SAADET Partisi Genel Başkanı Recai Amca, "beyaz Türkler" tabirinden ilham alarak, bir "beyaz imam hatipli" kavramsallaştırması geliştirmiş.
Buna göre...
Beyaz imam hatipliler, "ekonomik olarak iyi düzeyde" olanlarmış.
Kara imam hatipliler ise "yoksullar" sınıfına işaret ediyormuş. Tabii işin içine politik görüş de giriyor:
Eğer AKP’de politika yapmayı tercih eden bir imam hatipli isen "beyaz", yok Milli Görüş’te ısrar ve inat eden bir imam hatipli isen "kara"sın.
Yani demek istiyor ki Recai Amca...
İmam hatipliler ikiye ayrılır:
AKP’ye kaçmış beyaz imam hatipliler, Saadet’te kalmış kara imam hatipliler.
Hadi Marksist terminolojiden ödünç alarak yazalım:
Ezen imam hatipliler / Ezilen imam hatipliler...
* * *
Şu "Beyaz / Siyah" metaforundan nefret eden biri olarak.
Çok saygıdeğer Recai Amca’ya sormak isterim:
Muhterem Recai Bey Amca!
Beyaz spor Mercedes’iyle hepimize tur bindiren...
Kanlıca sırtlarında görkemli bir yalıda, hizmetçiler eşliğinde yaşamını sürdüren...
Şık ve güzel teknesiyle bazen Ege’ye doğru açılan...
Genç yaşta olmasına karşın paraya para demeyen...
Üstelik bu zamana kadar maaşla hiçbir işte çalışmamış...
Erbakan Hocamızın sevgili mahdumu, imam hatip lisesi mezunu Fatih Erbakan kardeşimiz, "beyaz imam hatipli" midir, yoksa "kara imam hatipli" midir?
Lütfedip bu konuya bir açıklık getirmeniz mümkün müdür acaba?
Oylarını kime verirler
SEZEN AKSU: "Mehmetçik Türküsü" nedeniyle doğal adresi MHP gibi gözüküyor ama kabul edelim ki bu seçenek imaj açısından pek şık kaçmaz. Peki ya AKP? Doğal kitle ürker, bu yüzden olmaz, olamaz. CHP? Olabilir ama fazlasıyla klişe ve sürprizsiz olur. Ağar’ın partisi? Ne yani koca Sezen, kırsal partisine mi kaldı? Tabii ki olmaz! Peki ya Baskın Hoca ya da Ufuk Uras? Yani sol bağımsızlar? Hah, işte bunlar olabilir. Hem bir aykırılık yapılmış olur, hem de "Mehmetçik Türküsü" dengelenir. Hadi bakalım kolay gelsin.
İBRAHİM TATLISES: Her ne kadar Genç Parti’den aday ise de kadim dostu, sevgili kankası Osman Yağmurdereli’nin AKP’den aday olmasını da göz önünde bulundurup, hem aşiretini, hem de kadınlarını iki parti arasında paylaştırır mı acaba tüccar sanatçımız?
OKAN BAYÜLGEN: Son zamanlarda didaktik ve aydınlanmacı takılmasına bakılırsa oyu galiba CHP’ye nasip olacaktır.
HÜLYA AVŞAR: Hem biricik arkadaşı CHP’li Zeynep Damla Gürel’in hayli arka sıralardan aday gösterilmesine bir tepki olsun diye, hem de "Kaya ile aynı partiye oy veriyoruz! Gördünüz mü biz ne medeni insanlarız" şeklinde bir propaganda ortaya çıksın diye oyunu AKP’ye vereceğinden neredeyse emin gibiyim.
ÇELİK: Bence işin bu kısmında herhangi bir partiden söz etmek yerine, hep birlikte ayağa kalkıp 10. Yıl Marşı’nı söylememiz daha uygun olur.
GÜLBEN ERGEN: Eğer "Erdoğan ailesi"ne gelin gitmeseydi, oyunu Cem Uzan’a bile verecek denli bilinç yoksunu bir görüntü çizebilirdi. Ancak "Erdoğan ailesi"nin kendisine kazandırdığı bilinçle hareket edecek ve oyunu şöyle şık kaçacak bir sol adaya nasip edecektir.
TEOMAN: Madem dağıtmak ki en çok yakışandır ona, o halde ondan oy kullanmamasını beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
AJDA PEKKAN: Bir apolitik olarak hangi partiye oy atacağı konusunda en belirsiz tutum hiç kuşkusuz onundur. Öyle ki AKP’ye de oy verebilir, AKP’nin can düşmanı CHP’ye de. Hatta hepsini bırakıp "Ben ille de Alman Sosyal Demokrat Partisi’ne oy vereceğim" diye tutturabilir.
Başbakan’ın oğlu babasına ne diyor
MARDİN’de Safran Manastırı’ndayız.
Yani Deyrülzafaran’da.
Bu yüzyıllara meydan okuyan, büyülü yapının uhrevi atmosferinde Peder Cebrail ile biraz din işlerinden, biraz da dünya işlerinden söz ediyoruz.
Biraz da benim, "Bu konuda İslam şöyle der" falan türü araya girip ahkám kesmelerimden dolayı olay "dinlerarası diyalog" boyutu kazanıyor.
Sohbetin sonunda manastırın "Hatıra Defteri" geliyor önüme. Bir şeyler karalamadan önce "Kimler gelmiş, kimler geçmiş" diyerek arka sayfalara kaçamak gözlerle bakıyorum.
Sezer yazmış, Baykal yazmış, Baskın Oran yazmış, Orhan Pamuk yazmış. Yani yok, yok.
Ve sürpriz. Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan da bir yazı yazmış hatıra defterine.
Yazısına şöyle başlıyor Bilal: "Babacığımın Başbakan olarak yaptığı gezi nedeniyle geldiğimiz Mardin’de..."
Bunu okuyunca şöyle düşündüm: Acaba Erdoğan’ın çocukları babalarına, "Babacığım" diye mi sesleniyorlar?