Paylaş
MİSYON: Misyon şuydu: Liberal aydınlarla AK Parti iktidarı el ele tutuşacak ve bir sivilleşme harekâtı başlatacaklardı. Sonu ‘askeri vesayeti sona erdirmek’ ile biten bir misyon...
İLK DÖNEM: Henüz paşaların egemenliklerinin tam bitmediği dönemdi... İktidara doğrudan bağlı yayın organlarının cüret edemediği yayınları Taraf yapıyordu: Balyoz’u ortaya çıkarıyorlar, Ergenekon haberlerine imza atıyorlar, ıslak imzanın peşine düşüyorlar, bavulları savcılara teslim ediyorlar, egemenlikleri süren paşalara kafa tutuyorlar, askeri vesayetin üstüne gidiyorlardı.
İKTİDARLA İLİŞKİ: AK Parti’nin hoşuna gidiyordu bu yayınlar... Muhafazakârların da... Cemaatlerin de... Kaç kez duymuşumdur şu sözü: “Allah razı olsun Taraf’tan... Bizim yapamadıklarımızı yapıyorlar”.
HEYECAN: Havaya girmişti Taraf... İktidardan aldığı güçle gidiyordu askeri vesayetin üstüne... Heyecanlıydılar... Vahim hatalar da yapıyorlardı: Ergenekon’da atılan her adımı doğru kabul etmek, içeri düşen gazetecileri gazeteciden saymamak, Yazıcıoğlu’nun helikopterinin NTV haber merkezindeki telefonlarla düşürüldüğünü iddia etmek gibi hatalar.
AYRILIK SİNYALLERİ: Şöyle bir manzara çıktı ortaya: Generaller hapse girdi, Ergenekonculara bilmem kaç operasyon yapıldı, bütün sıkıştırmalara karşın bir darbe yapılamayacağı anlaşıldı. Yani saha temizlenmişti... Üstelik Zaman gazetesi, Taraf’ı da sollayan bir haberciliğe başlamıştı... İktidar açısından Taraf’a ihtiyaç kalmamıştı... Ufaktan mesafe koymalar işte bu dönemde başladı. İktidar Taraf’tan uzaklaşıyor, Taraf da bunu pek mesele etmiyormuş gibi gözüküyordu.
KESİN KOPUŞ: İktidar ile Taraf’ın kesin ayrılığı Uludere olayı ile başladı... Başbakan Erdoğan Uludere’den önce de Taraf’ın manşetlerini birkaç kez mesele etmişti ama bunlar henüz kesin ayrılığı gerektirecek boyuta ulaşmamıştı. Ancak gazetenin Uludere konusunda yaptığı ısrarlı ve kararlı yayınlar, iktidarla kesin kopuşu getirdi.
ALTAN’A VURUŞLAR: Ahmet Altan gazetede yazdığı yazılarda iktidarı yerden yere vurmaya başladı... O ana kadar Ahmet Altan’a toz kondurmayan iktidar yanlısı kalemler, bir anda Ahmet Altan düşmanı olup çıktılar. Her gün Ahmet Altan karşıtı yazılar süslemeye başladı iktidar yanlısı yayın organlarını...
BARANSU, USLU: Tevafuk mu dersiniz bilmiyorum tam bu sırada Emre Uslu, Mehmet Baransu gibi isimler de iktidara muhalif bir pozisyona geçtiler...
İKİYE BÖLÜNME: Bu arada Taraf içinde iki grup ortaya çıktı: Başını Ahmet Altan’ın çektiği “Bu işler bu iktidarla yürümez” grubu ile “Bu işler bu iktidarla yürür, hele bir sabredelim” grubu... Bu iki grubun tartışmaları gazete sayfalarında sürdü.
YOLUN SONU: Son aşamada Taraf, iktidar karşıtı bir pozisyondaydı. Ahmet Altan bastırıyordu. İktidarı ondan daha ağır bir şekilde eleştiren bir yazar yoktu... Elinin ayarı yoktu Altan’ın... Söylenmesi gerekeni sonuna kadar söylüyordu... Rahatsız edici bir kalem haline gelmişti iktidar açısından...
İSTİFA: İstifalar işte bu aşamada geldi... Ahmet Altan ve arkadaşlarının gazeteden ayrılmasına gösterilen tepkilere bakınca Taraf’ın kimseye yaranamadığını söylemek mümkün... Durum şu: İktidar kanadı sessiz bir sevinç içinde... Ulusalcılar zafer çığlıkları atıyorlar. Ergenekon Davası’nda kendilerine haksızlık yapıldığını düşünen gazeteciler Taraf’a sitem dolu mesajlar yolluyorlar... Ahmet Altan’ın son dönemin en sert muhalif olması bile iktidar karşıtlarına geçmişi unutturmuyor. En ılımlıları bile “Ahmet Altan gerçeği çok geç gördü, bir insan bu kadar öngörüsüz olamaz” diye laf çarpıyorlar.
EKSİKLİK: Kim ne derse desin Ahmet Altan’sız bir Taraf, Türk demokrasisi için bir büyük kayıptır. Ahmet Altan doğru bildiğini yapan, hak bildiğini söyleyen, hem de sonuna kadar söyleyen önemli bir kalemdi... Basında yokluğu hissedilecek.
Merak ediyorum
Dini bütün kanalları ne zaman açsam mutlaka vurdulu kırdılı bir Uzakdoğu filmiyle karşılaşıyorum.
Zehir zemberek şiddet filmleri...
Bazen en süflisinden şiddet filmleri...
Ve merak ediyorum:
Dini bütün kanallarımız kadın-erkek ilişkileriyle ilgili görüntüler konusunda fevkalade duyarlı iken...
Bir dindarın, bir muhafazakârın sahip olması gereken en temel insani değerlerden biri olan ‘şiddetten kaçınma’ konusunda neden en küçük bir duyarlılık göstermiyorlar?
Gazete ve televizyonlarda türbanlı çalışanlar olmalı
Bizim çalıştığımız televizyon kanallarında ve gazetelerde de başörtülü çalışma arkadaşlarımız olmalı.
Mutlaka olmalı...
Bugün de olmalı, yarın da olmalı...
- İktidarda başörtüsüne tam destek verenler olsa da olmalı, başörtüsüne tam karşı çıkanlar olsa da olmalı...
- İktidara odaklı bir yaklaşımla değil, ayrımcılık yapmama odaklı bir yaklaşımla hareket edilmeli.
- İşini en iyi şekilde yapacağına inanılan bir başörtülü gazeteciye kapılar sonuna kadar açılmalı...
- Bizim çalıştığımız televizyon ve gazetelerde çalışmak isteyen meslektaşlarımızın başlarındaki örtü, ne avantaj nesnesi olmalı, ne de dezavantaj nesnesi...
Dindar dışlaması
Şöyle bir bakıyorum da iktidara yakın dindarlar arasında bir ‘İhsan Eliaçık nefreti’ oluşmuş...
Nefret ediyorlar Eliaçık’tan...
Adını duymak bile çıldırtıyorlar onları...
Dışlıyorlar, ambargo uyguluyorlar, kapıları kapatıyorlar...
Peki ne yapıyor bu muameleyi hak etmek için Eliaçık?
Haylazlık falan mı?
Hayır...
Yaptığı şu:
İslami açıdan iktidarı ve kapitalizmi eleştiriyor...
Biraz çocuksu, biraz naif de olsa Müslümanca solculuk yapıyor...
O zaman soralım:
Bu öfke ne diye?
Şunu da soralım:
Farklı fikir serdediyor diye birini dışlamanın bırakın tek kitabı, dört kitapta yeri var mı?
Ivır zıvır şeyler
GÖKÇEK: Herkesin aksine Melih Gökçek’i sempatik bulurum... Yaramaz çocuk hallerini, hep şampiyon olma arzularını, goygoya açık olmasını ve az sonra bir oyun yapacakmış gibi bakan gözlerini falan.
EUROVISION: Türkiye’nin Eurovision’a katılmama kararından o kadar memnun oldum ki TRT’nin önüne kırmızı çelenk bırakabilirim.
ŞAŞMAZ: Necati Şaşmaz kardeşimizin, “Evladım sen magazin ünlüleriyle biraz gönlünü eğlendir, biz vakti gelince sana münasip bir eş buluruz” diye özetleyebileceğimiz yarı feodal bir anlayışın esiri olmasını yadırgamadım ama üzüldüm.
YASAKLAR: Kandemir Konduk’un yazdığı ‘Yeni Yasaklar’ diye bir oyun sahnelenmeye başlanmış. Zeki Alasya / Metin Akpınar ikilisinin oynadığı eski ‘Yasaklar’ı, 80’li yıllarda sahnede izlemiştim. Keşke ‘Yeni Yasaklar’ da Zeki / Metin üzerine kurgulansaydı... Böylece “Onların vakti geçti” şeklinde yaptığım saptamanın doğru olup olmadığını test etme şansım olurdu.
FECİ ESPRİLER: Bir ara ‘Feci Selami Şahin esprileri’ diye bir kategori vardı. Mesela şu tür bir espri: “Seni görünce gözlerim dolar, kulaklarım euro”... Yeni dönemde ise ‘Feci Egemen Bağış esprileri’ diye bir kategori oluşmuş durumda... “Geçen gün kamyon sürdüm, Leonardo da vinci” ile başlayan ve en son “Liradan atlı sıfırı sildik ama Galatasaray’ın 6 – 0’ını biz bile silemedik” ile devam eden espriler... Ha gayret Sayın Bakan... Selami Şahin’in tahtını sallıyorsun.
YETMEZ AMA EVET: Öyle sıkıldım, öyle bunaldım ki “Yetmez ama evet” cümlesiyle birilerinin birilerine laf çarpmasından... Artık herhangi biri “Yetmez ama...” diye olaya giriş yaptığında “Evet” ortaya çıkmadan oradan uzuyorum.
İYİ FİLMLER: Son günlerde DVD’de ‘sardırarak’ seyrettiğim filmlerin sayısında mühim bir artış saptadım... Bu nedenle o cümleyi bir kez daha kuruyorum: Galiba bütün iyi filmler çekildi.
GÜLBEN: Gülben Ergen “Mayalara göre değil Allah’a göre yaşıyorum” demiş... Akıllı kadın Gülben... Evindeki yılbaşı ağacından dolayı kendisine muhafazakârlardan yönelen yoğun eleştirileri bu cümleyle bir süreliğine savuşturmuş oldu.
SEVDA DEMİREL: İhtida etmiş... İtiraf ediyorum: Ben bizim ünlüler âleminde iktidar etkisiyle ‘dine dönüş hareketi’nin çok daha kapsamlı, çok daha hızlı, çok daha fazla olacağını düşünmüştüm. Yanılmışım... Son tahlilde çıka çıka Sevda Demirel çıktı...
YILBAŞI: Bu yılbaşı değişik geçse... Mesela hiç taciz vakası olmasa... Yeni yılı eğlenerek karşılamak isteyenlerle eğlenmeden karşılamak isteyenler arasında herhangi bir tartışma çıkmasa... Mekke’nin fethini kutlayacaklarla Nişantaşı’na akacaklar arasında sıfır polemik olsa falan...
Paylaş