UNUTMAYIN:Burası hiç de tekin bir memleket değildir...
Mesela...
Ege’nin deniz görmeyen bir vilayetinde ikamet eden "cezbeye tutulmuş" herifin teki, çakaralmazını beline takarak bir şehirlerarası otobüse atlayıp, Gümüşhane’ye "türban düşmanı baro başkanı"nı öldürmek amacıyla yola koyulabilir.
Ya da...
"Vatanseverlik" kavramını bir televizyon dizisinden öğrenen işsiz güçsüz, üstelik cahil bir yeniyetme, "Türk Rambo"su olma hayaliyle tutuşarak, Trabzon’dan İstanbul’a dağ gibi Hrant’ımızı yere sermek için gelebilir...
Veya...
Görünmez bir odağa bağlı çalışan "kapkaranlık adamlar", kapkaranlık bir amaç uğruna, C-4 adı verilen bombayı, bir gazetecinin otomobiline özenle yerleştirip kayıplara karışabilir...
Kısacası...
Üç tarafı meczuplar, arsız yeniyetmeler ya da karanlık odakların karanlık adamlarıyla çevrili bir ülkedir burası...
Böyle bir ülkede...
Gazeteci yazar takımına, "Ulan öyle fildişi kulelerinizden bize seslenmeyin! Simitlerinizi alıp belediye otobüslerine binin... Halkın arasına karışın... Plazalarda, elit semtlerde oturup ahkám kesilmez" falan diye çıkışılmaz...
Ne yani?
Halkın arasına karışacağız diye...
Durup dururken bir meczubun hedefi mi olacağız?
Ya da pisi pisine gerzek bir vatanseverin kurşunuyla can mı vereceğiz?
Veya kapkaranlık bir odağın faili meçhul kalması garanti bombasıyla parçalanacak mıyız?
İşte bakın:
Biraz da "Aman, tatlı canımdan olmayayım" diyerek...
Sözüm ona "elit" bir semtte ikamet ediyorum...
Ediyorum da ne oluyor?
Evden çıkar çıkmaz semtimizin "Boyacı Hüseyin"iyle göz göze geliyorum... "yoksul ama laikçi" şeklinde tanımlanacak sıra dışı bir sosyal katmana mensup olan Hüseyin, kim bilir kafasını hangi yazıya takmış olacak ki bana pis pis bakıyor.
Biraz ilerleyip Monopol Tekel Bayii’nin önüne geldiğimde...
Tipik bir "Radikal okuru / Açık Radyo dinleyicisi" olduğuna rahatlıkla bahse girebileceğim kızıl saçlı bir kadın, bir yandan köpeğine göz kulak olmaya çalışırken, bir yandan da, olağanüstü teklifsizlikle, "Dün akşam sizin programda konuşanlar arasında bir tek Vural Savaş’a bayıldım! Adam lafını hiç esirgemedi" diyerek beni allak bullak ediyor...
Tam o sırada...
Yolları hasbelkader bizim semte düşmüş iki sakallı gençten biri, yanındaki arkadaşını dürtüp, "Bak lan! İşte Ahmet Hakan... Eskiden bizdendi... Şimdi sattı bizi" diye geyik çeviriyor...
Her zaman gittiğim kafeye yaklaşmışım...
Tam "Kurtuldum" diyerek içeri atağım kendimi...
Potansiyel cumhuriyet mitingi kadınlarından biri, arkadan bana seslenerek, "Sayın gazeteci! Biraz da şu hükümetin pisliklerini yaz!" diyerek saydırıyor...
Şehrin en elit semtinden ahkám kestiğim halde, üç adımlık yolda bunca tacize uğruyorsam...
Bazı gazeteci dostlarımız, "İşte elit semtlerden ahkám kesenler" şeklinde elektrikli başlıklar altında haberler yapıp, "Hangi köşe yazarı hangi semtte oturuyor" listeleri yayınlamaya başladılar ya...
Bu tür listeler, deniz görmeyen bir Ege vilayetinde ya da İç Anadolu’nun derinliklerinde ikamet eden meczupları bir biçimde ateşleyebilir diye endişeleniyorum...
Düşünün:
Meczubumuz, sabah yatağından kalkar... Abdestini alıp sabah namazını eda eder... Çakaralmazını beline takar... Sonra da günün ilk İstanbul otobüsüne atladığı gibi listedeki elit semtlerden birinde soluğu alır...
Ardından da Allah rızası için basar tetiğe...
Kısacası...
Böyle tekinsiz bir ülkede...
"Hangi köşe yazarı hangi semtte oturuyor" türünden listeler hazırlamak, meczup adını verdiğimiz tuhaf yurttaşlarımız için bir müteharrik güç ya da yol yordam gösterme işlevi kazanabilir...