Paylaş
“Bizimkiler” dizisinin revaçta olduğu dönemlerde İslami kesimden yükselen ama kimsenin pek tınmadığı bir eleştiri vardı.
Denirdi ki:
“Yahu bu ne biçim mahalle dizisi? Dizide başörtüsünü falan geçtik, bir tek bile dinine, diyanetine bağlı bir birey yok.”
Bugünlerde “Dizilerde türbanlı kadın neden yok” tartışması yapıyoruz ya...
İslami kesimde o dönem “Bizimkiler” için dile getirilen bu eleştiri geldi aklıma.
Geçmişte ben de “Sahi ya... Neden dindar insanlar bu dizide yer almıyor?” diye dert yanardım.
Şimdi geriye baktığımda böyle bir sorunun abes olduğunu görüyorum ve aslında o diziyi yapanların, çok da haksız olmadıklarını düşünüyorum.
Neden mi? Anlatayım:
“Bizimkiler” döneminde de, şimdi de Türkiye’de...
Mahalleler, sokaklar, siteler, genellikle yaşam biçimine göre oluşturuluyor.
Her yaşam tarzı, kendi yaşam tarzıyla komşuluk etmek istiyor.
Öyle çok bilinçli bir seçim de değil bu...
Kendiliğinden oluyor, öyle gelişiyor...
Herkes birbirini buluyor.
Dolayısıyla...
Mahalleler farklı renkleri, farklı yaşam tarzlarını, farklı anlayışları içinde eriten bir yapıdan hızla uzaklaşıyor.
Ve “herkesin mahallesi kendine” durumu ortaya çıkıyor.
Mahalleler bu durumda olunca da, çekilen bir “mahalle dizisi”, farklı yaşam tarzlarının gösterildiği bir diziye dönüşmüyor, sadece tek bir yaşam tarzının üzerine kurgulanıyor.
Muhafazakâr mahalle fazla ışıltılı, fazla alengirli olmayınca da, genel olarak diziciler, “muhafazakâr olmayan mahalleler”e yöneliyorlar.
Yani ortada bir haksızlık, bir adaletsizlik, bir görmek istememe durumu yok.
Sadece bir sosyal zorunluluk var.
Bu durum değişebilir mi?
Ne yazık ki 10 yıllık AK Parti deneyimi, bu soruya olumlu cevap vermeyi mümkün kılamadı.
Eskiden daha bilinçsiz bir şekilde, kendiliğinden oluşan “mahalleler arası ayrışma”, şimdi daha bilinçli, daha keskin bir şekilde yapılır oldu.
“Bir arada barış içinde yaşama”nın lafını çok ettik ama bu konuda başarılı olamadık.
Mahalleleri birbirine yaklaştıramadık. Farklı yaşam tarzlarını kaynaştıramadık.
“Niye hep aynı türden insanların öykülerini anlatıyorlar” diye dizicileri suçlamayalım.
Onlar biz nasılsak bizi öyle çekiyorlar.
Daha önce de yazdım, yine yazıyorum:
10 yıllık AK Parti deneyimi, mahallelerin iç içe geçmesine, farklı yaşam tarzlarının birbirine yakınlaşmasına neden olamadı ama bir şeyi değiştirmeyi başardı:
Muhafazakâr mahallelerin cilalanmasını, ışıltı kazanmasını sağladı, özgüvenini arttırdı.
Bunun dışında değişen bir şey yok.
Oradan buradan
- “YEMEK Sepeti” türü siteleri seviyorum. Mönüyü uzun süre inceleme fırsatı sunuyor. Ayrıca telefonla adres tarif etmek gibi bir angaryadan kurtarıyorsun. İyi yani... Fakat artık işler daha da ilerleyecek. Cepten yemek söylemek gibi bir durum başlıyor. İlk adımı SushiCo atmış. İndiriyorsun SushiCo’nun application’u, i-Phone ve iPad’den yemek söyleyebiliyorsun. Özellikle evde yemek beklememek için ideal. Dışarıdayken ver siparişi, eve ulaştığında kapıda olsun. Darısı diğerlerinin başına diyelim.
- Rıfat Bali’nin “Gayrimüslim Mehmetçikler: Hatıralar Tanıklıklar” adlı kitabı var elimde. Bir tür gayrimüslimlerin askerlik hatıraları gibi... Ama pek eğlenceli değil bu hatıralar. Ben en çok Hrant Dink’in askerlik anısından etkilendim: “Denizli 12. Piyade Alayı’na sekiz aylık kısa dönem askerlik için gittiğimde, devremdeki tüm arkadaşlarıma yemin töreninden sonra erbaş rütbesi taktılar ve bin tek beni er olarak bıraktılar. İki çocuk sahibi koca adamdım, umursamamam gerekiyordu belki. Amma velakin fena koymuştu bu ayrımcılık. Tören sonrasında herkes ailesiyle mutluluğunu paylaşırken, teneke barakanın arkasında tek başıma saatlerce ağladım.”
- Bir kitaptan daha söz edeceğim: “Günışığı Kitaplığı” adlı yayınevi, 15. yılı için bir kitap çıkarmış. Kitabın adı: “15”. İçinde çağdaş Türk edebiyatının usta kalemlerinin “15 yaş” üzerine kaleme aldıkları öyküler, şiirler, anılar ve denemeler var. Murathan Mungan’dan Müge İplikçi’ye, Selim İleri’den Sema Kaygusuz’a, Esmahan Aykol’dan Mine Söğüt’e birçok ismin “15 yaş” üzerine yazdıkları muhteşem. Kapağından dizaynına çok titizlenilmiş kitap için. Özellikle uçak yolculukları için ideal bir kitap.
Yeni Tayyip Erdoğan için bir portre denemesi
- ESKİDEN daha çok içerideki meselelerle uğraşıyordu, şimdi daha çok dışarıdaki meselelerle uğraşıyor.
- Eskiden kafası bozulduğunda CHP’ye yükleniyordu, şimdi kafası bozulduğunda İsrail’e yükleniyor.
- Eskiden az oy aldığı kıyı şehirlerine ağırlık vermek için çaba gösteriyordu, şimdi sokaklarında fazla ilgi görmediği Arap ülkelerine ağırlık veriyor.
- Eskiden en küçük meselelerle ilgili olarak bile açıklama yapıyordu, şimdi sadece büyük meselelerle ilgili açıklama yapıyor.
- Eskiden adını “Türkiye’nin lideri” olarak yazdırmak istiyordu, şimdi adını “dünya lideri” olarak yazdırdığından emin.
- Eskiden o şehirden bu şehre gitmeye daha meraklıydı, şimdi sadece o ülkeden bu ülkeye gidiyor.
- Eskiden Türk insanını etkilemek için ağır ve oturaklı konuşmalar yapardı, şimdi dünya liderlerini etkilemek için ağır ve oturaklı nutuklar söylüyor.
- Eskiden Menderes’le, Özal’la kıyaslanıyordu, şimdi Nasır’la kıyaslanıyor.
- Eskiden Amerikan Başkanı’nın karşısındaki duruşuna özel bir önem verirdi, şimdi özel önem vermeye gerek duymayacak kadar deneyimli...
Günlerimiz
- PAZARTESİ: Sürekli sorumluluk hatırlatan bir Fransız mürebbiye gibidir. Aksidir. Huysuzdur. Bunaltıcıdır. Yorucudur. Akşamı güzeldir ama... “Bitiyor” diye kutlanır.
- SALI: Fransız mürebbiye tavrı atlatılmıştır. Bünye mesaiye alışmıştır. Zaten hayli müsamahakar bir gündür: Kaçamaklara izin veren bir tavrı vardır.
- ÇARŞAMBA: “Haftanın ortası / eğlencenin sırası” oyununa dönüştürülebilme kapasitesi nedeniyle saygıyla selamlanır. Daima hürmet uyandırır. Özellikle gecelerinde mutlaka çıkılır.
- PERŞEMBE: Aksidir, somurtkandır... “Hafta sonu bir türlü gelmeyecek” duygusu yayar. Dırdırcıdır. Aşağıya çekmeye, düşürmeye yatkındır.
- CUMA: Heyecanlıdır, şiirseldir, coşkuludur, romantiktir. Otur, en az 8 şiir yaz... O derecedir yani... Ama dikkat: Pek sır tutmaz.
- CUMARTESİ: Mütebessimdir. Yüzünde hep güller açar. Kafadır, toleranslıdır... Hep anlayışlı bir gülümsemeyle izler bizi... Halden anlayan bir hali vardır. Ama gecelerinde çıkılmaz.
- PAZAR: Ağır melankoliktir, ağır depresiftir... İnceden bir özgürlük duygusu yayar ama hepimiz biliriz ki çabucak tükenecek bir özgürlüktür o... Bu açıdan fena halde hüzün yayar.
Paylaş