Paylaş
Sivil yönetimler de dayatır.
İşte bakın!
Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, herkeslerden köşe bucak sakladığı “kılık kıyafet nizamnamesi”ni, bir gece ansızın piyasaya sürüverdi.
* * *
Demokrasilerde racon şudur:
Önce toplum tartışır...
Sonra kural konulur.
“Bizimkiler” bu raconu tersine çevirdiler.
Önce kuralı koyuyorlar.
Sonra tartıştırıyorlar.
* * *
Kural baştan konunca ne olur?
Ne olacak?
Yapılan tüm tartışmalar, dile getirilen tüm sakıncalar, yazılan tüm makaleler, edilen tüm laflar, verilen tüm demeçler, ortaya atılan tüm öneriler havanda su dövmek kapsamına girer.
Otomatikman.
Çünkü atı alan Ömer Dinçer, Üsküdar’ı çoktan geçmiştir.
* * *
Bir dileğim var:
Keşke Ömer Dinçer, “seçmeli dersler havuzu”na bir gece ansızın “yeni başlayanlar için demokrasi” dersini ilave etse...
Ve hiç değilse bir dönem o dersin talebesi olsa...
Belki böylece “Önce tartıştır/Sonra kural koy” noktasına gelmenin önem ve faziletini kavrayabilir.
Kimse kızmasın iki kıyas yaptım
BİRİNCİ KIYAS: Başörtüsü yasağını savunanların en sevdiği cümleydi: “Her yerin bir adabı, kuralı var... Her yere her istenen kıyafetle girilmez.” Bu cümleyi şimdi başörtülüler de kullanmaya başladı. Okullara gönderilen yeni kılık kıyafet nizamnamesinde tayt, askılı elbise, kolsuz gömlek vs yasaklandı ya... Bu konuda şöyle yorum yapan başörtülüler var: “Her yerin bir adabı, kuralı var... Her yere her istenen kıyafetle girilmez.”
İKİNCİ KIYAS: Her şey değişir ama “mimleme alışkanlığı” değişmez. Bayılırız mimlemeye... Eskiden içki içmeyenler, eşinin başında örtü olanlar, kadınlarla tokalaşmayan, namaza giden bürokratlar mimlenirdi... Şimdi de piknikte rakı içen öğretmenler falan mimleniyor. Velhasıl eskiden başkaları tarafından mimlenenler, şimdi başkalarını mimliyorlar. Ve burası bir “mimlemeler cumhuriyeti” olmaya devam ediyor.
Arınç’a mizah cevabı
BÜLENT Arınç sormuş:
“Son zamanlarda ulusal basında edebiyata ve mizaha rastlayanınız var mı?”
* * *
Cevap veriyorum:
Ağlayan siz, gülen sizsiniz.
Ağlatan siz, güldüren sizsiniz.
Şakayı yapan siz, raconu kesen sizsiniz.
Şiiri okuyan siz, türküyü söyleyen sizsiniz.
Espriyi patlatan siz, dramı yaratan sizsiniz.
Sizden bize sıra mı geliyor Bülent Bey?
Evren’in villaları
12 Eylül’ü yapan darbeci generallerden birinin bilmem kaç tane villası varmış, diğerinin apartmanlarının sayısı belli değilmiş.
Bu haberler yalan çıktı.
“Darbeciler TOKİ gibi maşallah” türü başlıklar da boşuna atılmış oldu.
* * *
“Kenan Evren’den nefret edilmesinin risk taşıdığı günlerde Kenan Evren goygoyculuğu yapanlar” ile “Kenan Evren’den nefret etmeyenin dövüldüğü bugünlerde ölçüyü kaçıranlar” arasında akrabalık bağı var gibi geliyor bana...
İki dönemde de dönemin ruhuna sağlanan muhteşem uyum bakımından.
Hüseyin Gülerce kendi adına konuşuyor
ZAMAN yazarı Hüseyin Gülerce bir özeleştiri yapmış ve şöyle demiş:
“Namazdan çıkar solcu, komünist dövmeye giderdik.” (Balçiçek İlter’in programı... Habertürk)
Hüseyin Gülerce’nin bu özeleştirisi üzerine bazıları “İşte itiraf: İslamcılar eskiden böyleydi” falan diye bütün İslamcılara laf çakmaya başladılar sosyal âlemde.
* * *
Bu konuda üç şey söyleyeceğim:
BİR: İslamcı bir geçmişten geliyorum ve hiçbir zaman camiden çıkıp komünist dövmeye yeltenmedim. Demek ki Hüseyin Gülerce’nin gençliği ile benim gençliğim arasında bir mahiyet, bir ideoloji, bir yaklaşım farkı var.
İKİ: İslamcı bir geçmişten geliyorum ve benim hızlı İslamcılık dönemimde hiçbir İslamcı kendisini “antikomünist” olarak konumlandırmazdı. Hatta 70’li yıllarda İslami yaklaşımlar içinde olanlara sağ kesimden “yeşil komünist” suçlaması gelirdi.
ÜÇ: Hüseyin Gülerce özeleştirisini yaparken bir genelleme yapmıyor. Ama yine de “Ben şu gruptaydım, şu nesildeydim, ben böyle yaparken benim gibi yapmayanlar da vardı, benim yanılgım bana aittir, başkalarına ait değildir” gibi sözler de etmeli. Anlattığı geçmişin, bütün İslamcıların geçmişi gibi algılanmaması için bunu yapmalı.
İlanen duyurulur
HRANT’a yazdığı makalede Türklüğe hakaret etmediği halde “Türklüğe hakaret etti” diye ceza veren yargıca...
Adil, tarafsız, güvenilir, hakkaniyetli bir “kamu denetçisi” muamelesi yapmam, yapamam.
İşte bu nedenle...
İktidar partisinin oylarıyla “kamu denetçisi” olarak seçilen şahsa hiçbir itimadım yoktur.
Kamu ile aramda çıkabilecek herhangi bir sorunda kendisine “hakem” olarak başvurmayacağım.
Yedi iklim dört bucağa ilanen duyururum.
‘Yaşasın Gül’ demek için acele etmeyin
ŞÖYLE demiş Cumhurbaşkanı:
“Dizilerde, filmlerde tarihin canlandırılması sevindirici, sevinilecek bir şey.”
* * *
Başbakan Erdoğan, bu cümleye herhangi bir itirazda bulunmazsa...
Cumhurbaşkanı Gül, süper puan toplamış olacak.
* * *
Ancak önemli olan şudur: Başbakan Erdoğan, “Abdullah Bey... Ecdadımızın saray entrikaları içinde yansıtılması sevinilecek bir şey midir? 30 yıl at üstünde kıtalar dolaşmış ecdada yapılanları mı sevinilecek bir şey olarak görüyorsun?” falan diye itiraz ederse...
Gül ne der?
“Ama ben Muhteşem Yüzyıl’ı kastetmemiştim ki...” der mi mesela?
* * *
“Yaşasın Abdullah Gül” demeden önce bunun üzerinde iki dakika düşünmeye ne dersiniz?
Karizma dağıtan şeyler
BAŞBAKAN Yardımcısı’ndan “Senin mesir macununa ihtiyacın var” cümlesini işitmek.
Sevgili bulunca arkadaşlarla selamı sabahı kesmek...
Halkoyunları kursunda kılıç kalkan oyunu dersi almak...
Floransa’da Nilgün Belgün’ün kitabını okumak...
Buse Terim gibi Kafka’yla başlayan cümleleri “Beni çekemeyen anten taksın” cümlesiyle bitirmek.
Şapka Devrimi’ni “Kim devrimci, kim değil belli oluyordu” diye savunmak...
Paylaş