Paylaş
İzlediğim bölümde tartışmacılardan biri, programa katılan iktidar muhaliflerine şöyle bağırıyordu:
*
“Erdoğan’a itaat edeceksiniz. Erdoğan’a biat edeceksiniz. Erdoğan’a ram olacaksınız.”
*
Bunu söyleyen tartışmacı arkadaşımız...
“Erdoğan, bu ülkenin seçilmiş cumhurbaşkanıdır. Onu cumhurbaşkanı olarak tanımak, demokrasiye saygının gereğidir” deseydi.
Kimsenin itiraz edemeyeceği demokratik bir ilkeyi anımsatmış olacaktı.
*
Ancak itaat, biat, ram kavramlarını kullanarak...
Demokratik bilinçten ne kadar uzakta durduğunu sergilemiş oldu.
*
Durun!
Hemen şöyle düşünmeyin:
“Demokratik bilinçten uzaklaştı ama dini bilince doğru yol aldı.”
*
Hayır hayır!
Yok öyle bir şey.
Arkadaşın yol aldığı yer, dini bilinç falan da değil.
*
Çünkü dinde de...
Körü körüne itaat, eleştirisiz biat, koşulsuz ram olmak diye bir şey yok.
SILA HAZER - ÖZCAN FEYZA
HİÇ ŞAŞMAZ: Sıla ve Hazer Amani boşanıyormuş. Evlilik kararı aldıklarında “Bana ne yahu” falan dememiş, bir ömür biçmiştim bu evliliğe... Tabii içimden... Biçtiğim ömür “birkaç ay” idi... Kahretsin! Hiç mi şaşmaz yahu? İşte bakın: Hiç şaşmıyor. Hiç şaşmadı. Hiç şaşmayacak.
*
ZALİM Mİ DEDİN: Özcan Deniz, “zalim” demiş eski eşi Feyza Aktan’a... “Zalim” denilince benim aklıma Malkoçoğlu filmlerinde Bizans tekfurlarını canlandıran Yeşilçam’ın kötü adamları gelir. Feyza’nın fotoğraflarına baktığımda ise Cüneyt Arkın’ın atıyla dört nala kurtarmaya gittiği masum Bizans prensesleri geliyor.
SON GÜNLERDE HAYATIMA RENK KATAN ŞEYLER
Telefonumun zil sesini Chopin’den bir melodiyle değiştirdim. (Teşekkürler Hakan Bayrakçı.)
*
Dolmakalemlerime turuncu renkli mürekkep buldum. (Teşekkürler Carand’ache.)
*
Akşamları ağır akan ve İngiliz kırsalında geçen polisiyelerle vakit geçiriyorum. (Teşekkürler Hinterland.)
*
Psikolog temalı dizilerden fersah fersah uzak durmaktayım. (Teşekkürler sağduyum.)
*
Durup dururken “Sen Abdülhamid’i savundun” diye fısıldayıp gülüyorum. (Teşekkürler Doğu Perinçek.)
*
Sağa sola kartpostal yollama kampanyası başlatmış durumdayım. (Teşekkürler dükkânında kartpostal satan kırtasiyecim)
ALİ BABACAN’IN GEZİ’YE YAKLAŞIMI
BUGÜNLERDE Ali Babacan’ın aniden “Gezi’ci” olmasına bakmayın siz.
Gezi zamanı AK Partili bir bakan iken...
Ali Babacan’ın verdiği demeç, aynen şöyleydi:
*
“İletişim kanallarının sürekli açık olması, beklentilerin, arzuların, isteklerin, endişelerin, korkuların açıkça ifade edilebilmesi son derece önemli. Ama bunun medeni yollarla, barışçıl yollarla yapılması bir başka önemli konu. O çizgiyi geçip eğer iş şiddete geliyorsa, eğer karşıdakine zarar vermeye dayanıyorsa, molotof kokteylleriyle, demir bilyelerle araçları, otobüsleri yakıp yıkmayla bazı mesajlar verilmeye çalışılıyorsa, kimse kusura bakmasın, bu bizim gelecekte görmek istediğimiz bir gençlik davranışı değil.”
BİR TADİLAT YAZISI
DÜNKÜ yazımda...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Alaattin Çakıcı’ya cevap olarak...
“Çakalların bulunduğu yerde kimse bize bir şey söyleyemez” dediğini aktarmış.
Ardından da neyi murat ettiği zerre kadar anlaşılmayan bu cümleyle birazcık kafa bulmuştum.
Bir arkadaşım...
“Tamam. Haklısın. Kılıçdaroğlu’nun ne dediği anlaşılmıyor. Doğru. Ama bu derece vahim bir olay ortadayken senin bu cümleyle kafa bulman yakışıksız kaçmıyor mu?” dedi.
*
Düşündüm.
Uyarı doğruydu.
Son derece haklıydı arkadaşım.
Olayın vahametini göz önünde bulundurarak kafa bulma çabası içine girmemeliydim.
*
Dünkü yazımın kafa bulma bölümü kayıtlardan çıksın.
Jüri, yazının o bölümünü dikkate almasın.
Paylaş