Paylaş
İşittim ki...
Cumhurbaşkanımız, Cem Küçük denilen çalışanınızı son anda uçağına almamış ve “yerimiz dolu” demiş.
Ve yine işittim ki...
Siz de bu Cem Küçük denilen çalışanınızın televizyon programını tatile çıkarmışsınız.
*
Bunun sonu kötü gelecek gibi görünüyor.
Sanıyorum bu adamın biletini kesmek üzeresiniz.
Çok rica ediyorum, yapmayın.
*
-Biliyorum, bu şahıs... Başkalarının ekmeğiyle oynamak, başkalarını işten attırmak, başkalarının biletini kestirmek için az takla atmamıştır ama bütün bunları dava için yapmıştır.
-Biliyorum, bu şahıs... Çok hakaretler etmiştir, çok tehditler yağdırmıştır ama bunu devleti ve lideri için yapmıştır.
-Biliyorum, bu şahıs... Sadullah Ergin hakkında balonlar savurmuştur ama bunu Paralel Yapı ile mücadele adına yapmıştır.
-Biliyorum, bu şahıs... Gammazlamayı, kara çalmayı, belden aşağı vurmayı, iftira atmayı, yaftalamayı şiar edinmiştir ama bunu biricik hükümeti için yapmıştır.
-Biliyorum, bu şahıs... “Dört bakan rüşvet almıştır” diyerek baltayı taşa vurmuştur ama bunu yaparken aslında Tayyip Erdoğan’ı yüceltmek istemiştir.
-Biliyorum, bu şahıs... “Kabataş bir kurguydu” diyerek bütün bir kurguyu perişan etmiştir ama bunu Paralel’in gazozuna ilaç atması sonucu yanlışlıkla yapmıştır.
Bu nedenle affedin kendisini.
*
Hem siz bu adamın biletini keserseniz...
Biz kimi okuyup eğleneceğiz?
Ona acımıyorsanız bize acıyın bari.
Benim 2015’ime damga vuran 3 ürün
ÇANTALARIN HASI: Üç bin liraya, beş bin liraya vicdansızca satılan pahalı çantaların arasında derisinin yumuşaklığı, tasarımının zarafeti ve soğukkanlı şıklığıyla pırıl pırıl parlayan bir çanta... Satıcıya soruyorsunuz: “Bu kaç lira?”. Sonradan görme, kibirli, pahalı ve büyük markalı çantaların fiyatlarının en az beşte biri fiyatına... Tekrar soruyorsunuz: “Bu neden diğerlerinden daha ucuz?” Cevap acı bir şekilde geliyor: “Çünkü yerli malı.” “VSP” markalı bu yerli çantayı büyük bir şevkle aldım ve her elime aldığımda tasarlayanlara teşekkür ettim, ediyorum.
TELEFONA ALTLIK: Milletimiz akıllı telefon üretememiş olabilir ama milletimiz akıllı telefonların soğukluğunu kıracak, o telefonlara ahşap sıcaklığı katacak bir buluşa imza atmış durumda: Masa üstü ahşap telefon altlığı... Üstelik önüne isminizi de kazıtabiliyorsunuz. El emeği, göz nuru... Hay maşallah! Bunu yapan Eyüp’ten Oktay Yılbırt adlı kardeşimiz. Kendisine “fotocron.com” adresinden ulaşabilirsiniz.
ESKİ KELİMELİ BARDAKLAR: Bizim en iyi markalarımızdan biri Paşabahçe... Ürünleri mükemmel. Gün geçtikçe daha da incelikli işlere imza atıyor. İşte Paşabahçe’nin eski kelimelerimize selam duran “bardak serisi”... Bu seride “namütenahi” gibi, “hissikablelvuku” gibi, “münzevi” gibi, “eyvallah” gibi unuttuğumuz kelimelerimiz var. Düşünene, tasarlayana, akıl edene, üretene bin teşekkür. Elleri ve zihinleri dert görmesin.
HDP’nin akıl almaz yanlışlığı şuradadır
HDP’nin özerkliği tartışmasında ya da tartışmaya açmasında bir sorun yok.
Siyasi bir parti, demokratik süreçleri çalıştırarak özerkliği de tartışmaya açar, siyasal statüyü de... Hatta federasyonu bile...
*
Demokratik süreçleri çalıştırarak bu konuları tartışmaya açmak, bir siyasi partiye anasının ak sütü gibi helaldir.
*
Yani sorun, özerkliğin tartışmaya açılmasında değildir.
*
Sorun şuradadır:
HDP’nin özerkliği, demokratik yollarla
değil de...
Hendeğe selam durarak, barikata selam durarak, fiili durum yaratarak, şiddete yaslanarak elde etmeyi düşünmesindedir.
*
Kendisini demokratik bir çerçeveyle sınırlaması gereken bir siyasi partinin, hendek ve barikatlarla oluşturulmuş bir fiili duruma selam durması, bu fiili duruma herkesin destek vermesini istemesi ve hatta özerkliğin ancak bu fiili durumla geleceğini savunması...
Akıl alır bir iş değildir.
Bir yemek yazarının lokantasında
PERA Palas Oteli’ni geç... Soho’yu da geç... Hemen sağdaki sokağın başında yüz yılı devirmiş binaların arasında “SAHRAP” adlı bir lokanta göreceksin. İşte orada dur.
*
“SAHRAP”, bizim yemek yazarımız Sahrap Soysal’ın altı ay önce açtığı küçük, hoş, temiz, şatafatsız, sade, sıcak, samimi, teklifsiz, sarıp sarmalayan şahane bir lokanta.
Anne sevgisi ve özeniyle hazırlanıp masaya getirilen yemeklerin tümü yerli ve milli...
Sahrap Soysal, Anadolu tatlarına küçük, hoş dokunuşlar yapmış.
Sonuç? Mükemmel!
Fiyatlar? Hiç merak etmeyin: “Adeta İtalya’dayız canım” dedirten bir semte göre pahalı değil.
Ve bütün bunların üstüne masadan masaya büyük bir özen ve zevkle koşturan Sahrap Soysal’ın sevecen ilgisini de eklemeyi unutmayalım.
*
Yolunuzu düşürüp bir uğrarsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.
ODTÜ meselesine dair son kez yazıyorum
ODTÜ, Türkiye’nin dünya çapında en iyi üniversitesidir. Amenna! ODTÜ’ye karşı bugünün egemenleri hoyrat bir tutum takınmaktadırlar. Amenna! ODTÜ genel olarak özgürlükçü bir çizgidedir. Amenna! ODTÜ’nün çok demokrat, çok hoşgörülü ve çok hakkaniyetli bir rektörü vardır. Amenna! ODTÜ’de ibadet etmek isteyen öğrenciler için büyük bir cami ve irili ufaklı birçok mescit vardır. Amenna!
*
Fakat durum budur diye...
Yapılan küstahlıklara, anlayışsızlıklara, “burada benim borum öter” yaklaşımına, zorbalıklara ses etmeyecek miyiz?
Tabii ki edeceğiz.
*
Tekrar ediyorum:
-Bir grup öğrencinin çıkıp da “Bu mescitte siyasal faaliyet yapılıyor, yaptırmayız” demesi, zorbalıktır.
-Hem “siyasal faaliyet” de ne demek? Bir faaliyetin “siyasal” olup olmadığına kim karar verecek? Bazı öğrenciler, kendilerini “ODTÜ’nün zabıtası” olarak mı görüyorlar?
-Basketbol sahasında namaz kılıp gösteri yapılıyormuş... Sana ne kardeşim? Sen polis misin, savcı mısın, pastaran mısın, ODTÜ muhafızı mısın? Varsa yasalara aykırı bir durum gider yetkililere şikâyet edersin. Adam dövmek de ne demek?
-“IŞİD’e adam toplanıyor” gerekçesine gelince... Diyelim ki gerçekten de IŞİD’e adam toplanıyor. Eline sopayı taşı alıp buna sen mi “Dur” diyeceksin? Hangi yetkiyle? Sen kimsin?
-“Bir sürü mescit, kocaman cami varken... Namazlarını burada kılmak istiyorlar. Bunların derdi ibadet değil olay çıkarmak” diyorsun. İyi ama sen neden olmayacak bir yerde namaz kılındığını gördüğünde ille de olay çıkarmak durumundasın ki? Sana ne?
-Hepsinden daha önemlisi... Öğrenciler arasında kavga olur, dövüş olur. Öğrenci milletinden bazıları aralarındaki ihtilafları kavga dövüşle halletmeye kalkışabilir... Bunlar tamam da... Mezunlar derneklerine, koca siyasetçilere, emekli profesörlere ne oluyor ki... Bu kavgalı dövüşlü ihtilaflarda taraf oluyorlar? Neden “Öğrencilerimizin sopayla, dövüşle meseleleri halletmeye kalkışmaları çok yanlıştır” gibi bir cümle kuracak denli medeni bir tutum sergilenmiyor.
-Yoksa yobaz her yerde yobaz mı?
Paylaş