Eli vicdana koyma çağrısı

DİYELİM ki...

Her şey sizin dediğiniz gibi oldu.

Yani...

Orhan Pamuk çıktı, "Ermeni" dedi, "Kürt" dedi ve Nobel’i kaptı.

Peki...

O zaman söyler misiniz?

Eğer "Ermeni" demek, "Kürt" demek, ödülü kapmak için "muhteşem" bir gerekçe oluşturuyorsa...

Bu ülkede Nobel için, bırakın "Ermeni" demeyi, "Kürt" demeyi, 453 takla atmaya baştan razı kifayetli ya da kifayetsiz nice muhteris, neden böyle bir yola başvurup Nobel’i kapamaz?

Neden?

* * *

Diyelim ki...

Her şey sizin dediğiniz gibidir.

Yani...

Orhan Pamuk aslında acayip yeteneksiz bir yazardır. Ancak "lobicilik-mobicilik" falan yaparak ödülü kapmıştır.

Peki...

O zaman söyler misiniz?

Eğer "lobicilik-mobicilik" Nobel’i kapmak için yeterli ise...

Neden bu ülkede Nobel’i kapmak için lobinin altından girip üstünden çıkmak için ruhu dahil her şeyini satmaya baştan razı nice "hülyalı" adam ya da kadın, böyle bir yola başvurup 12’den vurmaz?

Neden?

Romancıya adap dersi

EY romancı kardeş!

Biliyorum için içine sığmıyor.

Biliyorum "Orhan Pamuk ne yazmış ki?" falan diye isyan edesin var.

Biliyorum kendini dizginleyemiyorsun!

"Ne özelliği var ki bu Orhan’ın?" diye haykırmak istiyorsun.

O eski "intihal" hikáyelerini, kötü Türkçe iddialarını, o meşhur "ödül kapmak yapmadığı kalmadı" savlarını diline dolayarak, ödülün üzerine gölge düşürmek için yanıp tutuşuyorsun.

Seni anlıyorum...

"Kıskanmak", ne bileyim en az "sevmek" kadar insani bir duygudur.

Ancak...

Unutma ki, "kontrollü olmak" diye bir şey de var.

İnsan şöyle bir şey geçirir içinden:

"Roman yazmayanların eleştirileri neyse de benimki belki yanlış anlaşılır. Bazıları benim ’Orhan bu ödülü hak etmedi’ şeklindeki açıklamamı kıskançlığıma yorarlar. Aman kimsenin aklına böyle bir şey gelmesin."

Yani...

Klas bir duruş için... Şık bir yaklaşım için... Zarif bir tavır için...

En azından biraz susmayı denesen diyorum.

Haftanın beş yiğidi

BİR: "Televizyonculukta daha ne kadar gerilenebilir" meselesinin kitabını yazmakla meşgul Reha Muhtar’ın, sevgilisi Gülşen ile yaptığı banalin banali oyunlara alet olmamak için elinden geleni yapan; koyduğu tavırlar, sergilediği şaşkınlıklar ve laf sokmalarla Reha’nın "figüratif" unsuru olmaktan özenle ve ustalıkla imtina eden DENİZ AKKAYA.

İKİ: Murathan Mungan’ın bile bastırmayı başaramadığı kıskançlıkla "Bu ödülün zamanlaması dikkat çekici" gibisinden "ama’lı kutlama" peşinde koştuğu bir günde, "kim ne diyor" diye sağa sola bakmadan, herkesten önce çıkıp, yalansız/dolansız ve en samimisinden bir kutlamayla "hasetsizlik dersi" veren Türk edebiyatının hakiki çınarı ADALET AĞAOĞLU.

ÜÇ: "Camia ne der?" ya da "Acaba birkaç lümpen bozuntusu beni eleştirir mi?" diye bir kaygıya kapılmadan, "takvada ileri gitmek" iddiasındaki Cüppeli Ahmet Hoca’nın "takvada geri kalmışlığı"nın doğurduğu yaman çelişkiye en doğru teşhisi "Bunun adı çürümüşlüktür" diyerek ortaya koymaktan zerre kadar kaçırmayan Adalet Bakanı CEMİL ÇİÇEK.

DÖRT:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın, kendisine yönelik ağır eleştirileri karşısında, en azından ilk gün, "Sayın Genelkurmay Başkanımız beni yanlış anlamış. Ben aslında öyle demek istememiştim" türünden Türk siyasetinde hayli alışık olduğumuz bir geri adımı atmayarak "derin devlet politikacısı" olmadığını kanıtlayan MEHMET AĞAR.

BEŞ:
Dince kutsal sayılan her türlü olgu karşısında mesafeli olmanın marifet bilindiği bir álemde, beşinci kez umreye gittiğini açık yürekli bir şekilde ifade eden ve Yusuf İslam’ın son albümüne sesiyle katkıda bulunmaktan kaçınmayan MAZHAR ALANSON.
Yazarın Tüm Yazıları