Bırakın şu fırsattan istifade yöntemine dayalı "idare-i maslahatçı" tavırları da şöyle "köktenci mi köktenci" bir atılım içine girin!
Bırakın kaçak güreşmeyi de çıkıp mertçe herkesi esas sorunla yüzleştirmeyi deneyin!
Bırakın Milli Eğitim Şûrası’nda yakaladığınız fırsatı gole çevirme açıkgözlülüğünü de sorunu dört başı mamur bir şekilde ele alın!
Yani...
Demem o ki:
Bırakın eninde sonunda "mekteplerden bir mektep" olan imam hatiplere "mukaddes mektep" muamelesi çekmeyi de sorunun özüne dönün.
Biraz radikal olun!
Ve bu radikalliğinizle herkesi ama herkesi şaşırtın...
Bir jest yapın...
Kimsenin sizden beklemediği, derinden etkileyen, güzel bir jest!
* * *
Görmüyor musunuz?
Karşınızdakilerin argümanları ne kadar güçlü.
Mesela...
Sizin karşınıza çıkıp, "İmam hatipler meslek lisesidir kardeşim. Bu okullardan mezun olan öğrenciler istedikleri üniversiteye gidemezler" diyorlar.
Doğru dürüst bir yanıt verebiliyor musunuz?
Hayır!
Mesela...
Size "Madem bu okullar imam ve hatip yetiştirmek için kurulmuş. O halde bu kadar imama ne ihtiyaç var?" diye soruyorlar.
Herkesi susturacak esaslı bir yanıtınız var mı?
Hayır!
Mesela...
"Bu okullar imam yetiştirmek için kurulmuş, kadından imam olamayacağına göre bu kadar kız öğrencinin bu okullarda ne işi var?" diye sıkıştırıcı sorular soruyorlar.
Peki siz tatmin edici bir yanıt verebiliyor musunuz?
Hayır!
O halde neden "İmam hatip de imam hatip" diye tutturuyorsunuz.
* * *
Oysa elinizde "çiçek gibi" bir argüman var:
Anayasa din eğitimini güvence altına almış mı? Almış!
Siz de arkadan dolaşacağınıza, kaçak güreşeceğinize buradan yürüsenize.
Mesela...
Önce jesti yapın. "Tamam, kapatıyoruz bu mektepleri!" deyin.
Evet, korkmadan, çekinmeden söyleyin bunu.
Böylece hem şu sıkıcı ve bıktırıcı tartışmayı bitirirsiniz...
Hem de bazı Anadolu çocuklarının "mektep hayatı" ile "sokak hayatı" arasında sıkışıp kalmasına da engel olursunuz.
Bunu yaptıktan sonra da...
Cumhurbaşkanı’ndan TÜSİAD’ına, Eğitim-Sen’inden Cumhuriyet Gazetesi yazarlarına...
İmam hatip konusunda alerji duyan herkesi şu okkalı ve sonuna kadar haklı soruyla baş başa bırakın:
"Tamam, imam hatipleri kapattık. Peki söyler misinizAnayasa’nın güvence altına aldığı isteyene din eğitimi meselesini nasıl halledeceğiz? Çocuklarına din eğitimi vermek isteyen ailelerin taleplerini hangi yolla karşılayacağız?"
Bu zamana kadar hep idare-i maslahatçı oldunuz, karşılığında "sıkıştırılan taraf" siz oldunuz.
Bir de radikal olmayı deneyin bakalım bu sefer hangi taraf sıkışacak?
Haşmet kızmış
DÜN bu sütunlarda "evinden firar eden" şarkıcı Neco için "Haşmet’in kayınpederi" dedik ya...
Haşmet bu işe acayip bozulmuş.
Kendisi özel alanımıza girip bir tiyatro çevirmeye kalkıştı:
Bir yandan "Tutmayın beni" pozlarına girip tutulup tutulmadığını kontrol etti, bir yandan da "Bir duygu insanı Haşmet" imajını yerle bir ederek ağza alınmayacak küfürler yağdırdı.
Sanki arkadaşımız, "Önde zeytin ağaçları / Arkasında yar" tadında yaşayıp giden, kire pasa katiyen bulaşmamış; özel hayatını, sevgilisini herkeslerden köşe bucak saklamış, kendi halinde takılan münzevi bir zavallıcıktır da kontrol altına alamadığı öfkesi bu yüzdendir.
Sanki gazete sütunlarından kendisine "Haşmetim" diye seslenilmemektedir de kendini kaybetmesi bu yüzdendir.
Zıvanadan çıktı da ne oldu sanki? Ne olacak?
En babasından bir ikiyüzlülükle daha müşerref olmuş olduk.
Şöyle ki:
Sen ağlak şiirler okuyup "Duygu... Biraz duygu... Bütün istediğim buydu" falan diye inleyeceksin... Sonra da "minicik bir espri" karşısında, üzerinde sakil mi sakil duran bir sokak çocuğu pozu takınıp küfürler yağdıracaksın!
Peki... Haşmet’in bu haliyle bizi yıldırma ihtimali var mı?
Ne gezer!
İşte şimdi de bütün pervasızlığımızla kendisine "Neco’nun damadı!" diyoruz.