Paylaş
Balıkçı olayı konusunda uzun süre sessiz kalarak yanılmalarına vesile olduğum tüm dostlarımdan özür dilerim.
*
Özellikle de isimlerini vererek.
*
- Mesela Seyit Torun’dan...
- Mesela Barış Yarkadaş’tan...
- Mesela Fazıl Say’dan...
- Mesela Mehmet Bekaroğlu’ndan...
Kamu önünde özür dilerim.
*
Ben Ekrem İmamoğlu’nun yerinde olsam...
Çıkıp şöyle derim:
*
“Kusura bakmayın dostlar. İyi niyetle beni savunmak istediniz. Fakat ben sizleri açığa düşürdüm. Yaptığınız paylaşımları silmek zorunda kaldınız. Mahcup duruma düştünüz. Açıklama yapmakta geciktim. Keşke hemen açıklama yapsaydım da sizler bu şekilde açığa düşmeseydiniz. Çok üzgünüm. Ne olur kusuruma bakmayın.”
*
Ekrem İmamoğlu, böyle bir açıklama yaparsa...
Öyle memnun olurum, öyle mutlu olurum ki...
Ayakta alkışlarım.
*
Hatta ve hatta...
“Keşke o gün o saatte balıkçıda olmasaydım. Keşke o randevuyu iptal etseydim. Keşke daha basiretli davransaydım” falan dememiş olmasını bile zerre kadar dikkate almadan...
Yazacağım ilk yazıda şunları vurgulardım:
*
- Bu ne güzel bir açıklamadır.
- Bu ne şahane bir özürdür.
- Bu ne âlicenap bir tavırdır.
- Bu ne muhteşem bir yaklaşımdır.
- Bu ne şövalyece bir tutumdur.
MOBESE MESELESİ
EKREM İmamoğlu’nun balıkçı macerasıyla ilgili olarak iki adet görsel çıktı piyasaya:
*
- BİRİNCİ GÖRSEL: İmamoğlu’nu balıkçıda gösteren fotoğraflar. Balıkçıda bulunanlar tarafından çekilen bu fotoğraflar, Cengiz Alçayır adlı bir gazeteci tarafından kamuoyuna yansıtıldı.
*
- İKİNCİ GÖRSEL: MOBESE kameralarından elde edilen görüntüler. Bu görüntüler ise... İmamoğlu’nun aracının giriş çıkışlarını ve bir kar küreme aracının hazır bekletildiğini yansıtıyordu.
*
Birinci görsel için bir şey diyemem.
*
Ama MOBESE kameralarından elde edilen görüntüler konusunda görüşüm net:
*
Doğru olmamıştır. Hukuk kurallarının dışına çıkılmıştır. Sorumlularıyla ilgili işlem yapılmalıdır.
TÜRKÇE KONUSUNDA YAKLAŞIMIM ŞU
NE fanatik bir dilde sadeleştirme taraftarıyım ne de Türkçeye uygun biçimde türetilmiş yeni sözcüklerin amansız düşmanıyım.
*
Karşı olduğum iki şey var:
- BİR: Eski kelimelerimizin üzerine beton dökülmesine net olarak karşıyım.
*
- İKİ: Yeni ve tutmuş kelimelerimize düşmanlık edilmesine net olarak karşıyım.
Yani “ihtimal” de derim “olasılık” da... Yani “kelime” de derim “sözcük” de... Yani “imkân” da derim “olanak” da... Yani “problem” de derim “sorun” da... Yani “ulusal” da derim, “milli” de...
NEDİR YANİ? BEN DE Mİ ‘AHIR’ FALAN DEMELİYİM?
MELİKE Demirağ, sevdiğim sanatçılardandır.
Efsanevi “Arkadaş” şarkısının meftunuyum.
*
Sosyal medya hesabında şöyle bir şey yapmış Melike Demirağ:
*
“Yunus Emre Yılı - Görsel ve İşitsel Medyada Doğru Türkçe Kullanımı Ödül Töreni”nde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın elinden ödül alırken çekilen fotoğrafımı yayınlamış.
Altına da şunu yazmış:
*
“İyi ki Sedef Kabaş var.”
*
Çok yadırgadım bu tutumunu Melike Demirağ’ın.
*
Ne demek istiyor bu tutumuyla acaba?
*
Yani benim de ekranlara çıkıp...
Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında konuşurken...
“Ahır”, “Büyükbaş”, “Hayvan” gibi sözcükleri kullanmamı mı istiyor?
*
Sedef Kabaş’ın gece yarısı gözaltına alınmasına da tutuklanmasına da şiddetle itiraz ettim. Tıpkı hakaretlerine şiddetle itiraz ettiğim gibi.
*
Bunun ötesinde benden ne yapmamı bekliyor Melike Hanım?
*
Neden benim Yunus Emre Yılı nedeniyle düzenlenmiş bir törende çekilmiş fotoğrafımın altına...
“İyi ki Sedef Kabaş var” yazıyor?
*
Yani Melike Demirağ’ın gözüne girmem için...
Benim de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ağza alınmayacak hakaretler etmem mi gerekiyor?
Bu mudur benden beklenen?
*
Ekranlara çıkıp da...
“Ahır” dersem... “Büyükbaş” dersem... “Hayvan” dersem...
Melike Demirağ benim için de...
“İyi ki Ahmet Hakan var” mı diyecek?
*
İyi ama ben bu şekilde konuşamam ki...
İmamoğlu, Kılıçdaroğlu, Akşener... Hangisi söz konusu olursa olsun... Benim ağzımdan böyle kelimeler çıkmaz ki.
*
Şu hale bakın hele:
Melike Demirağ gibi sağduyulu bir sanatçı bile bodoslama hakaret çizgisini savunur pozisyona düşmüş durumda.
*
Ne zaman bitecek Tanrı’m bu karanlık?
Paylaş