Paylaş
Hadi diyelim ki “Seyit Rıza İngilizlerle işbirliği yaptı” falan diyerek katliama meşruiyet sağlamayı başardınız...
Hadi diyelim ki Dersim kitabını açılmadan kapattırmayı başardınız...
Sanıyor musunuz ki “işlem” tamamdır.
Peki söyler misiniz?
Birileri çıkıp da “Nâzım Hikmet tutuklanıp cezaevine yollandığında devletin başında kim vardı?” diye konuşmaya başlarsa nasıl yırtacaksınız?
Birileri çıkıp da tek parti dönemine damgasını vuran meşhur komünist tutuklamalarının çetelesini ortaya dökmeye kalkarsa nasıl yırtacaksınız?
Birileri çıkıp da İsmet Paşa döneminde Ankara Üniversitesi’nde kaynatılan cadı kazanı ve üniversiteden ilişiği kesilen aydınları gündeme getirirse nasıl yırtacaksınız?
Birileri çıkıp da yazdığı şapka karşıtı bir broşür nedeniyle savunması dahi alınmadan idam edilen İskilipli Atıf Hoca’yı mesele ederse ne yapacaksınız?
Neyse... Uzatmayalım...
CHP’liler şunu anlamalı:
Höt-zöt yaparak, gargaraya getirerek, “tarihimizde tek bir kara leke bile yoktur” diyerek, “alayı yalan, alayı iftira” diyerek...
Yani hesaplaşmadan kaçarak...
Yani yüzleşmekten korkarak...
Artık hiçbir yere varamazlar.
Sadece ve sadece şu iki şeye yol açarlar:
BİR: Hakikatlerden kaçarak kurtulmaya çalışan şaşkınlar ordusuna dönüşürler.
İKİ: Koca bir partiyi, karşıtlarının üzerinde tepinebilecekleri şahane bir istismar alanı haline getirmiş olurlar.
Kurtuluş reçetesini veriyorum:
Parti içinde aklı erenler acilen bir araya gelip geniş kapsamlı bir “CHP tarihine nasıl yaklaşmalıyız” konferansı düzenlemeli...
Her şeyin açıkça konuşulduğu, kıyasıya tartışıldığı bir büyük arınma konferansı...
“İyi ama malı alanın götürdüğü bir dönemde şimdi sırası mı geçmişle uğraşmanın?” diyenlere sadece şunu hatırlatmak isterim:
Geçmişiyle yüzleşme konusunda bu denli acemilik çekenler, ne bugünle doğru dürüst hesaplaşabilirler, ne de umut veren bir gelecek inşa edebilirler.
Kamer Genç’e yapılan süper ayıp
KAMER Genç’i ciddiye almıyor oluşum ona yapılan ayıba isyan etmeme elbette engel olamaz.
“Ensonhaber.com” adlı internet sitesinde seyrettim:
Beyaz TV’de sahne alan Seda Sayan’ın programında Kamer Genç’in sevgilisi olduğu söylenen bir kadın var.
En mahrem konular, en pespaye bir şekilde ortalığa dökülüyor. Şu kadarını söyleyeyim: Konu bir ara Kamer Genç’in sünnetsiz olduğu iddiasına bile getiriliyor.
Ar, hayâ, utanç falan hak getire yani...
Kamer Genç iktidar partisinin milletvekili olsaydı, Seda Sayan o programı yapamazdı.
Ya da şöyle söyle söyleyeyim:
Seda Sayan iktidar partisinin bazı isimleriyle ilgili ortaya atılacak herhangi bir kuma iddiasını o ekrana asla ve kata taşıyamaz.
Beni asıl sinirlendiren ve isyan ettiren konu da budur.
Meraklısına notlar
Başbakan Tayyip Erdoğan’ı türban üzerinden sıkıştırmaya çalışmak ile Kemal Kılıçdaroğlu’nu Dersim üzerinden sıkıştırmaya çalışmak arasındaki akrabalık sizin de dikkatinizi çekiyor mu?
Son günlerin aşırı yıpranan sözcüğü: Vicdan...
Time’a kapak olmayı Tayyip Erdoğan’ın kendisi bile hem yandaşlarından, hem de karşıtlarından daha soğukkanlı karşıladı.
Referandumda “yetmez ama evet” diyenlere en olumsuz bir gelişme karşısında “yetmez ama evet diyordunuz, ne oldu?” diye laf çakmak fena halde demode...
Yeni Şafak’ın patronu Ahmet Albayrak, Van’da yapılacak prefabrik evler için bir proje geliştirmiş ve projeyi Başbakan Erdoğan’a anlatmış. Erdoğan’ın Albayrak’ı hafiften uzak tuttuğu söyleniyordu, demek ki konjonktür değişmiş.
“Bu da sana kapak olsun” lafı, tam da tarihin laf çakmalar mezarlığına postalanıyordu ki, Tayyip Erdoğan’ın Time’a kapak olmasıyla hayat öpücüğüne kavuşmuş oldu.
İnce bir mizah anlayışıyla “uydurma” haberler yayınlayan “Zaytung.com”dan muhteşem bir haber başlığı: “Mahsun Kırmızıgül’ün törelerle ilgili bir tane daha film veya dizi çekmesine tahammülü kalmayan aşiretler, barış yemeğinde bir araya geldi”.
Üzgünüm
“Seyit Rıza İngiliz ajanıydı” diyebilirsiniz.
“Sabiha Gökçen kendi halinde bir savaş pilotuydu” diyebilirsiniz.
“Ne yani? İsyancılara çiçek mi atılsaydı?” diyebilirsiniz.
“Bölge feodalitenin elinde tutsaktı” diyebilirsiniz.
“Ölü sayısı abartılıyor” diyebilirsiniz.
“O tarihlerde zehirli gaz yoktu” diyebilirsiniz.
Ancak...
Bütün bu söyledikleriniz...
Mağaralarda fareler gibi öldürülen insanların ahlarını bastırmaya yetmez.
Anne karnında öldürülen bebeklerin durumunu açıklamaya yetmez.
80 yaşındaki ihtiyarların akan kanını örtmeye yetmez.
Üzgünüm.
İdris Naim Bey 28 Şubat bakanı olsaydı
Mesela bizim Fehmi Abi, İdris Naim Bey hakkında kafa bulan en az 45 yazı patlatırdı.
Mesela Yeni Şafak’ta İdris Naim Bey’i Senatör McCarthy’e benzeten manşetler atılırdı.
Mesela ben Kanal 7’nin Haber Saati’ne Kürşat Bumin’i davet ederdim ve İdris Naim Bey ile Soğuk Savaş döneminin Adalet Partili “zehir hafiye” lakaplı içişleri bakanı Faruk Sükan’ın benzerliklerini ortaya koymasına zemin hazırlardım.
Mesela Ahmet Taşgetiren “İdris Naim Bey ve şecerecilik” üzerine dokunaklı yazılar döşenirdi.
Ah ki ah...
İnsan bazen 28 Şubat günlerini özlemiyor değil hani...
TRT muhabirinin yağcılık yapmasının nedeni varmış
Yayın canlıymış...
Bakan Fatma Şahin yayına geç kalmış...
O arada muhabirin bir şeyler anlatması gerekiyormuş...
O nedenle “biraz” saçmalamış...
Yani bir tür canlı yayın kazasıymış bu...
Bazıları böyle diyor ve bizim de böyle anlamamızı istiyorlar.
Sadece şunu söyleyebilirim:
Herhangi bir bakanın canlı yayına değil 20 dakika 220 dakika bile geç gelmesi durumunda o muhabirin kurduğu cümlelerden bir tanesi bile kurulamaz.
O cümlelerin bir tanesi bile “acı çekiyormuş” gibi söylenmiş “dolgu” cümlesi değildi.
Ayrıca...
Hiçbir muhabir, herhangi bir bakana canlı yayında “aman efendim, işte örnek anne, her zamanki gibi ne kadar şıksınız” demez.
Paylaş