Paylaş
- Adaptan, edepten nasip almamış bir cümle kurdu.
- Kadınları aşağıladı...
- Küfür gibi bir laf etti.
- Aşağılık bir şey söyledi.
- Ucuzluk yaptı.
- Toplumu irkiltecek denli hayasızlık yaptı.
Ne olur?
* * *
Aşağı yukarı şöyle bir şey olur:
Adının önünde ya da arkasında...
“Laik”, “Atatürkçü”, “yurtsever”, “ulusalcı”, “solcu”, “Kemalist” yazan kişilerden oluşan bir koro derhal harekete geçer.
- Yüklenirler de yüklenirler.
- Gündemden hiç düşürmezler.
- Ağızlarına sakız yaparlar.
-“Bunlar böyledir işte” derler.
-“Bunların alayı terbiyesiz” derler.
* * *
Buna mukabil...
Adının önünde ya da arkasında...
“Muhafazakâr”, “dindar”, “sağcı”, “hacı”, “hoca”, “mukaddesatçı” falan bulunanlar ise...
Şu iki şeyi yaparlar:
BİR: Ya olayı sessizce geçiştirmeye çalışırlar.
İKİ: Ya da bin dereden su getirerek hayasızlığa kılıf uydururlar.
* * *
Peki ya adının önünde ya da arkasında...
“Laik”, “Atatürkçü”, “yurtsever”, “ulusalcı”, “solcu”, “Kemalist” yazan bir kişi, hiç savunulamayacak bir ahlaksızlığa imza attığında ne olur?
Ne olacak?
Tersi olur. Bu kez “Bunların alayı terbiyesiz” diyerek konunun üzerinde tepinme sırası muhafazakârlara geçer.
Bu kez ulusalcılara düşen görev ise şudur: Ya olayı sessizce geçiştirip unutturmak ya da bin dereden su getirerek edepsizliğe kılıf uydurmak.
* * *
“Türkiye’de her şey olursun ama rezil olmazsın” denir ya...
Bunun nedeni biraz da işte bu “kabilecilik” yüzündendir.
- Eğer varsa bir kabilen...
Binlerce kişinin önünde “Karı buldum, bilmem ne yapmaya gideceğim, Atatürk’le kalın” falan deseniz bile utandırılmazsınız, çünkü mutlaka sahip çıkanınız olur.
- Eğer varsa bir kabilen...
Çocuk taciz etsen bile sorun yoktur. Mutlaka sana sahip çıkacak birileri çıkar.
Üniversitelerarası kınama yarışması
- Üniversitelerimiz ikiye bölünmüş durumda: Bir yanda “ODTÜ’yü kınayanlar”, diğer yanda “ODTÜ’yü kınayan üniversiteleri kınayan üniversiteler”.
- Hiç kuşku yok ki işin en eğlenceli kısmı, “ODTÜ’yü de, ODTÜ’yü kınayanı da kınayan üniversiteler” diye bir kategorinin belirmesiyle başlayacaktır.
- “ODTÜ’yü kınayan üniversiteler” arasında bir yarışma tertip edilse birincilik kesin Bingöl Üniversitesi’nin olur... Şöyle demiş üniversite senatosu: “Sayın Başbakanımıza bu nevi muamelenin reva görülmesini doğru bulmadığımızı Türkiye kamuoyu ile paylaşmak istiyoruz.”
- Korkarım olaylar şu yönde gelişecek: ODTÜ’yü kınayan üniversitelerde “ODTÜ’yü kınayan rektörümüzü kınıyoruz” bildirileri ortaya çıkacak... Bir sonraki adım ise muhtemelen “ODTÜ’yü kınayan rektörümüzü kınayan öğretim üyelerini kınıyoruz” türü karşı bildiriler olacak... Hafazanallah, hafazanallah!
- Bütün bu “kınama bildirileri”nde işin en hazin tarafı şu: Kınayan kınadığını zerre kadar incitemiyor.
- En çok şunu merak ediyorum: ODTÜ’yü kınayan üniversitelerin yönetiminde bir tartışma yapılmış mıdır? Eğer yapıldıysa üniversite yöneticilerinden biri çıkıp da “Hükümet zaten tüm gücüyle ve defalarca ODTÜ’ye yüklendi, ‘yazıklar olsun’ bile dedi... Şimdi biz de kalkıp kınama bildirisi yayınlarsak fena halde goygoycu durumuna düşeriz” dememiş midir?
- ODTÜ’yü kınayan üniversite bildirilerinin hiçbirinde “Protesto adam gibi yapılmalı, şiddet içermemeli ama polis de orantısız güç kullanmamalı” gibi bir cümlenin geçmemesi kaç puan?
- Peki ODTÜ’yü kınayan rektörlerin büyük çoğunluğunun rektörlük seçiminde ikinci ya da üçüncü olup cumhurbaşkanı tarafından atanan rektörler olması kaç puan?
İktidar yanlılarına ODTÜ vaazı
MUHTEREM arkadaşlar!
Protesto bir haktır.
Protesto olmadan özgürlük olmaz.
Protestoya tahammül edemeyenden de demokrat olmaz.
Protestocunun ideolojisine, kimliğine, dünya görüşüne, ideolojisinin sorunlu taraflarına bakılmaz. “Tek yol İslam” diyenin de protesto hakkı vardır, “Tek yol
devrim” diyenin de...
* * *
Muhterem arkadaşlar!
Şiddete dönüşen bir protesto elbette tasvip edilmez, edilemez.
Kim ki eline taş, sopa alıyorsa, kim ki molotof fırlatıyorsa, kim ki cam çerçeve indiriyorsa...
Demokratik hakkı kötüye kullanıyordur.
Bizden uzaktır. Ancak bir protestonun nasıl gerçekleştiğiyle ilgili olarak sadece devletin resmi makamlarının yaptıkları açıklamalarla yetinilmez.
Olayın nasıl şiddete dönüştüğüne, bunda polisin tutumunun etkili olup olmadığına da bakılır.
Başlangıçta şiddet içermeyen bir protestoya, polisin neden biber gazıyla, copla, tazyikli suyla müdahale ettiği de sorgulanır.
Hüküm bina edilecekse...
Ancak bundan sonra edilir.
* * *
Muhterem arkadaşlar!
İktidarınıza karşı protesto gösterisi yapan herkese “terörist” deme huyundan vazgeçin.
Yoksa ortalık teröristten geçilmez.
Ayrıca inceden de olsa empati yapın.
Mesela şunu düşünün: Suriye’de sizin “özgürlük savaşçısı” dediklerinize başkaları nasıl da kolayca “terörist” diyorlar, diyebiliyorlar?
Ve onlar böyle dediğinde sizin canınız nasıl da sıkılıyor?
Uzmanlara 7 soru
Nedir bu böcek işi?
BAŞBAKAN Erdoğan’ın çalışma odasında dinleme böcekleri bulundu ya...
Ben bir türlü meseleyi kavrayamıyorum.
Bu konuda uzun, karışık ve fazla göndermeli makaleler yazılıyor, demeçler veriliyor.
Fakat nafile!
Hiçbir şey anlamıyorum.
Kafamda aşağıdaki deli sorular var.
Uzmanlar cevaplarlarsa fena halde memnun olacağım.
Benim anlayabileceğim bir dille ama...
Basit, yalın falan...
* * *
- SORU BİR: Eğer Başbakan Erdoğan’ın odasını dinlemeye kalkanlar “derin devlet” ise Başbakan Erdoğan’ın devlete tam olarak egemen olamadığını mı düşünmeliyiz?
- SORU İKİ: Eğer Başbakan Erdoğan, bu haliyle devlete egemen olamadıysa nasıl ve hangi şekilde egemen olacaktır?
- SORU ÜÇ: Başbakan’ın makam odasına böcek yerleştirmek için en azından Jason Bourne tipi bir adamın başkent sokaklarını arşınlıyor olması gerekmez mi?
- SORU DÖRT: “Bütün bunlar gündem değiştirme” ise hangi gündem değiştirilmek istenmektedir? Bütün gündemler Başbakan’dan çıktığına göre Başbakan kendi gündemlerini kendi elleriyle mi değiştirmektedir?
- SORU BEŞ: Eğer buradan “Beni dinliyorlar, mağdurum ben” sonucu çıksın isteniyorsa bu tür bir mağduriyete Kadir İnanır’dan başka kim inanır?
- SORU ALTI: Yoksa amaç “Derin devlet yerli yerinde duruyor, dolayısıyla olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. O zaman bana demokrasi, özgürlük falan diye gelmeyin” demek midir?
-SORU YEDİ: İşin içinde “derin devlet” varsa, işin içinde neden hükümet yok? İşin içinde hükümet yoksa iktidar paydaşlarından biri mi var? İşin içinde iktidar paydaşlarından biri varsa o kim? Ve hepsinden önemlisi: Neden kimse açık ama çok açık konuşmuyor?
Paylaş