"MAJESTELERİNİN karikatüristi" Salih Memecan’ın eşi AKP Milletvekili Nursuna Memecan’ın "baş müzakereci" olmak için çırpınmasını, "Yok daha neler" diye karşıladım ya...
Fırsatı ganimet bilen Nur Çintay Aköz, Radikal gazetesindeki sütununda topa girmiş...
Bir yandan kocasına "Türk düşünce hayatının Recep İvedik’i" dediğim için benden rövanş almaya çalışmış...
Bir yandan "Başbakanlı yemeğin davetlileri arasında ben de vardım" bilgisini sevinçli bir telaş ile kamuoyuna iletmiş...
Bir yandan da kendisini yemeğe davet eden Memecan ailesini göklere çıkararak borcunu ifa etmiş...
* * *
Nur Çintay, bir "vekilharç kadın", bir "gönüllü nedime" edasıyla Nursuna Memecan’ı baş müzakerecilik makamına layık görmediğim için bana haddimi bildirmiş...
Nur Çintay’a göre...
Nursuna Memecan manyak bir zekaya sahipmiş... Adamı diplomalarıyla dövermiş... İngilizcesi sular seller gibiymiş... Boğaz’ı yüzerek geçmiş... Iowa’yı baştan başa bisikletle dolaşmış... Korkunç çalışkan, çok net, çok sosyal bir kadın imiş...
Buna mukabil...
Ben iseimam okulu mezununun tekiymişim...
Bu kıyaslamayı yaptıktan sonra Nur Çintay, "öldürücü" yumruğunu vuruyor:
"Hiç zavallı bir ’imam-hatipli’ ile bir ’kolejli’ eşit olur mu? Sen kimsin ki diplomalar kraliçesi Nursuna’yı baş müzakerecilik makamına layık görmüyorsun?"
Hani Haldun Taner’in ölümsüz eseri "Keşanlı Ali Destanı"nda, Gülriz Sururi’nin canlandırdığı "oyun kahramanı", "zengin köpeği"ne sulanan "sokak köpeği"ne, "Şamama kiiiim, sen kimsüün / Herkes haddini bilsün / O ki senin küffün mü / O bi küççük hanfendü" diye seslenir ya...
"Bayan İvedik" de bana bu tatta seslenmiş...
* * *
Nur Çintay’a, "Babamın tayin olduğu Anadolu kasabalarında Robert Kolej vardı da gitmedik mi?" tadında, yani İbrahim Tatlıses ezikliğinde bir yanıt vermek yerine...
Anlayacağı dilden bir şeyler söylemek istiyorum:
Ey Bayan İvedik!
Madem kalkış noktan tahsil hayatlarıdır... Benim tahsil hayatım, Tayyip Bey’in tahsil hayatına denktir, Emine Hanım’ın tahsil hayatını ise sanırım döver... Bak, sen ikisinin de sofrasında bulunmaktan çok büyük haz almış, gurur duymuşsun... Diplomalarını ya da diplomasızlıklarını mesele etmemişsin... Buna ne diyeceksin?
Yoksa "Çalışıp çabalayıp iktidara gelmiş siyah Türklere demokrasi adına sahip çıkarız... Ama yerlerini bildikleri müddetçe... Bizim alanımıza girmeye kalkarlar, bize laf ederlerse, imam okulu diplomalarını yüzlerine çarparız" mı diyeceksin?
Yoksa çıkınında gerektiği zamanlarda kullanılacak, "Sen nereden geldin de ünlü Demirağ ailesinin kızını baş müzakereciliğe layık bulmuyorsun?" lafını mı saklıyorsun?
* * *
Gelelim işin en eğlenceli kısmına...
Nur Çintay, "En krema tabaka burada" çığırtkanlığı ve görgüsüzlüğüyle Memecan ailesinin davetine katılanların bir listesini de sunmuş...
Davetlilerden birine "yakışıklı" demiş, birine "çok zengin" demiş, birine "kültürlü" demiş, birine dolaylı yoldan "dik duruşlu" demeye getirmiş...
Peki kimmiş bu "dik duruşlu" adam?
Kim olacak? Kocası Emre Aköz...
Peki ne yapmış da dik durmuş, ilkelerinin adamı olduğunu kanıtlamış Emre Aköz?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın sofrasında, Erdoğan’ın gözlerinin içine bakarak viskisini çekmiş...
Breh! Breh! Breh!
Ama yok, öyle lahmacun yanında ısmarlanan viskilerden değilmiş içtiği...
Aslan muhalifimiz "isli viski" içmiş...
Görüyor musunuz dik duruşu?
Görüyor musunuz hayat tarzına nasıl da sıkı sahip çıkılıyormuş?
Bu kadar etkili bir siyasi dengeyi Anayasa Mahkemesi bile tutturamadı vallahi...
* * *
Neyse... Bu kadar "mavra" yeter...
Benim diyeceğim şudur:
Burası sular seller gibi İngilizce bilenlerin sayısının az olduğu, kolej bitirmişlerin nadir görüldüğü, kıyıda köşede kalmış tapon bir ülke midir?
Hamdolsun, bu meziyetlere sahip binlerce insanımız var...
Hal böyle iken...
Nursuna Hanım’ın ayırt edici vasfı nedir ki, "baş müzakerecilik" gibi çok önemli bir makama "hop" diye göz dikiyor?
Hadi Nursuna Hanım böyle bir hevese kapıldı diyelim...