Bülent Ersoy olayının ‘en’leri

EN İYİ ESPRİ: Kim ne derse desin, konuyla ilgili en iyi espriyi Mustafa Sarıgül patlattı: ‘Allah’ın sopası yok ama Bülent Ersoy’un var.’ İyi düşünülmüş, zekice kurgulanmış ve çeşitli anlam katmanlarına sahip bir dokundurma bu. Bülent Ersoy’un iddialarına sahip çıkma yanlışına düşmeyen Sarıgül, Baykal’a şu mesajı veriyor: ‘Bana iftira attın ama karşılığını nasıl da aldın.’ Sarıgül’ün ‘dokundurması’nın diğer anlam katmanlarına ise dilerseniz hiç girmeyelim.

EN İYİ ÖNERİ: Bülent Ersoy’un bütün cüssesiyle gündeme bomba gibi düşmesinin ardından en az üç ‘eksantrik’ kişi şu öneriyi dile getirdi: ‘Bülent Ersoy, CHP’ye genel başkan olsun.’ Ertesi gün Hürriyet yazarı Bekir Coşkun’un, o üç kişiden bağımsız olarak öneriyi başlık yapmasıyla birlikte olay ciddiyet kazandı. Ve şimdi hepimiz ciddi ciddi bu ‘en iyi öneri’yi düşünmekteyiz.

EN İYİ GAF: Bülent Ersoy, iki saatlik basın toplantısı sırasında tam 5 kez Oktay Ekşi’nin adını geçirdi: ‘Oktay Bey’e dedim ki... Sayın Ekşi’ye de söylediğim gibi... Bugün iki kez Oktay Ekşi ile görüştüm...’ Basın toplantısını izleyenler, Oktay Bey’in eski muhabirlik günlerinin heyecanına kapılarak ‘7 Kısım Tekmili Birden Bülent Ersoy Olayı’ başlıklı bir yazı dizisi için büyük bir hazırlık yaptığını düşündü. Ve fakat... Oktay Bey’den gelen ‘Hayatımda Bülent Ersoy ile bir kez dahi görüşmüş değilim’ şeklindeki açıklama, Bülent Ersoy’un büyük bir gaf yaptığını ortaya koydu. Şimdi herkes, ‘Acaba Bülent Ersoy’un Oktay Ekşi sandığı kişi kimdi?’ sorusunun yanıtını arıyor.

EN İYİ TANIMLAMA: ‘Ben halkın sanatçısıyım’ tarzı çıkışlar son günlerde epey demode olmuştu. Kim ne zaman ‘Ben halkın sanatçısıyım’ dese dalga konusu oluyordu. Bülent Ersoy, bu konuda yeni bir çıkış yolu bulmuşa benziyor. Basın toplantısında üstüne basarak ve de birkaç kez, hem de yüksek sesle aynen şöyle dedi: ‘Ben halkın Bülent’iyim.’ Ve bu da ‘en iyi tanımlama’ olarak kayıtlara geçti.

EN İYİ MEYDAN OKUMA: Bülent Ersoy’un ‘yalancılık’ ile itham edilmesi karşısında ‘Ben kıvırmam’ diye haykırmasıdır. İkinci en iyi meydan okuma ise ‘Baykal sizinle yüz yüze görüşmediğini söylüyor. Yüz yüze görüştüğünüzü nasıl kanıtlayacaksınız?’ sorusuna Bülent Ersoy’un verdiği şu yanıttır: ‘Asıl o yüz yüze görüşmediğimizi nasıl kanıtlayacak?’

Haşema’ya dair minik bir değini

BİZİM ‘Haşema polemiği’
dünya basınına sıçramış durumda.

The Economist, Los Angeles Times gibi önemli yayın organlarında, Türkiye’deki ‘Haşema’ tartışmaları ele alınıp işleniyor.

Anormal karşılamıyorum.

Ancak...

LA Times’ta çıkan haberde, Tekbir Giyim’in sahibi Mustafa Karaduman’ın benim için ‘Zavallı Müslüman’ demesinin belirtilmesine biraz takıldım.

Çünkü Karaduman’ın bana yönelik eleştirisi, gazetedeki habere tek taraflı olarak yansımış.

Oysa o tartışmada ben, ‘kahramanca bir direniş’ sergilediğimi filan zannediyordum. Milim geri adım atmamış ve Karaduman’a hak ettiği şeyleri söylemiştim.

Mesela, kendisine ‘Dini ticarete alet eden adam’ bile demiştim ama Karaduman nedense beni mahkemeye bile verememişti.

Ama sonuç nedir?

Amerikan gazetesi, Karaduman’ın benim için sarf ettiği ‘Zavallı Müslüman’ sözüne yer vermekle yetinmiş.

Demek ki olay, ABD’den benim gördüğüm gibi görülmüyormuş.

İşte takıldığım nokta budur...

Diyanet’e sorular

DİYANET
İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu, son zamanlarda Diyanet’le ilgili ortaya atılan iddialara yanıt vermek amacıyla, bugün saat 10.00’da bir basın toplantısı düzenleyecek.

Hazır böyle bir fırsat varken, Sayın Başkan, benim şu sorularımı da yanıtlayabilir mi acaba?

‘Stratejist’, ‘Uluslararası İlişkiler Uzmanı’, ‘Köşe Yazarı’, ‘MHP Genel Başkan Aday Adayı’ gibi sıfatları bulunan Ümit Özdağ, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın personeli midir?

Eğer personeli ise:

Kurumda ne iş yapmaktadır? ‘657 sayılı yasa’ya mı tabidir? Kaç lira maaş almaktadır?

Personel değilse:

Diyanet’e ‘yüksek ücret karşılığı’ rapor hazırlamış mıdır? Eğer bu iddia doğruysa hazırlanan raporlar için ‘kamu kaynakları’ndan Ümit Özdağ’a ne kadar para aktarılmıştır?

Ve son soru: Ümit Özdağ’ın Diyanet ile ilişkilerinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bir rolü olmuş mudur?

Madem şeffaf, her şeyin açık açık konuşulduğu, demokratik bir ülkede yaşıyoruz, o halde Ankara’da herkesin konuştuğu, ancak bir türlü kimsenin resmiyete dökmediği bu konunun açıklığa kavuşmasını isteyebiliriz.
Yazarın Tüm Yazıları