planında ne var?

* * *

Haberin Devamı

Olay şudur:

O Hakan Şükür ki...

- Etliye sütlüye karışmaya meraklı değildir.

- Herkesin kabul ettiği genel geçer doğrulara meyyaldir.

- Hiçbir riskli politik çıkışa imza atmamıştır.

- Arnavut olduğu bu zamana kadar hiç aklına gelmemiştir.

- Milliyetçilik düşüncesiyle başının hoş olmadığına dair en küçük bir işaret bile vermemiştir.

- Bu zamana kadar hep milliyetçi semboller dünyasının içinden konuşmuştur.

Ve ne zaman ki...

Başbakan Tayyip Erdoğan, “Türk milliyetçiliği de, Kürt milliyetçiliği de ayaklarımın altındadır” çıkışını yapmış...

Hakan Şükür de kalkmış, “Ben aslında Türk değilim, Arnavut’um” demiştir.

* * *

Hakan Şükür’e normalin çok ama çok üstünde gösterilen tepkinin arka planında...

- İşte bu aşırı gecikme vardır.

- İşte bu aşırı uygun zeminde top koşturma uyanıklığı vardır.

- İşte bu risksiz alanı görünce dalıverme arzusu vardır.

- İşte bu Arnavut olduğunu ancak Başbakan’ın çıkışından sonra anımsama hali vardır.

- İşte bu “Başbakan’a buradan bir selam çakalım” emelinin fark edilmesi vardır.

Haberin Devamı

Gidişoğlu

OSMAN Gidişoğlu denilince...

Aklıma 70’lerde tek kanallı televizyonda yayınlanan meşhur “McMillan ve Karısı” adlı televizyon dizisi gelir.

O dizide bir “Komiser Enright” vardı...

Hafif sarsak bir adamdı.

R’leri söyleyemez, emniyet müdürüne “müdüğüm” derdi.

O sıralar Türkiye’de “müdüğüm” demek acayip popüler olmuştu.

* * *

Komiser Enright’ı Osman Gidişoğlu seslendirirdi.
Bir dizideki bir karaktere, sadece yaptığı seslendirmeyle olduğundan daha büyük anlamlar katma başarısını gösterecek denli büyük bir sanatçıydı Gidişoğlu...
Nur içinde yatsın inşallah.

Tahammülsüze bak

GAZETELERDE okumuştum.

Eski sosyal demokrat/yeni AK Parti’li Haluk Özdalga, basına kapalı bir toplantıda Başbakan Erdoğan’a cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesi gerektiğini söylüyor, ardından da ekliyordu:

“Yoksa Aleviler başka grupların kontrolüne geçer.”

Bir yazı yazdım geçen gün... Özetle dedim ki:
Cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesinin gerekçesi bu olmamalı... Bunu bir hak olarak görmek gerekir.”

* * *

Haberin Devamı

Yazımda ne hakaretamiz bir sözcük var, ne olayı kişiselleştiren bir tutum var. Sadece bir eleştiri... O kadar.

* * *

Yazının çıktığı gün telefonuma “Haluk Özdalga” imzalı bir mesaj geldi.

Aynen şunları yazıyordu mesajda:

“Ahmet Hakan, sende zerre kadar iyi niyet veya dürüstlük olsa ne dediğimi veya düşüncelerimi anlamak için açar telefonu bana sorardın. Mesela bugünkü Hasan Cemal’in yazısına ve bu konuda daha önce yaptığım açıklamalara da bakabilirsin. Belki de bu tip toplantılardan basına sızanların çok eksik ve yetersiz şeyler olduğunu idrak etmekten dahi acizsin. Bir de kalkmış Alevilik dersi veriyorsun. Gülünç oluyorsun. Yaptığın şey ayıptır desem sana dokunmaz, bunu da önceki tecrübelerden biliyoruz.”
HALUK ÖZDALGA

* * *

Mesaja anında şu karşılığı verdim:

“Haluk Özdalga, biraz daha nazik olmayı deneyecek misin yoksa saldırgan ve tahammülsüz olmaya devam mı edeceksin?”

* * *

Kıssadan çıkacak hisseler şunlardır:

BİR: Türkiye’de herhangi bir makama geçen kendisini azar makamında hissediyor... Valilerden müdürlere, kaymakamlardan encümen azalarına, bakanlardan milletvekillerine herkes racon kesiyor... Küçüğünden büyüğüne bütün yetkililerde, yerli yersiz “Dur şunun bir ağzının payını vereyim” edası... Kimi örnek alıyorlar acaba?

İKİ: Gazetede bir yetkiliyle ilgili bir haber okuyorsun ve o habere dayanarak yorum yapıyorsun... Yorumu okuyan yetkilinin ilk aklına gelen cümle şu: “Gazetedeki habere yorum yapmadan önce neden açıp telefonu bana sormadın?” İşimizi şöyle yapacağız yani: Önce haberi okuyacağız, sonra habere konu olan yetkiliyi arayacağız, “Abi doğru mu” diyeceğiz, “abimiz” doğru derse yorum yapacağız. Şu kadarını söyleyeyim: Bu şekilde köşe yazarlığını Haluk Özdalga bile yapamaz.

ÜÇ: Haluk Özdalga’nın tahammülsüzlüğüne bakar mısınız? Lafa “Sende zerre kadar dürüstlük yok” diye başlıyor, “Ayıptır desem sana dokunmaz” ile bitiriyor... Ortada kendisini bu denli coşturacak ne var? Hiçbir şey yok... Peki neden “Ben öyle demedim, şöyle dedim” diye nazik bir açıklama yapmak yerine bu denli kabalaşma yolu seçiliyor? Anlayamadığım şey bu...

DÖRT: “Adamın sana yazdığı özel mesajı niye yayınlıyorsun” diye soracaklara kısa bir not: Haluk Özdalga benim arkadaşım falan değil, dolayısıyla bana özel mesaj atamaz... Attığı mesaj benim açımdan “yazılı bir açıklama”dır.

Yazarın Tüm Yazıları