Paylaş
Şunlardan dolayı:
- Bu parti “Kürt” sözcüğünü ağzına almazdı.
- Bu partinin sözcüleri, asker bildiri yayınladı mıydı, sanki “emir komuta zinciri” içindeymişler gibi davranırlar, sonuna kadar bildiriye destek verirlerdi.
- Bu parti darbeler arasında ayırım yapardı: Mesela 27 Mayıs’a ya da 28 Şubat’a “cici darbe” muamelesi çekerdi.
- Bu parti kendisini “devletin sahibi” olarak konumlandırır, devlet odaklı siyaset üretirdi.
- Bu parti devletin halk için var olduğuna değil de halkın devlet için var olduğuna daha yakın dururdu.
- Bu parti “Eyvah, yaşam tarzımız tehlikede” der, başka bir şey demezdi.
- Bu parti, “irtica” öcüsünün herkesi ham yapacağına inanır, memleketin bahtı kara maderini ancak askerin kurtaracağına iman eder ve askerin arkasına saklanarak siyaset yapardı.
- Bu partinin yöneticileri gecekondulara gitmezler, bağdaş kurmazlar, dindarın oyunu talep bile etmezler, Kürtlere ellerini bile uzatmazlar, Orta Anadolu muhafazakârıyla zerre kadar ilgilenmezlerdi.
- Bu partinin solculuğu bildiğimiz solculuğa, devrimciliği bildiğimiz devrimciliğe, halkçılığı bildiğimiz halkçılığa benzemezdi.
- Bu parti sendikalardan uzaklaşmış, emekle haşir neşir olmaktan vazgeçmiş, gelir dağılımındaki adaletsizliğe gözünü kapatmıştı.
- Bu partinin Avrupa solu ile de başı hoş değildi. Hasbelkader içinde yer aldıkları Sosyalist Enternasyonal’den bile neredeyse kovulacaklardı.
* * *
Sonra bir şey oldu. Şöyle bir şey:
- Eski ekibi büyük ölçüde tasfiye ettiler.
- Kürt sorununa el attılar: “Faili meçhuller araştırılsın” diyorlar, “Baraj insin” diyorlar, “Kürt sorunu tam demokrasiyle çözülür” diyorlar.
- “İrtica” diye bir öcü masalı anlatmayı bırakmış durumdalar.
- Sendikalara yanaştılar. Sivil toplum örgütleri işbirliği yapıyorlar.
- Ekonomik sorunlara eğildiler. İyi kötü çözümler geliştirmeye çalışıyorlar.
- Emir komuta zincirinden çıktılar. Askeri bildirilere yüz vermiyorlar.
- Avrupa soluyla barıştılar.
- Bağdaş kuruyorlar, gecekondulara gidiyorlar.
- Devletin sahibi gibi davranmak yerine eşit yarışan olmaya alışıyorlar.
* * *
Eksikleri gedikleri yok mu?
Olmaz mı? Tonlarca...
Ama eskiye göre bir silkinme, bir eski alışkanlıklardan vazgeçme, bir yeni rota çizme eğiliminde oldukları da su götürmez bir gerçek.
Peki bu durumda...
Bir liberale, bir demokrata, hakkaniyetli bir siyaset gözlemcisine, CHP’yi yıllarca demokrat olmadığı, bu yönde bir gayret sarf etmediği için eleştirenlere, bu yeni yönelime bir şans vermek, en azından bu yeni yönelimi teşvik etmek düşmez mi?
Fakat o da ne?
Bir de bakıyoruz ki...
Yeni CHP’ye, eski CHP’den daha fazla vuruluyor. Hem de bel altı, bel üstü falan dinlemeden vuruluyor.
* * *
Onlar vurdukça benim içimden de şunları söylemek geliyor:
Hey ahbap! Derdin ne senin?
O köhne CHP’nin yıkılmasını istemiyor muydun?
Bak işte adamlar, tam da senin istediğin çizgiye doğru adımlar atmaya çalışıyorlar. Hadi destek olmuyorsun anladık, peki bu denli hınçla vurmak da neyin nesidir?
MHP-cemaat geriliminin şifresi
GERİLİM, Anayasa referandumu ile başladı.
“Cemaat”e yakın yayın organları, eski ülkücülerin yaptıkları “Biz referandumda ‘evet’ oyu vereceğiz” açıklamalarına sayfalarında ve ekranlarında geniş yer verdiler.
Kabul edelim ki bu yayınlar, çok da etkili oldu. MHP, eski dava arkadaşlarını ikna edemedi ama “Cemaat”e yakın yayın organları etti. MHP yönetimi ise, kendi eksikliğini görmek yerine sorumluluğu “Cemaat”e yükleme kolaylığına saptı. MHP Lideri Devlet Bahçeli, “Cemaat” yayın organlarının bu tutumunu, “MHP karşıtlığı” ya da “MHP’yi içeriden çökertme planı” olarak gördü. Ve bulduğu ilk fırsatta da herkesin aşırı bulduğu bir çıkış yaptı. Fethullah Gülen’e “Siyasetten elini çek, eğer başaramıyorsan faaliyetlerini dondur” şeklinde çağrıda bulundu.
“Cemaat” yayın organları da bu talebe sert karşılık verdiler.
* * *
Son durum şu: Gerilim bitmedi ama donduruldu. Bahçeli çağrısını yinelemedi, “Cemaat” yayın organları da MHP’ye yönelik tutumunu biraz yumuşattı. Size bir bilgi vereyim: Seçim yaklaştıkça benim bir gözüm bu dondurulmuş krizde olacak.
Tekrar etmek iyidir
DEFALARCA yazdım, yine yazacağım:
Eski statüko yıkıldı, yeni bir statüko kuruldu.
Dolayısıyla...
“Biz statükoya muhalefet ediyoruz, siz ise iktidara muhalefet ediyorsunuz” cümlesi, iktidara tam destek vermenin gerekçesi olamaz.
İktidara tam destek verenler, aslında oluşan yeni statükoya da tam destek vermiş oluyorlar.
Yani “statüko karşıtlığı” mazereti elden gitti, haber vereyim dedim.
Bomba kitap
YENİ Şafak’ta 16. sayfanın alt kısmında küçük bir haber. Başlık şu: “Kahramanmaraş’ta PKK ile çatışma” Habere göre: Maraş kırsalında eylem hazırlığındaki bir grup PKK’lı, jandarmanın “teslim ol” çağrısına ateşle karşılık vermiş. Çıkan çatışmada teröristler etkisiz hale getirilmiş. Ardından yapılan aramada bombalar, tüfekler, tabancalar falan ele geçirilmiş.
Şimdi sıkı durun: Ele geçirilenler arasında sayılan bir “tehlikeli madde” daha var: Bir kitap. Hanefi Avcı’nın “Haliç’te Yaşayan Simonlar” adlı belalı kitabı... Haberin fotoğrafı da kitaba odaklanmış: Jandarma tarafından yapılan sergide mühimmatın arasından sessizce bakan sarı kapaklı kitabı görüyoruz.
* * *
Biri “kitap” ile “bomba”yı birbirine benzetmişti. Kimdi o?
Sosyal demokrat bir geceden izlenimler
İMAM Adnan Sokak’taki “Mektup” isimli türkü bardan bildiriyorum:
- “Bu kadar apolitik takılmak yeter, biraz da politik bir geceye dal” diyerek gaza getirdiğim Onur Baştürk’le yerlerimizi aldık. Yanımızda ise yeni döndüğü Almanya’nın etkisini henüz üzerinden atamayan Sayım Çınar var.
- İlk gözlem: Etrafımızda kesif bir “yorgun demokrat” havası...
- Onur, “Burası merkezin çeperlerine hitap eden bir türkü bar değil galiba” diye bir cümle kurdu. Ben ise bilmiş bir eda ile öğreten adam pozunu karıştırıp cevapladım: “Evet, öyle... Burası ana akım türkü barlardan...”
- İşte protest müziğin önemli ismi Onur Akın, sol yanımızda... Onun hemen yanında “Eşkıya Türküleri” adlı albümle hayatımıza giren Nurettin Rençber var... Arka masada “Gürsel Tekin’in abisi” oturuyor. Bir Kemal Kılıçdaroğlu eksik yani...
- Bizim dışımızda bir medya masası daha var mekânda: Habertürk ekibi Memet Güler’in organizasyonunda, Doğan Satmış’ın liderliğinde en stratejik yerlerden birine konuşlanmış durumda.
- Sahnedeki isim ise Züleyha... Zülfü Livaneli’nin 12 şarkısını Anadolu’nun 10 etnik diliyle seslendiren, böyle güzel bir projeye imza atan sanatçı Züleyha...
- Artık “Anadolu mozaiği” mi dersiniz, yoksa “halkların kardeşliği” mi bilemeyeceğim ama bildiğim bir şey var: Züleyha, Arapça “Memikoğlan”ı, Hemşince “Sevda Değil”i, Farsça “Leylim Ley”i söyledikçe mekândaki demokratların mutluluğu zirvedeydi.
- Nurettin Rençber de sahne aldı. Güney’e özgü içli sesiyle çok güzel bir aşk şarkısı söyledi. Ardından Onur Akın çıktı. O da “Gaybana Geceler”, “Yağmur Yüreklim” ve “Bekle Bizi İstanbul” gibi Onur Akın klasiklerini söyledi.
Yarın Hürriyet Pazar’dayım
Büyük heyecanın parçası oldum. Yarın muhteşem bir Pazar gazetesi haline gelen “Hürriyet Pazar” günü... Ben de oradayım. Orada buluşalım derim.
Paylaş