Bir klas duruş: Güldal Mumcu

GELİN, o uğursuz günü bir kez daha hatırlayalım:

Soğuk bir kış günüydü...

"Bir keskin kalem"i susturan o kalleş bomba patlamış ve geriye "bir kırık gözlük" kalmıştı.

Herkes yüreğinin ta derinliklerinde hissetmişti acıyı...

Her yanı derin bir empati duygusu sarmıştı...

Şöyle bir empati:

Otomobilinizi çalıştırıyorsunuz ve "güm" diye patlıyor!

Buraya kadar gelinebiliyordu ve ötesi tahayyül edilmiyordu.

Yani "Çevirdim anahtarı apansız bir ölüme / Şarapnel parçaları saplandı ciğerime" kısmına girilmiyordu.

İşte o günlerde...

Tanıdık, tanımadık herkes metaneti elden kaçırmıştı.

Öfke vardı, gözyaşı vardı, ağıt vardı...

Başka da bir şey yoktu.

* * *

Ama durun bir dakika! Başka bir şey vardı:

Patlayan bombanın en fazla etkilediği kadın, yani Güldal Mumcu, o bombayı koyan kalleşlere öyle bir "klas duruş" yanıtı veriyordu ki, dost düşman herkes "öldürülen bir kocanın ardından katillere verilen bu muazzam ders"in etkisi altına giriyordu.

Şöyle bir ders:

Cenaze töreninde hiç gözyaşı dökmedi.

İki çocuğuyla birlikte, vakur bir şekilde, başı dik yürüdü...

Bakışlarına sirayet eden yiğitlik, katillere "Başaramadınız" mesajı verdi.

Herkes gibi ben de acayip etkilenmiştim bu duruştan...

Ama Güldal Mumcu’nun asıl etkileyici yanı, o uğursuz günden bugüne kadar sergilediği duruşla ortaya çıktı...

Cenazedeki klas duruş, o günden bugüne sarsılmadan devam etti.

Asla yalvarıp yakarmadı. Asla ödün vermedi. Asla peşini bırakmadı.

Asla kocası öldürülen bir kadın olarak, bunu bir imtiyaza çevirmeye tenezzül etmedi.

Asla kocasının mirasını ayağa düşürmedi. Asla ucuzluk, basitlik yapmadı.

* * *

Ve Güldal Mumcu şimdi siyasete giriyor.

CHP İzmir Birinci Bölge’den birinci sıra adayı...

Geçen gün, CHP Genel Merkezi’nde, Baykal’ın makam odasında karşılaştım kendisiyle... El sıkıştık... Başarı diledim...

Ve baktım:

Güldal Mumcu’nun bakışlarına sirayet eden o yiğitlik, tıpkı cenaze gününde olduğu gibiydi... Yani katillere inat, taptaze ve zerre kadar tavsamamış!

Sosyal demokrat kedi: Şero

CHP Genel Merkezi inşaatı sürerken...

Çimento torbalarının, bükülmüş demirlerin, inşaat kalfalarının arasına "sosyal demokrat bir kedi" dadanmaya başlamış.

İnşaat bitmiş, bina hizmete açılmış...

Ancak kedi binayı terk etmemiş.

Baykal’a "Ne yapalım?" diye sormuşlar.

O da cevap vermiş: "Tabii ki bırakacaksınız ve kafasına göre takılacak."

Böylece...

Baykal’dan "dokunulmazlık zırhı"nı kapan kedi, serazat dolaşmaya başlamış CHP binasının koridorlarında.

Yani sokak kediliğinden ciğercinin kediliğine geçerek sınıf atlamış.

Kedi üzerine sohbet ederken, AKP’ye gol atmak için hiçbir fırsatı kaçırmayan Baykal, "Bizim kedinin bir adı var" diyerek AKP’nin "Muhafazakar demokrat kedisi"nin talihsizliğine gönderme yapmadan edemiyor.

Hemen belirtelim:

CHP’nin kedisinin adı "Şero" imiş ve bu adın bir öyküsü yokmuş.

Konsey beni de kınamış

BEN "Cem Uzan şöyledir böyledir" diye yazı yazıyorum.

Tekzibi Cem Uzan’ın adamı Emin Şirin gönderiyor.

Ben Emin Şirin’in "E"sinden bile söz etmeden, adlı adınca "Cem Uzan’ın özel işleri" meselesine dalıyorum. Cem Uzan kılını bile kıpırdatmazken Emin Şirin alıyor eline kalemi, tekzip yazıyor...

Ben "Sen git de Uzan gelsin" havasında Emin Şirin’in tekzibini "Giden evrak" bölümüne postalayınca...

Bu kez Emin Şirin soluğu Basın Konseyi’nde alıyor.

Basın Konseyi, Emin Şirin’e "Birader! Sen Cem Uzan’ın avukatı mısın? Sana ne? Adam yazdıysa Cem Uzan’a yazmış, neden Cem Uzan açıklama göndermiyor da sen elektrikleniyorsun?" diyeceğine...

"Emin Şirin haklıdır... Ahmet Hakan cevap hakkına saygı göstermemiştir ve kınanmalıdır" diye karar veriyor.

Ne yani?

Şimdi ben de edepsizliği ele alıp, "Tanımıyorum bu Basın Konseyi’ni! Bu konsey korsan konseydir" falan diye tezvirat mı yapayım?

Söyleyin Oktay Bey, ne yapayım?
Yazarın Tüm Yazıları