Paylaş
O açıklamayı okuyunca...
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda/Kemal Bey bütün olayın farkında” diye ıslıkla bir melodi tutturdum.
Şöyle diyor Kılıçdaroğlu açıklamasında:
*
“Ben sevgili öğrencilerimize değil, onların anne ve babalarına seslenmek istiyorum. Karşımızda kontrolünü kaybetmiş bir siyasi iktidar var. Gerginlikten besleniyor. Bizler aklıselim sahibi olmak zorundayız. Sağduyu ile hareket etmek zorundayız. İktidarın değirmenine su taşımamak zorundayız.”
*
Ne demek istiyor Kılıçdaroğlu?
Üç maddede anlatayım:
*
BİR: Ben Kemal Kılıçdaroğlu olarak bir denklem kurdum. Bu denkleme göre benim AK Parti tabanından oy almam lazım. Saadet’ti, Davutoğlu’ydu, Babacan’dı... Bu yüzden ayaklarına gidiyorum.
*
İKİ: Benim bu denklemimin işe yaraması için Boğaziçi olaylarının bu sertlikte yaşanmaması gerekiyor. Polisle çatışmalar, sokakların karışması, Kâbe’li tartışmalar... Bunlar benim denklemimi bozar. Taktiğimi, stratejimi boşa çıkarır.
*
ÜÇ: Bu olaylar, sadece AK Parti tabanını değil, o tabanın çeperlerini de konsolide eder. Hatta toplumun çok geniş kesimlerinin bile AK Parti’nin arkasında hizalanmasına yol açar. Bu yüzden bu işin uzamadan bitirilmesi lazım.
*
Peki neden bütün bunları, bu netlikte söylemiyor da... Biraz kapalı bir anlatımı tercih ediyor?
Neden olacak?
Çünkü bu netlikte söylerse “çelik çekirdek tabanından” tepki alacağını biliyor.
*
Ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim:
Kendi taktik ve stratejisi açısından baktığımızda...
Kemal Kılıçdaroğlu sonsuz haklı.
*
Öyle ya...
Barış Atay’ların, Hüda Kaya’ların, Ömer Faruk Gergerlioğlu’larının...
Sırtlarında yumurta küfesi yok ki...
Yumurta küfesi sadece Kılıçdaroğlu’nun sırtında.
TWITTER YIKILIYOR
YILDA en az yüz kırk sekiz kez duyuyorum şu cümleyi:
“Twitter yıkılıyor.”
Sonra? Sonrası boş.
*
Twitter yıkılınca...
Hükümet yıkılmıyor, devrim olmuyor, toplumsal bir altüst oluş yaşanmıyor, kitlesel bir dönüşüm meydana gelmiyor, iktidar düşmüyor.
*
Nice koç yiğitler, şu gerçeği en hazin şekilde gördüler ve yaşadılar:
*
Twitter’daki yıkılma, toplumun genelinde bir fiske kadar bile etki yapmıyor.
*
Fakat gelgelelim akıllanmadılar, akıllanmıyorlar.
Yine “Twitter yıkılıyor” diye...
Heyecanlanıyorlar. Umuda kapılıyorlar. Enerji buluyorlar. İş bitti sanıyorlar. Hayallere dalıyorlar.
*
Neden böyle oluyor? Cevabını veriyorum:
*
Çünkü Twitter’ın yıkılmasını sağlamak toplumsal dönüşümü sağlamaktan ve toplumu ikna etmekten... Çok ama çok daha kolay da ondan.
İKİNCİ BİR GEZİ MÜMKÜN MÜ?
GEZİ’nin taaa en baştaki en önemli özellikleri şunlardı:
*
Kendiliğindendi... Bir refleks gibiydi... Aniydi... Plansızdı...
*
Sonra bin türlü el girdi içine ve tüm bu özellikleri kirletti.
Böylece her şey yaşandı bitti...
Saygısızca.
*
Ama o gün bugündür, hem Gezi’den ağzı yanmış iktidar çevrelerinin hem de Gezi’nin tadı damağında kalmış muhalefet çevrelerinin aklından şu soru hiç çıkmıyor:
“İkinci bir Gezi mümkün mü?”
*
En başta söyledim, ortasında söyledim ve şimdi yine söylüyorum:
*
İkinci bir Gezi olmayacak. Çünkü toplumsal olaylar, kopyacı seri katiller gibi değillerdir. Kendilerini tekrar etmezler.
HINÇLA VURMAK
RESMİ kıyafetli polisler tarafından yakalanmış, kontrol altına alınmış, kıpırdayamaz hale getirilmiş eylemcilere sivil kıyafetli polislerin hınçla vurması, tekme atması, şiddet uygulaması...
Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yoktur ve yetkililerimiz bunun üzerine gitmelidir.
MELİH BULU İSTİFA EDERSE NE OLACAK?
YASALARA göre üniversite rektörlerinin nasıl seçileceği belli.
Adaylar YÖK’e başvuruyor. YÖK, adaylarla ilgili inceleme yapıyor. Bir seçim yapıyor. Seçtiği isimleri Cumhurbaşkanı’na sunuyor. O da o isimlerden birini atıyor.
*
Şimdi Melih Bulu, Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın önerisini dikkate alsa ve istifa etse... Ne olacak?
Yasaya göre yine aynı yöntemle yeni bir isim belirlenecek ve yine “Kayyım rektör istemiyoruz” diyecekler.
*
Yani mesele Melih Bulu meselesi değil Mansur Bey... Lütfen daha yaratıcı bir çözüm önerisinde bulunun.
*
Gerçi Cumhurbaşkanı, üniversite içinden bir ismi rektör olarak atarsa... Sorunun çözülme ihtimali de yok değil hani.
KAHROLASI MUTASYON
Tam geniş büyük sofraların hayalini kuruyorduk.
Tam “Aşıyla birlikte olay bitecek” diye seviniyorduk.
Tam “Ha bugün ha yarın kafelerimize kavuşacağız” diyorduk.
Tam “maskeler fora” diye parti verme özlemiyle yanıp tutuşuyorduk.
Tam “Uzun iş toplantılarını bile özledim abi” diyorduk.
Ki...
Mutasyon işi, git gide daha fazla ciddiye binmesin mi?
*
Kahrolası mutasyon!
Hepimize “Bu iş sanki hiç bitmeyecek gibi” duygusunu yaşattığın için...
Gün yüzü görme e mi!
Paylaş