Paylaş
Cümleyi okuyunca aklıma hemen Oktay Ekşi’nin “olaylı” yazısı geldi.
Oktay Bey de aynı cümleyi kullanmıştı:
“Bunlar analarını bile satarlar”.
* * *
Şu kadarını söyleyeceğim:
- “Analar” hakkında kutsayıcı sözlerin alıp başını gittiği...
- “Analar” edebiyatının ayyuka çıktığı...
- Cennetin “analar”ın ayaklarının altına serildiği...
- Sadece “analar”ın hakikaten ağladığına inanıldığı...
Bir memlekette...
Çok mühim kişilerin, öfkelendikleri anda, akıllarına ilk olarak “analar” üzerinden küfretmek geliyorsa...
O memlekette bariz bir ikiyüzlülük vardır.
Koşaner hakkında üç maddelik racon
BİR: Kurumsal mahremiyetini koruyabilmesi için eline bin türlü mekanizma teslim edilmiş bir general, kendi mahrem konuşmasını bile koruyamayacak hale düştüğünde “Kim dinledi? Nasıl dinledi?” türü sorular sorulmaz. Sadece “Bu ne büyük gaflet, bu ne büyük acizlik, bu ne büyük zillet” denilir ve geçilir.
İKİ: Işık Koşaner’in “Hiçbir şeyi doğru dürüst beceremiyoruz, beceremedik” türü itiraflarına, “Bravo Işık Paşa’ya! Ne de güzel özeleştiri yaptı” denmez, denemez. Çünkü kurumsal yapı içinde kalacağına inanılan gizli toplantılarda edilen laflardan özeleştiri sonucu çıkmaz.
ÜÇ: Kurumsal yapı içinde kalacağına inanılan gizli toplantılarda edilen laflardan ancak ve ancak “Aman kimse duymasın ama bizim de hatamız çok” türü arkaik bir “sızlanma” çıkar. “Aman kimse duymasın” denilerek yapılan itiraflardan ise esaslı bir arınmanın çıktığı görülmemiştir.
Çok süper bir gazetecilik tarifi
MÜSTAFİ Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, ortaya çıkan “ikinci ses kaydı”nda şunları söylüyor:
“Arkadaşlar! Hiçbir basın mensubu bize düşman olmaz ama dost da olmaz. Basın demek, basın mensubunun görevi demek, haber olabilecek bir şeyi yakalarsa çok affedersiniz, anasını bile satar onu oraya haber diye koyar. Hiç kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Çünkü onun için en önemli şey haber bulmak, gazeteye koymak. Para alıyor çünkü”.
* * *
Size bir şey söyleyeyim mi?
Bu söylenenlerden...
“Anasını bile satar” ve “Para alıyor çünkü” şeklindeki yakışıksız ve çirkin iki cümleyi çıkarın...
Geriye kalan “gazetecilik” denilen mesleğin çok güzel tarifinden ibarettir.
“Gazetecilik” denilen meslek, ne eksik, ne fazla... Tam da budur.
Kaddafi darbe yapmayı bizimkilerden öğrenmiş
BİLMİYORDUM, yeni öğrendim:
- Meğer Kaddafi, 27 Mayıs Darbesi’nde Ankara’da Kara Harp Okulu’nda öğrenci imiş.
- Meğer Kaddafi’nin öğrenciliği, 27 Mayıs’tan sonra Albay Talat Aydemir’in gerçekleştirdiği başarısız darbe girişimleri sırasında da devam etmiş.
- Meğer o dönem Kaddafi ile birlikte 11 Arap öğrenci daha varmış Kara Harp Okulu’nda...
- Meğer Albay Talat Aydemir’in darbe girişimini engellemek için Türk Hava Kuvvetleri jetleri Harp Okulu’nun üzerinde alçak uçuş yaparken Kaddafi de okuldaymış.
- Meğer Kaddafi, jetlerin alçak uçuşu sırasında okul yetkilileri tarafından “Başına bir şey gelmesin” diye sığınağa gönderilmiş.
* * *
Şimdi bu bilgilerin üzerine Albay Kaddafi’nin, 1969 yılında Libya’da darbe girişiminde bulunduğu bilgisini koyalım. Ortaya ne çıkıyor?
Ne çıkacak? Kaddafi’nin Libya’da gerçekleştirdiği darbede Türkiye’de izlediği “bir albayın darbe maceraları” konulu filmin öğretici etkisi...
Haftanın beş mağduru
BİR: Mehmet Ali Aydınlar yönetimindeki Futbol Federasyonu’ndan gördüğü şefkati, UEFA’dan görememesi nedeniyle FENERBAHÇE...
İKİ: Güvenlik sağlayan etkin bir örgütün başında olduğu halde yaptığı “çok gizli” konuşmanın bile yaban kulaklara gitmesini önleyemeyen IŞIK KOŞANER...
ÜÇ: “Dağdakiler”, “ovadakiler”, “özerklik ilanları”, “çatışmalar” arasında sıkışmışlığını birkaç günlük Bodrum kaçamağıyla atlatmaya çalışırken yakalanan BENGİ YILDIZ.
DÖRT: Hükümet uçağıyla Somali’ye gidip yerel danslara eşlik eden ve sırf bu nedenle Fazıl Say’dan gelen orantısız şiddetli eleştirilere muhatap olan SERTAB ERENER.
BEŞ: Eskiden tek başına görüldüğünde bile korkudan titreten fiyakalı şapkasını, hoyrat ellere kaptıran MUAMMER KADDAFİ...
Cüppeli’ye neden şefkat göstermedim
BDP’li Bengi Yıldız’ın Bodrum’da kaçamak yaparken yakalanması olayı karşısında “şefkat” hissiyle dolu olduğumu yazmıştım dünkü yazımda.
Şefkat gerekçemi ise şu cümleyle açıklamıştım:
“Çok istedikleri halde, sırf ‘ideolojik pozisyonları’ gereği kamu önünde hayatın güzelliklerini yaşayamayanlara karşı her zaman şefkat duymuşumdur”.
Dikkatli okurlarımdan biri, dün bir mesaj yollamış bana...
Diyor ki:
“Aynı gerekçeyle jet-ski macerası yaşayan Cüppeli Ahmet Hoca’ya da şefkat göstermeliydin ama göstermedin. Ne iş?”
Doğrudur. “Cüppeli vakası”nda şefkatten ziyade zalim bir alaycılık kaplamıştı benliğimi. Oysa Bengi Yıldız vakasında zalimliği elden bıraktım.
Bunun bir nedeni var elbette... Anlatmaya çalışayım:
* * *
Bengi Yıldız’ın camiası böyle bir olay karşısında Bengi Yıldız’ın yapacağı hiçbir açıklamayı yemez. Çiziği atıverir. Suçlamayı kimin yaptığına, neden yaptığına bakmaz. “Madem suçlama karşıtlardan geliyor, o halde Bengi’ye sahip çıkalım” falan demez.
Cüppeli’nin durumu ise farklıdır.
Cüppeli ne yaparsa yapsın asla faka basmış olmaz. Hep söyleyecek bir sözü vardır. Camiası da “Uyduruyorlar” demeye yatkındır. Hatta inanmaya yatkındır. Mesela Cüppeli “Ben jet-skiye binmeyecektim, gazozuma ilaç atıp beni zorla jet-skiye bindirdiler” bile dese camia inanacaktır.
Kısacası Cüppeli’nin şefkate pek ihtiyacı yoktur.
‘Arap baharı’ şarkısına neden ifrit oluyorum
- Irak’a girdiler, kan gövdeyi götürdü.
- Afganistan’a girdiler, ülkenin iflah olacak bir tarafı kalmadı.
- Mısır’a demokrasi getiriyoruz dediler, demokrasi dışında her şey geldi.
- Somali açlıktan kırılıyor.
- Sudan desen felaket...
Kısacası...
Say say bitmez.
Ve biz de tutmuş Batı ağzıyla her birlikte “Arap Baharı” şarkısına koro oluyoruz.
* * *
“Arap baharı” tamam, tamam olmasına da...
Peki ya “Batı Sonbaharı” diye bir şey hiç gelmeyecek mi yeryüzüne?
- İnsanlığın üçte ikisini yoksul ve haysiyetsiz bırakarak elde edilmiş zenginliğin bir muhasebesi yapılmayacak mı?
- “Demokrasi getiriyoruz” diye girilen memleketlerin eskisinden daha berbat durumda bırakmış olmanın sorgulaması yapılmayacak mı?
- Suriye’deki diktatör için ayağa kalkışın, neden Suudi Arabistan’daki diktatör için gerçekleşmediği sorusuna bir yanıt verilmeyecek mi?
- Bugün devirdikleri diktatörlerin, daha düne kadar eteklerini öpmelerinin nedenini açıklamayacaklar mı?
Paylaş