Paylaş
Her birinin ağzından büyük, çok büyük, en büyük hükümler çıkıyor.
*
Kimi “Bu çok tarihi bir olay” diyor. Kimi “Artık bu iktidar bitmiştir” diyor.
*
Hatta aralarından hızını alamayan biri de...
“Osmanlı’dan bu yana böyle bir olay görülmemiştir” diyor.
*
Altı parti liderinin, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş” konusundaki mutabakatlarını...
Bir imzayla pekiştirmeleri, önemsiz bir olay değildir.
Tabii ki önemsenir. Tabii ki siyasete olası etkisinden söz edilir. Tabii ki yeni bir durumun ortaya çıktığına işaret edilir.
Bunlar gayet doğaldır.
Peki yapaylık nerede ortaya çıkıyor?
Mübalağada ortaya çıkıyor... Heyecanda... Galeyanda... Büyük hükümlerde... İri çıkarımlarda...
*
Bir olaya hak ettiğinden çok daha büyük anlamlar yüklemek, o olayın mevcut anlamını da küçültür.
Bu açıdan Kemal Bey’in bu mübalağacı yorumcuların kulağını çekip...
“Biraz fazla abartmıyor muyuz çocuklar?” demesinde yarar var.
*
Neyse... Neyse...
Ben işin heyecan tarafını o yorumculara bırakıp biraz serinkanlı bir analiz yapmaya çalışayım:
*
CHP, İYİ Parti, Saadet ve Demokrat Parti arasında zaten bir mutabakat yok muydu?
Vardı.
E dün ne oldu?
Ne olacak?
Sadece ve sadece şu oldu:
Mutabakata Davutoğlu ve Babacan da eklemlendi.
*
O zaman soralım:
Ne yani?
Bütün bu galeyanın, heyecanın, tantananın, şenliğin, büyük çıkarımların, iri hükümlerin en esaslı nedeni...
Davutoğlu ve Babacan’ın harekete katılması mıdır?
*
E o zaman bundan böyle...
Davutoğlu ve Babacan kostaklandığında...
CHP ya da İYİ Parti saflarında, “Boşa kostaklanma, kostak değilsin” türküsü çalmamalı.
Çünkü adamlar, gerçekten de boşa kostaklanmıyormuş.
ERBAKAN ANMASINDA İÇİME SİNMEYEN ŞEY
ERBAKAN Hoca anmasına...
AK Parti’ye karşı bloklaşan partilerin büyük ilgi göstermesini...
28 Şubat’ın net yenilgisi ve Erbakan Hoca’nın büyük zaferi olarak yorumladım.
*
Yorumladım ama yine de içime tam olarak sinmedi.
*
Çünkü Erbakan Hoca’ya gösterilen bu büyük ilginin temel motivasyonunun muhafazakâr oyları ütmek olduğunu düşünüyorum.
*
Niyet okumayı hiç sevmediğim, her zaman beyanı esas aldığım halde böyle düşünüyorum. Sorry.
AH BE PUTİN
NATO genişlemesinden şikâyet ederken...
Amma da haklıydın be Putin.
*
Burnunun dibinde konuşlandırılmak istenen Batı’nın füze sistemlerine itiraz ederken... Kalbimiz seninleydi be Putin.
*
Ukrayna’nın NATO’ya alınmasını, ülkene yönelik bir tehdit olarak görürken... “Adam haklı abi” dedirtiyordun be Putin.
*
Hatta ve hatta Donbas’taki iki bölgeyi devlet olarak tanırken bile... Antipatik olmamıştın be Putin.
*
Fakat ne zaman ki...
Züccaciye dükkanına giren fil gibi girdin Ukrayna’ya... İşte o andan itibaren... Öyle bir sevimsizleştin ki... Adın geçtiğinde yüzümüzü buruşturuyoruz be Putin.
*
Değer miydi be Putin?
Değdi mi yani be Putin?
Ah be Putin, ah be Putin.
UKRAYNA İÇİN EN KÖTÜSÜ
BATI silah yolluyor.
Ve Ukrayna yönetimi, ahaliye silah dağıtıyor.
*
Benim en büyük endişem şu:
Tüm bu patırtının ardından...
Bir içsavaş çıkması...
Ve bu silahların içsavaşta kullanılması.
*
Neyse... Neyse...
Daha fazla yazarak çağırmış olmayayım.
İNSAN MÜSVEDDELERİ
BUNLAR cici, bunlar bizim dinden, bunlar beyaz, bunlar sarı, bunlar kara değil, bunlar çok uzakta değiller, bunlar bizden, bunlar bize benziyor... Falan diyerek... Ukrayna’nın mazlum halkını, Irak’ın, Suriye’nin ya da Afganistan’ın mazlum halklarından üstün tutan kim varsa... Barbardır, gayri medenidir, ırkçıdır, aşağılık insan müsveddesidir.
RUSÇULAR, UKRAYNACILAR, AMERİKANCILAR FALAN
ARKADAŞLARIMA şöyle bir bakıyorum:
*
Kimi tavizsiz Rusçu, kimi Zelenski’ye tapıyor, kimi Batı Bloku diyor başka da bir şey demiyor.
*
Aralarında da sıkı bir tartışma var.
Buluştukları anda başlıyorlar argümanlarını çatıştırmaya.
*
Stalin dönemine gidiyorlar, oradan hop Irak’ın işgaline varıyorlar, sonra NATO’nun kurulduğu günlere dönüyorlar, ardından İkinci Dünya Savaşı koşullarına gönderme yapıyorlar.
*
Bense sürekli şöyle çıkışıyorum bunlara:
*
Ne çabuk bölündünüz, ne çabuk taraf oldunuz, ne çabuk argüman üretmeye başladınız, ne çabuk yol aldınız yahu...
Paylaş