Paylaş
Mademki edep-adap ile harmanlanması ve bütünleşmesi gereken muhafazakâr ahlak, senin sokak ortasında “Gavat... Gavat...” diye inlemen karşısında sadece usulen bir “inceleme” ile yetiniyor.
Mademki bir hükümet görevlisi olarak senin “gavat” demen ile protestocu vatandaşın “Hükümet istifa” ya da “Allah belanı versin” demesi arasında öyle çok ciddi bir mahiyet farkı görülmüyor.
Mademki “Yakışır mı devletin valisine vatandaşa gavat demek? Ayıp olmuyor mu?” diyenlere, “devletimizin biricik valisini yemek isteyen bir grup gözü dönmüş yamyam” muamelesi çekiliyor.
Mademki “Tamam kardeşim, Vali kızmış, gavat demiş, iyi etmemiş, siz de uzatmayın” tarzı bir mahalle abisi üslubuyla sana arka çıkılıyor.
O halde sana düşen daha fazla coşmaktır.
*
Mademki...
“İrade-i şahane”, seni yedirtmemeye kararlı...
O halde...
Coş Vali coş...
Daha fazla “gavat” de...
Daha fazla hakaret et...
Daha fazla “Senin ağzından çıkan, çıktığı anda benim için
emir olur” de...
Daha fazla “Evleri ilk basan vali ben olacağım” de...
Daha fazla
parmak göster...
Daha fazla kükre...
Daha fazla
maraza çıkar...
Daha fazla ger...
Daha fazla
telefon dinle...
Daha fazla
tehdit et...
*
Hadi Sayın Vali...
Elini korkak alıştırma, tutukluk yapma, frene basma, mahcup olma, çekinme, en küçük bir gelecek kaygısı duyma...
Kısacası rahat oyna!
Hadi Sayın Vali...
Yüzbinlerce kişinin internet sözlüklerinde “gavat” sözcüğünü aramasına vesile olduğun gibi başka sözcüklerin de aranmasına vesile ol.
Hadi görelim seni.
Neden mi sadece Vali’yi eleştiriyorum?
BİZ köşe yazarları...
Hep ama hep Vali’yi eleştiriyormuşuz.
Vatandaşı hiç eleştirmiyormuşuz.
Oysa söz konusu vatandaş, çok anlamlı bir günde “Hükümet istifa” diye bağırarak ortamı bozmuş, hatta Vali’ye “Allah belanı versin” demiş.
Vali’yi eleştirdiğimiz kadar o vatandaşı da eleştirmemiz gerekmez miymiş?
*
Diğer köşe yazarları ne der bilmem ama ben kendi adıma şunları diyorum:
*
Eğer “Hükümet istifa” ya da “Allah belanı versin” diyen vatandaş da Vali gibi olsaydı.
Yani...
Korumalarla dolaşsaydı.
Dokunulmazlığı olsaydı.
Emrinde polisler olsaydı.
Yetkileri olsaydı.
Devleti temsil makamında yer alsaydı...
Yaptırım gücü olsaydı...
“Getirin bana” deme kudreti olsaydı...
Başbakan tarafından “yedirilemez” ilan edilseydi...
Kıytırık bir kınama cezasıyla yırtma kapasitesine sahip olsaydı.
Sabah akşam sadece Vali’yi eleştirmez, sabah akşam Vali’yle birlikte o vatandaşı da eleştirirdim.
*
Üstelik...
“Hükümet istifa” ya da “Allah belanı versin” demek ile “Gavat” demek arasındaki devasa farkı dikkate bile almadan yapardım bunu.
Üç yeni şey oldu
BİR: Birkaç ay önce Irak’a giden CHP heyetine “Vay! Düşmanla işbirliği ha!” diye sesleniliyordu ya... İşte bu değişti... Davutoğlu’nun Bağdat’a gidip Maliki ile görüşmesinden sonra Irak artık düşman olmaktan çıktı...
*
İKİ: Bir süre öncesine kadar “Başbakanımız aslında öyle demek istemedi” diye cümleye başlandı mı herkes kulak kabartırdı ya... İşte bu değişti... Artık kimse cümleye böyle başlandığında kulak kabartmıyor.
*
ÜÇ: Bir süre öncesine kadar Türkiye’den Suriye’ye gevşek bir cihatçı geçişi falan söz konusu olurdu ya... İşte bu değişti... ABD’nin öfkesinden çekinilmesi nedeniyle artık sınırdan cihatçı geçişine izin verilmiyor.
Dem
BEN çaycı değilim kahveciyim, ama yine de bayıldım Karaköy’deki “Dem”e...
*
Karaköy’ün arka sokaklarından birinde iki genç ortağın açtığı “Dem”de...
60’tan fazla çay çeşidi mevcut...
İnce belli bardaklarda Rize ve
Giresun çayı veriliyor.
Lacivert dökme demliklerde
Asya çayları sunuluyor.
İngiliz çayları ise şahane porselen demliklerde takdim ediliyor.
İsterseniz en başta çayları koklayabiliyorsunuz.
“Beyaz çay” var... En az beyaz çikolata kadar güzel...
Kahve dükkanlarındaki gibi bir edası da yok değil “Dem”in... Vanilyalı, çikolatalı çaylar falan...
Bu arada “kaçak çay” bile veriyorlar... Ama adına “Diyarbakır çayı” demişler.
*
Yolunuz Karaköy’e düşerse...
Benim gibi iflah olmaz bir kahveciyi bile çaya karşı yumuşatabilmiş olan “Dem”e bir uğrayın...
Pişman olmazsınız.
Dikkat! Başbakan ‘düşman’ dedi
BAŞBAKAN Erdoğan, partisinin grup toplantısında “Bülent Arınç olayı”nı yorumlarken şöyle dedi:
“Düşmanımızı sevindirmeyelim.”
*
“Muhaliflerimizi sevindirmeyiz” diyebilirsin.
“Siyasi rakiplerimize koz vermeyiz” diyebilirsin.
“Bize karşı olanlara malzeme vermeyiz” diyebilirsin.
Ama “düşman” demek de neyin nesi?
*
Bu çok ama
çok mühimdir.
Muhalifi “düşman”, muhalefeti de “düşmanlık” olarak bellediğin anda...
Medeni tartışmayı bitirir, savaşı başlatırsın.
Demokratik literatürü bitirir, askeri literatürü başlatırsın.
Fikirleri bitirir, tahkimatı başlatırsın.
Siyasi rekabeti bitirir, “Hain düşman, al sana bomba” sürecini başlatırsın.
Kısacası...
Hafazanallah... Hafazanallah...
Paylaş