Paylaş
Toplanmışlar Eyüp’te festival yapılacak alanın önünde...
Bağırıyorlar:
“Biraya geçit yok”.
Tekbir de getiriyorlar.
Tehdit de ediyorlar.
“Bir gece ansızın gelebiliriz” falan diyorlar.
* * *
BİR FESTİVAL İKİ TÜRKİYE WEB TV |
* * *
Zamanında gücü elinde bulunduranlar senin hayat tarzına müdahale ederken pısıp bir kenara çekilmeyi tercih edeceksin...
Gücü eline geçirdiğinin farkına vardığın anda ise...
Elinde hiçbir güç bulunmayan savunmasız festival izleyicilerinin hayat tarzına müdahale etmeye kalkıp kabadayılık taslayacaksın...
Hiç kusura bakma!
Bu yaptığına her şey denir ama bir tek “delikanlılık” denmez.
Meğer isyan o bire kapağının altındaymış
Bakıyorum da bazı demokrat kalemler "Eyüp'te bira yasağı söz konusu olunca çoşmuşlar...
-"Ak Parti bitmiştir" diyorlar.
-Umudumuz tükendi diyorlar.
-Artık bizden destek yok" diyorlar.
Diyorlar da diyorlar
* * *
Memlekette...
-Öğrencinin sırtından cop eksilmezken...
-"Bas tutuklamayı, ver cezayı" anlayışı milli spor haline gelmişken...
-Parasız eğitim isteyenin burnundan gaz bombası patlatılırken...
-Eleştiriye tahammülsüzlük alıp başını giderken...
"Ak Parti vesayet rejimini yıkıyor, durun bakalım, her şey çok güzel olucak"diyen demokrat kalemlerin sigortası ancak "bira yasağı" karşısında attı, atabildi.
Ne diyelim? Sağlık olsun...
Bira yasağı neden önemli?
-Önemli çünkü bugün "Eyüp kutsal yer, burada bira içirtmeyiz"diyen anlayış,burada içki olmaz" da der...
-Önemli çünkü nasıl kimsenin kılık kıyafetine karışılamayacaksa yediğine içtiğine de karışılamaz.
-Önemli çünkü "bira yasağı"na karşı çıkmak, içki savunuculuğu yapmak anlamına gelmez, özgürlük savunuculuğu anlamına gelir.
-Önemli çünkü biraya müdehale edebileceğini düşünen zihniyet, her şeye müdehale edebilir.
Mardin’den sevgilerimle
Uçaktan iner inmez yüzüme bir sıcak hava dalgası çarptı. Anında şunu söyledim: Ben bu sıcak hava dalgasını bir de Mekke’de yemiştim.
Mardin turizminde temmuz–ağustos ölü sezon imiş... “Ne ters adamsın” dedim kendi kendime...
Üç otel, 2 konak gezdikten sonra nihayet yerleşecek şahane bir konak buldum kendime: “Reyhanlı Kasrı”... Duvarlar taştan, taş evlere uygun kadim balkonlar
Mezopotamya ovasına bakıyor, çalışanlar süper ilgili, otelin Kayserili müdürü rahat etmem için hep elinden gelenin fazlasını yapıyor... Mardin’e teşrif edeceklere
hararetle tavsiye edilir. (Not: Hanut değil alın teri... İsteyene faturalar takdim edilir).
Mardin sokaklarında elimde fotoğraf makinesiyle Japon turist edasıyla dolaştım. Arada “Abi ne olacak bu KPSS” falan diye soranlar olmasa iyice yabancılaşabilirdim.
Burada en çok sorulan soru: Kürt müsün, Arap mısın?
Burada en çok işitilen cümle: Başım gözüm üstüne...
Geceleri balkondan Mezopotamya ovasına bakıldığında denize bakıyor gibi oluyorsun. Ne demek istediğimi daha fazla anlatamayacağım. Çünkü olayı ancak
yaşayanlar anlayabilir.
Bir kafe buldum kendime... Adı: “Mekân-i Fecr”. Şu kadarını söyleyeyim: “Mekân-i Fecr”, bizim The House Cafe’den bile daha cool...
Mardin halkı temas kuruyor ama mesafeli olmaya da özen gösteriyor. Bu açıdan çok tuttum Mardinlileri...
Mardin yemekleri mi? “Kaburga” var, “Bizim” diyorlar. “İçliköfte” var, “Bizim” diyorlar. Bir de “sembusek” var. Nasıl bir şey mi? “Kapalı lahmacun” desem, sanırım anlaşılır.
Mardin’de imam-hatip Arapçamı da biraz geliştirme fırsatı buldum. Gerçi buranın ahalisinin Arapçası, bizim öğrendiğimiz lügat Arapçasına pek benzemiyor ama olsun.
Mardin denilince akla gelen ilk cümle: “Gündüz seyranlık, gece gerdanlık”.
Hava o kadar sıcak ki herkes öğle ile ikindi arası “kaylule” adı verilen ve “sünnet” olan uykuya dalıyor. Tıpkı siesta yapan İspanyollar gibi...
Dikkat! TOKİ buraya da gözünü dikmiş durumda... Güzelim Mardin’in etekleri elden gidiyor sizin anlayacağınız.
Çokkültürlülük bu şehrin mayasında var... Süryani şarapları ile meyan kökü suları yan yana dükkânlarda satılıyor. Ama şunu da söyleyeyim: “Bakın ne kadar da çokkültürlüyüz” havasına zerre kadar prim verilmiyor. Her şey doğal burada, yapmacıklığa zerre kadar prim verilmiyor.
Mardin bir teraslar kenti... En güzel teraslardan biri de “Seyr-i Mardin” denilen kafenin terası... Uçsuz bucaksız ova en güzel buradan seyrediliyor.
“Reyhani” adlı bir dans çeşidi var Mardin’de... İnceden “Ege zeybeği”ne benziyor.
Altıncılık ve gümüşçülük buranın en gözde mesleği... Kuyumcular çarşısı gibi bir şehir Mardin... “Süslü sevmem / pırıltıdan kaçarım” diyenlerin bile gözünü alacak şeylerle dolu vitrinler.
Şehrin müziği mi? Ne arabesk, ne pop, ne halk müziği... Burada her köşeden Arap müziği yükseliyor. Öyle ortalığın yıkıldığını falan düşünmeyin. Ev radyosundan gelir gibi geliyor müziğin sesi... Kısık, mütevazı... Asla mütecaviz değil.
Paylaş