SAYIN Eski Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Tuncer Kılınç...
Sayın Paşa...
Verdiğiniz beyanatta şöyle buyurmuşsunuz:
"Tayyip Bey eşinin başını açarak gidip oraya oturursa, başımla beraber otursun."
Sayın Paşa!
Bu beyanatınızla Tayyip Erdoğan’a, "Açtır eşinin başını, Çankaya sana helal olsun" demeye getiriyorsunuz.
Hayır, hayır...
Demeye getirmiyorsunuz...
Basbayağı böyle söylüyorsunuz.
* * *
Sayın Paşa...
Evliliklerde "kadın tarafı", "erkek tarafı"nın buyruğunda değildir.
Yani...
Tayyip Bey’in, "Emine Hanım, artık başını açıyorsun. Hadi bakalım" şeklinde "şak" diye emredeceğini, Emine Hanım’ın da "Emrin olur haşmetmeap hazretleri" şeklinde "tak" diye bu buyruğa boyun eğeceğini varsaymak...
Hele bu varsayımı, "olağan" ve "meşru" bir veri olarak kullanmak...
Tam anlamıyla sizin "erkek egemen" bir kafaya sahip olduğunuzu gösterir.
Hatta biraz daha zorlarsak...
Sizin kadını bireyden bile saymadığınızı, dolayısıyla yeterince aydınlanmadığınızı bile söyleyebiliriz.
Bu o kadar böyledir ki...
Tayyip Bey’in Emine Hanım’a emirler yağdırdığını ve Emine Hanım’ın da bu emirlere harfiyen uyduğunu gözünüzle görseniz dahi...
Durum değişmez.
Değil mi ki siz, önerinizi "erkek tarafı"nın buyurganlık makamında, "kadın tarafı"nın da buyruk alma makamında bulunması üzerine kurguluyor ve bunu meşru bir durum gibi algılıyorsunuz.
Olay bitmiştir.
Gerisi hikáyedir, önemli olan bu algıdır.
* * *
Diyeceğim o ki Sayın Paşa...
Bırakın laikliği, Cumhurbaşkanlığı seçimini, türbanı, memleketin durumunu falan da siz öncelikle olaya ABC’den başlayın.
Çünkü...
Herhangi bir kimseye "Emret dekarın başını açsın" önerisinde bulunan birinin...
Laiklikten de, cumhuriyetten de, demokrasiden de önce, çok temel bir "aydınlanma" ihtiyacı vardır.
Sayın Paşa...
Eğer işin bu kısmını hallederseniz, sizinle Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olup olmamasıyla ilgili sağlıklı bir tartışma yapabiliriz.
Ancak...
Bu aşamayı geçmeden ne söylesek havanda su dövmüş oluruz.
Bilmem anlatabildim mi?
Gecikmiş bir tebrik
HADİ gelin hep birlikte tersten çakarak cemaat adamlarını "rahatı kaçan ağaç" pozisyonuna sokalım demiştim ya...
Meğer ben bu çağrıyı yaparken, birileri zaten tersten çakıyormuş.
Geç fark ettim, kusura bakılmasın.
İşte o iki tersten çakış:
BİR: Öncelikle Ruhat Mengi’yi kutluyorum. Kendileri "Şarapla laiklik eylemi mi olurmuş" diye yazarak, bir "kamp kadını" olmadığını pek güzel bir şekilde kanıtladı.
İKİ: Bilmem dikkatinizi çekti mi? Üsküdar’daki "Şaraplı laiklik eylemi"ne bir tek CHP’li bile, en azından kurumsal aidiyet belirten bir işaret taşıyarak katılmadı. Sağduyulu CHP’lileri de kutluyor ve tersten çakmaya devam diyorum.
Bir gösteri aracı olarak namaz
PAPA’nın Türkiye gezisini protesto etmek amacıyla Alperen Ocakları’na bağlı bir grup genç, Ayasofya’da bir protesto namazı kıldılar.
Hadi gelin, bu olayın görüntülerini analiz edelim:
BİR: Dini terminolojiyi kullanarak söyleyecek olursak, bu "protesto namazı"nda bir "huşu" havası yerine bir "meydan okuma" havası vardı.
İKİ: Göstericiler namaz kılarak, İslam’ın en temel ibadetini yerine getirmekten ziyade, modern bir görüş bildirme yöntemi olan "protesto gösterisi"ni sahneye koyuyorlardı.
ÜÇ: Allah ile baş başa kalmanın bir aracı olan namaz, resmen karşı tarafa bir gözdağı aracı haline gelmişti.
DÖRT: Bilmiyorum, bu gençler kıldıkları namaza niyet ederken, "Niyet ettim protesto namazına" mı dediler?
BEŞ: Öfkeli bir eylemdi bu. Gür ve erkek seslerle tekbirler alınıyordu. Rükûya eğilirken "Gün doğdu hep uyandık / Siperlere dayandık" vurgusunun, secdede ise "Bir ölür / Bin diriliriz" tavrının altı çiziliyordu. Ya da bana öyle geldi.
Sonuç şudur:
İslam dininin en temel ibadetinin, modern bir tutum olan "gösteri"ye alet edilişi, Beyazıt Meydanı’ndaki cuma eylemlerinde bile bu derece doğrudan gerçekleşmemişti.
Dikkat!
Bu bir ilktir ve Papa protestosuna nasip olmuştur.