Paylaş
Bir umut doğmuştu. Süper bir umut... Artık silahlar bırakılacaktı... Kan dökülmeyecekti... Analar ağlamayacaktı... Siyaset tüm sorunların çözüm adresi olacaktı... HDP, iktidarla işbirliği yapmakta ve silahların bırakılmasında aktif bir rol oynamaktaydı... Orta Anadolu’nun en muhafazakâr kentlerinde bile iyimser bir bekleyiş vardı... Selahattin Demirtaş çıktığı televizyon programlarında Türkiyeli bir duruş sergiliyordu... “Şen olasın Ürgüp dumanın tütmez/Kıratım acemi konağı tutmaz” diye orta Anadolu türküsü söylüyordu...
İşte bu ahval ve şerait içinde 7 Haziran seçimine gidildi.
Barışa susamış bu millet, Kürt siyasi hareketine ömrü hayatında görmediği oranda bir destek verdi:
Oy: Yüzde 13’ü aşıyordu.
Milletvekili sayısı: 80’i buluyordu.
*
Sonra bir şey oldu. Tuhaf bir şey...
PKK, birden cinayetler işlemeye başladı.
Bombalar patlattı, katliamlar yaptı.
Dağdaki baronlar, “Demirtaş hikâye, asıl olan biziz” mesajı sarkıttı.
*
Tabii gözler hemen...
O zamana kadar “Gelecekte Türkiye’nin lideri olacak” diye birçoğumuzun hakkında bin bir umut beslediği Selahattin Demirtaş’a çevrildi.
*
Zannettik ki Selahattin Demirtaş...
Muazzam bir iş yapacak ve yumruklarını sıkıp dağdakilere...
“Hop!” diyecek.
“Artık kan yok” diyecek.
“Katliam varsa yollarımız ayrılır” diyecek.
“Bomba varsa ben yokum” diyecek.
*
Fakat heyhat!
Selahattin Demirtaş, bunların hiçbirini söylemedi, söyleyemedi.
Ve tarihin kendisine ikram ettiği, “geleceğin lideri olma” şansını elinin tersiyle itti.
*
Dağlara karşı meydan okuması, tabii ki zordu. PKK’ya kafa tutması, tabii ki yürek isterdi. Bir anda kestirip atması, tabii ki acayip riskliydi. Bölgenin kendine özgü koşullarını hiçe sayması, tabii ki tehlikeliydi.
*
İyi ama liderlik işte tam da böylesine zorlu anlarda ortaya çıkmaz mı?
Zorlu koşullarda yürek isteyen çıkışlar yaparsan... En riskli anlarda riski göze alan meydan okumalarda bulunursan... Tehlike belirdiği halde gözünü kırpmadan tehlikeyi hiçe sayarsan...
Lider olursun.
*
Selahattin Demirtaş işte bu şekilde lider olma fırsatını kaçırdı maalesef.
Lider olma fırsatını kaçırdığı gibi...
Hendek olaylarında, Kobani olaylarında falan çok ama çok kötü bir sınav verdi. Dağa meydan okuyacağına, dağa teslim oldu.
*
Bu hikâye keşke böyle bitmeseydi.
Ve Selahattin Demirtaş, ekranlarda “Şu karşı yaylada göç katar katar/Bir güzel sevdası serimde tüter/Bu ayrılık bana ölümden beter/Geçti dost kervanı eyleme beni” diye türküler söylemeye devam etseydi.
BAŞÖRTÜLÜ, ŞORTLU FALAN
HER zaman olduğu gibi yine bağırarak şöyle demiş ekranda Can Ataklı:
“Gülsüm kızımız başörtülü olmasaydı Cumhurbaşkanı Erdoğan kendisiyle telefonda görüşmezdi.”
*
Bu arada Emine Erdoğan da filenin sultanlarıyla ilgili yayınladığı mesajda şöyle demiş:
“Her daim umutsunuz.”
*
Bakalım Can Ataklı, Emine Hanım’ın voleybolcu kızlarımızın giydikleri şortla bu mesaj arasında nasıl bir bağlantı kuracak?
YAZARIM BENİ ELEŞTİRMİŞ
HÜRRİYET yazarı Nedim Şener, son yazısında benim bir yazımdaki bir saptamaya katılmadığını ifade etti.
*
Bu durum medya sitelerinde şöyle haber oldu:
“Ahmet Hakan’a yazarından itiraz... Yazarı Ahmet Hakan’ı eleştirdi...”
*
Hop!
Arkadaşlar!
Bu gazetede benim yazarım falan yok.
Bu gazetede yazan yazarlar, benim değil Hürriyet’in yazarları.
Ayrıca ben gazetenin işlerini yürütüyorum diye beni eleştirmemeleri söz konusu bile olamaz.
Tabii ki eleştirebilirler. Hem de kıyasıya!
ZENGİN MUTFAĞI’NDA ŞENER ŞEN’İ İZLEDİM
Öyle tıkır tıkır işliyordu ki oyun... Öyle şahane bir dekora sahipti ki... Işıklarıyla, kurgusuyla falan öyle kusursuzdu ki... “Şener Şen iyi ki mükemmeliyetçi bir sanatçı” dedirtiyordu.
*
“Dünya çapında sanatçı”, “Sahnede bir dev” gibi cümlelerin Türkiye’deki en isabetli muhatabı kimdir diye sorulsa... Yediden yetmişe hepimizin vereceği cevap aynıdır: Şener Şen.
*
Çoğumuz gibi ben de Şener Şen’i hep sinemada seyrettim. Sahnede ise ilk kez izliyordum. Çıkardığım sonuç şu: Şener Şen, sahnede “Sinemada oynamak ile tiyatroda oynamak arasındaki fark nedir?” konusunun dersini verir gibiydi.
*
Vasıf Öngören’in yazdığı “Zengin Mutfağı” adlı oyun, politik olup didaktik olmamayı başarmak gibi çok zor bir işin altından kalkan bir oyun. Ve oyundaki “Aşçı Lütfü” karakteri, sanki Şener Şen için yazılmış gibi...
*
Şener Şen’e sordum: “Bir tiyatro oyunuyla sizi seyirci karşısına çıkmaya kim ikna etti?”. Cevap verdi: “Kendim”. Buradan çıkarılması gereken ders şudur: Şener Şen’i bir projeye ancak Şener Şen ikna eder.
Oyundaki genç oyuncuların tümünü Şener Şen seçmiş... İyi ki böyle yapmış. Tüm oyuncular için söyleyeceklerim şunlar: Uyumları müthişti, performansları göz kamaştırıyordu, hepsi rollerinin haklarını fazlasıyla veriyordu.
*
1978 senesinde Şener Şen, bu oyunu sahnede oynamış. “Ben o zaman da yaşlıymışım yahu” dedi. “Siz ne zaman genç oldunuz” diye inceden takıldım Şener Şen’e... “Galiba ilk doğduğumda” diye espri yaptı.
Oyun bittikten sonra Şener Şen’le biraz sohbet etme fırsatımız oldu. “Yorgunsunuzdur şimdi” falan dediğimde... “Şu anda Bodrum’a gidecek kadar enerji doluyum” dedi. Ardından da “Adrenalin dedikleri bu olsa gerek” diye ekledi.
*
Bir tiyatro oyunuyla sahneye çıkmak... Şener Şen’i gençleştirmiş, dinamikleştirmiş, aktifleştirmiş. Üzerine bir enerji, gözlerine bir parıltı gelmiş. Morali yüksekti, keyfi yerindeydi... Nasıl olmasın? “Zengin Mutfağı” için üç ay sonrasına ancak bilet bulunabiliyor.
*
Son sözüm de “Das Das” için... Tiyatronun kalbinin attığı yer burası... Akıllı salonlarıyla, yeni denemelere açık yapısıyla, fevkalade dikkatli kadrosuyla küllerinden yeniden doğan tiyatronun bayraktarlığını yapıyor. Ataşehir’de “Metropol İstanbul” adlı AVM’nin en sempatik bölümünde yer alan “Das Das”, sırf önünden geçilmeyi bile fazlasıyla hak ediyor.
Paylaş