BİR Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi: Darbeci generallerin bu kadar şaşkın, bu kadar beceriksiz, bu kadar çaresiz olabilecekleri...
Adamlar Tuncay Özkan’dan CHP’ye genel başkan çıkarmaya çalışmışlar, daha ne olsun... En iyisi Orhan Veli’den ilham alarak şu dizeleri attıralım: "Bilmezdim darbecilerin bu kadar naif / Generallerin ise bu kadar kifayetsiz olduğunu / İkinci Ergenekon İddianamesi’ni görmezden önce."
İKİ Yine çok acele etmiş, yine peşin hüküm vermiştim, "Numan Kurtulmuş’tan bir şey olmaz" diye yazarak... "Bir şey olmaz"dan kastım "oy alamaz" değildi... Öyle olsa yanılmış sayılmam, çünkü Kurtulmuş’un liderliğindeki Saadet Partisi’nin bu seçimde kayda değer bir oy alabileceğini sanmıyorum. Ama şaşkınım... Çünkü Numan Kurtulmuş’tan "çok şey" olacak gibi... Zira beklediğimden daha toparlayıcı, beklediğimden daha etkileyici, beklediğimden daha cevval, beklediğimden daha efendi, beklediğimden daha farklı bir lider tipiyle karşı karşıyayım... Bu yüzden görüşümü revize ediyorum: Numan Kurtulmuş umut veren bir lider olmayı başarmıştır.
ÜÇ Tarhan Erdem AKP’ye yüzde 50 veriyor, bizim Adil Gür ise yüzde 40 veriyor... Ama şöyle bir durum var: Tarhan Erdem’in verdiği rakamı "uçuk" bulanlar, sanırım "gık" bile diyemeyeceklerdir. Hatta Tarhan Erdem, "AKP yüzde 99 oy alacak" dese bile ses edilemeyecektir. Çünkü geçen seçim yaptığı tahmin nedeniyle Tarhan Erdem’e verip veriştirenler, seçimin sonuçları ortaya çıktığında acayip mahcup olmuşlardı... Bu nedenle yapılacak en doğru hareket yutkunmaktır.
DÖRT Tam da "Bu seçimde türbanı kimse diline dolamadı... Ne güzel" diyecektik ki... Yüksek Seçim Kurulu, "Türbanlı kadınlar sandık kurullarında görev alamaz" diyerek topa girmesin mi? Ve Tayyip Erdoğan, bu kararı bahane ederek "türbana selam" çakma fırsatı yakalamasın mı? Ne diyelim? Memleketimizde Yüksek Seçim Kurulu gibi "duyarlı kurumlar" olduğu müddetçe bu AKP bin yıl başımızda kalır.
BEŞ Meydanlarda birbirlerine demediklerini bırakmayan liderlerimiz, Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterinin düşmesinin ardından şahane bir tutum aldılar: Mitinglerini iptal ettiler... BBP Genel Merkezi’ne koştular... Maraş’a gidenler oldu... İnsanın "Madem bu kadar iyiydiniz, bunu göstermek için neden ille de bir trajedinin yaşanmasını beklediniz?" diye sorası geliyor.
Sol ile korkutma bizi ey Melih
BİR vaizin cami cemaatini cehennem ateşiyle korkutması gibi...
Bizim Melih Gökçek de ahaliyi "sol" ile korkutuyor...
Diyor ki: "Ben gelmezsem sol gelir..." Sanki kendisi "dini mübin-i İslam"ın biricik sancaktarı... Murat Karayalçın ise "Haçlı Ordusu Komutanı"...
Sanki kendisi Hoca Akşemseddin’den el almış bir dürüstlük namzedi... Murat Karayalçın ise şeytana pabucunu ters giydiren bir adam...
Sanki kendisi aklından zerre kadar şeytanlık geçmeyen bir pir-i fani... Murat Karayalçın ise her daim "yaşasın kötülük" diye çığıran bir Kazım Kartal...
Sanki kendisi tek derdi vatan millet aşkı olan bir serdengeçti... Murat Karayalçın ise tek derdi götürmek olan bir kökü dışarıda...
Sanki kendisi "cici", Murat Karayalçın ise "öcü". Bu yüzden hep korkutuyor Melih, "Ben gelmezsem sol gelir" diye...
Ne diyeyim bilmem ki... Belki de en iyisi "Hoca Dehhani"ye öykünerek Melih’e seslenmek:
"Sol ile korkutma bize ey Melih / Biz korkmayız soldan / Çünkü sen bizi en kötüsüne alıştırdın."
Ruhat için çok basit bir tez
O kadar basit ve o kadar matematiksel yazmaya çalışacağım ki, sonunda ne demek istediğimi sanırım eski kankam Ruhat Mengi bile anlayacak.
Şöyle ki:
Miralay Kazım Bey’in özel hayatı kimseyi ilgilendirmez... Eczacı Özlem Hanım’ın özel hayatı kimseyi ilgilendirmez... Jeolog Asım Bey’in özel hayatı kimseyi ilgilendirmez... Avukat Baha Bey’in özel hayatı kimseyi ilgilendirmez... Aşçı Ferit Bey’in özel hayatı kimseyi ilgilendirmez...
Ama Yaşar Nuri’nin durumu başka... Onun özel hayatı hepimizi ilgilendirir...
Çünkü Yaşar Nuri, "Deprem ne zaman olacak" konusunda halkı bilgilendiren bir deprem uzmanı değildir... Bir "diyet uzmanı" da değildir. "Evlilik uzmanı" hiç değildir...
Yaşar Nuri, "din ve ahlak" üzerine vaaz ü nasihat veren bir adamdır.
İşte tam da bu nedenle...
"Ele verir talkını / Kendi yutar salkımı" deyimini ister istemez anımsarız...
İşte tam da bu nedenle...
Kendisine ağzımızı doldurarak, "Niçin yapmadığın şeyi söylüyorsun?" deriz.
Şunu da söyleyeyim:
Eğer günlerden bir gün beni televizyon ekranlarında "Ahmet Hoca’yladin ve iman sohbetleri" adlı program yaparken ya da fıkıh konusunda ahkám keserken görürseniz...
Benim özel hayatımı kurcalamak hepinize ananızın ak sütü gibi helal olur...