Paylaş
Bizim muhalefet, pek ses çıkarmadı.
*
“Yaşa! Destekliyoruz! Devam!” da demedi. “Olmaz! Ayıp olur! Ne gereği var!” da demedi.
Daha çok sessizce geçiştirmeyi tercih etti.
*
Başlangıçta susan muhalefet, Madrid’de imzalar atılınca ne yaptı?
Ne yapacak?
Başladı konuşmaya:
*
“Yine çark, yine u dönüşü, yine geri vites” falan türü açıklamalar.
*
Şunu çok merak ediyorum:
*
Eğer Erdoğan, veto konusunu hiç gündeme getirmeden iki ülkenin NATO üyeliğine anında onay verip imzayı çaksaydı...
Bizim muhalefet...
“Ne yapıyorsun? Bunlar teröre destek veren ülkeler. Hemen imza atılır mı? Biraz süründürsene şunları. Bir iki taviz koparsana” der miydi?
*
Öyle bir politikasızlık girdabına kapılmış durumda ki bizim muhalefet...
Şöyle gönül rahatlığıyla...
“Daha neler? Tabii ki derlerdi canım” diyemiyorum.
Ne acı değil mi?
*
Konu gündeme geldiğinde susuyorsun. Veto kartı masaya sürüldüğünde susuyorsun. Gerginlik arttığında susuyorsun. Sert açıklamalar yapılırken susuyorsun. Madrid öncesi susuyorsun.
*
Ancak imza atılınca konuşuyorsun.
*
Bir Japon atasözü şöyle der:
*
Bütün bir süreç boyunca susanın, süreç tamamlanınca konuşmaya hakkı olmaz.
ÖL İSTANBUL’DA KAL İSTANBUL’DA
DOĞAN Hızlan’la artık iyice rutine binen günlük telefon konuşmalarımızdan birini gerçekleştiriyorduk.
*
Doğan Bey, “Var mı tatil planın? Gidecek misin bir yerlere?” diye sorunca cevap verdim: “Valla bir plan yapmadım. Şimdilik İstanbul’dayım.”
*
Doğan Bey, “İstanbul’dayım” dediğimi işitince hemen ünlü edebiyat tarihçisi Abdülbaki Gölpınarlı’nın bir sözünü hatırlattı:
*
“Baki Hoca, ‘Öl İstanbul’da, kal İstanbul’da’ derdi. En iyisi İstanbul.”
*
Zaten severdim, daha da sevdim Baki Hoca’yı... Sloganımı atıyorum: Önderimsin Abdülbaki Hoca!
ARE YOU KİDDİNG ME?
BİZİM Uğur Vardan’ın, Robert De Niro’nun basın toplantısından izlenimler aktardığı yazısını okurken bir bölüm çok dikkatimi çekti.
*
Gazetecilerden biri Robert Reis’e “Instagram’da niye yoksunuz?” diye sorunca...
Robert Reis, tıpkı meşhur “Taksi Şoförü” filminde takındığı psikopatça tavrı takınarak şu tepkiyi göstermiş:
*
“Are you kidding me?” (Benimle dalga mı geçiyorsunuz?)
*
Yeni soru gelmiş. Bu sefer Twitter sorulmuş.
Robert Reis, kestirip atmış:
*
“Kendimi böyle bir saçmalığın içine sokar mıyım? Ne Twitter’da ne de Instagram’da varım.”
*
Keşke bu mecralarda kendilerini paralayıp perişan olan siyasetçi, sanatçı ve gazetecilerimiz de “Biz kendimizi niye böyle bir saçmalığın içine sokuyoruz ki?” diyerek silkinip kendilerine gelseler.
CÜNEYT ARKIN ANMASI: KAOTİK BİR PANAYIR GİBİ
DÜN Cüneyt Arkın’ın cenazesi, AKM’ye getirildi.
Güya bir anma yapılacak.
*
Umumi manzara, aşağı yukarı şöyle bir şey:
*
Rengârenk giyinip gelmişler.
Kıyafetlerde en küçük bir özen bile yok.
Tören boyunca sürekli bir üşüşme hali var.
Düzen, intizam, tertip... Sıfır.
Her kafadan bir ses çıkıyor.
Sahnedeki cenazenin etrafında tam bir kaos havası söz konusu.
Bazıları selfie çekmeye çalışıyorlar. Görevli uyarıyor: “Manzara değil bu. Neyi çekiyorsunuz?”
Uzaktan bakanlar, bunun bir büyük sanatçının son yolculuğuna uğurlanması olduğunu asla anlayamazlar.
Çünkü ortaya çıkan hava, tam anlamıyla bir kaotik panayır havası.
Maneviyat yok. Ölenin ruhuna saygı yok. Düzen yok. İntizam yok. Ağırbaşlılık yok. Ciddiyet yok.
*
Bin iki yüz yetmiş üçüncü kez söylüyorum:
*
Biz millet olarak...
Cenaze, anma gibi törenleri yapmayı bilmiyoruz. Öğreneceğe de benzemiyoruz.
NASREDDİN HOCA’NIN VEFALI ŞEHRİ: AKŞEHİR
BİR davetiye düştü önüme. Akşehir’de Nasreddin Hoca Şenliği düzenleniyormuş.
Programa baktım: 5 Temmuz’da başlıyor, 10 Temmuz’da bitiyor. Dopdolu beş gün. Asıl dikkatimi çeken husus şu oldu:
Bu yıl 63’üncüsü düzenleniyormuş bu şenliğin.
*
Nice yönetimler, nice farklı belediye başkanları, nice anlayışlar işbaşına gelmiş ama Hoca Nasreddin’i anma geleneği kesintisiz sürmüş. Geleneği sürdürme konusunda zaafları olan bir ulusun çocukları, Nasreddin Hoca’yı anma geleneğinde herhangi bir zaafa düşmemiş yani.
Nasreddin Hoca’nın vefalı şehri Akşehir’i ve o şehrin Belediye Başkanı Dr. Salih Akkaya’yı kutluyorum.
*
Akşehir / Nasreddin Hoca Şenliği denilince benim aklıma siyah beyaz bir fotoğraf gelir.
Yıl: 1977’dir. O yılki şenliklerde Nasreddin Hoca’yı büyük mizah ustamız Levent Kırca canlandırmaktadır. Levent Kırca, müthiş bir tanıtım zekâsıyla dönemin Başbakanı Bülent Ecevit’i makamında ziyaret eder ve Ecevit’i şenliklere davet eder.
*
Nasreddin Hoca Şenlikleri’nin, ülke çapında bilinir, tanınır olmasında Kırca’nın bu tanıtım atağının etkisi büyük. Hemen söyleyeyim: 1978’de de Nasreddin Hoca’yı Erol Günaydın canlandırmış.
*
Baktım programa.
Canlandırma geleneği de sürüyor mu diye.
Bingo! Sürüyormuş.
Bu yıl temsili Nasreddin Hoca, tiyatro sanatçısı Behzat Uygur olacakmış.
*
Ülkemde gelenekler sürdükçe... Kendimi daha iyi, mutlu ve güvenli hissediyorum. Neden acaba?
Paylaş