Paylaş
Erbakan Hoca’nın 28 Şubat’taki o tarihi Milli Güvenlik Kurulu toplantısında...
-Zerre kadar direnmediği söylendi.
-Anında imzayı çaktığı söylendi.
-Hiç itiraz etmediği söylendi.
-Kan ter içinde kaldığı söylendi.
-Paşa paşa imzaladığı söylendi.
*
“28 Şubat Milli Güvenlik Kurulu Toplantısı” tutanakları ortaya çıktı.
Bu tutanaklara göre Erbakan Hoca...
O tarihi Milli Güvenlik Kurulu toplantısında...
-İddia edildiği gibi “şak” diye imzayı basmak yerine olmaz demiş.
-Öne sürüldüğü gibi “paşa paşa” imzalamak yerine direniş göstermiş.
-Söylendiği gibi anında imzayı çakmak yerine ertelemeye çalışmış.
-Yazılıp çizildiği gibi kan ter içinde kalmak yerine itiraz etmiş.
*
Abdülhamid’in en büyük muhaliflerinden Rıza Tevfik, Abdülhamid öldükten sonra “Sultan Abdülhamid Han’ın Ruhaniyetinden İstimdad” diye bir şiir yazmıştı.
“Neredesin ey şevketli sultan Hamid Han” diye başlayan bir şiir.
Bir pişmanlık şiiridir bu...
Bir nedamet patlaması...
Rıza Tevfik, şiirinde “Sana çok haksızlık ettik ey Abdülhamid” diye inler durur.
Bütün bir memleket adına yapar bu inlemeyi.
*
28 Şubat MGK’sıyla ilgili ortaya çıkan bu yeni durumun ardından...
Şimdi bütün Türkiye, hep beraber “Erbakan Hoca’nın Ruhaniyetinden İstimdad” diye şiir yazsak anca kurtarır.
Terim ile Aysal arasındaki 7 fark
BİR: Ünal Aysal gizli SMS’cilerdendir, Fatih Terim açıktan demeç patlatıcılardan.
İKİ: Ünal Aysal Avrupai’dir, Fatih Terim Büyük Doğu.
ÜÇ: Ünal Aysal kurumsal görüntülü bireyseldir, Fatih Terim bireysel görüntülü kurumsal.
DÖRT: Ünal Aysal mustazaf görüntülü mütekebbirdir, Fatih Terim mütekebbir görüntülü mustazaftır.
BEŞ: Ünal Aysal duygusal kararlarını soğukkanlı bir gerçekçilik duygusuna dayandırır, Fatih Terim soğukkanlı kararlarını acıklı bir romantizme yaslar.
ALTI: Ünal Aysal Kanyon’dur, Fatih Terim Cevahir Alışveriş Merkezi.
YEDİ: Ünal Aysal zarif çalımların adamıdır, Fatih Terim efeler gibi çekip gitmelerin.
Yav he he
-12 Eylül gelir, 12 Eylülcü olur.
-Kenan Evren gelir, Kenan Evrenci olur.
-Özal gelir, Özalcı olur.
-Çiller gelir, Çillerci olur.
-Erbakan gelir, Erbakancı olur.
-Erdoğan gelir, Erdoğancı olur.
Sonra da çıkıp...
“Yetişin komşular! Bana ‘her devrin adamı’ diyorlar” diye ağlaştıkça ağlaşır.
*
Mehmet Barlas’ın “Bana her devrin adamı diyorlar” diye ağlaşan yazılarını okurken...
Sadece ve sadece “Yav he he” diyorum ve geçiyorum.
Özal’ı da yedirmemiş
MEHMET Barlas diyor ki:
“Biz zamanında Turgut Özal’ı yedirmemiştik, Tayyip Erdoğan’ı da yedirmeyiz”.
Böyle yazdığına bakmayın.
Mehmet Barlas, yıllar evvel az kalsın Turgut Özal’ı “ham” yapacaktı.
*
Olay şu:
“Baba Bush” ABD’nin başkanı iken Türkiye’ye gelmişti.
Turgut Özal, büyük ve şaşaalı bir yemek daveti verecekti Baba Bush onuruna.
Herkesler davetliydi bu yemeğe.
Fakat o da ne?
Mehmet Barlas’a davetiye gitmemişti.
*
Ne mi yaptı bunun üzerine Barlas?
Hemen bir yazı yazdı.
Turgut Özal hakkında yanıldığını, onun aslında nasıl köylü, nasıl kaba saba, nasıl görgüsüz bir adam olduğunu ima etti yazısında.
*
Ertesi gün.
Turgut Özal gönlünü aldı Mehmet Barlas’ın.
“Yahu Mehmet, sen de davetlisin. Sensiz olur mu hiç? Postada bir karışıklık olmuş. O yüzden sana davetiye gitmemiş. Buyur gel” falan dedi.
Bunun üzerine Mehmet Barlas, önce telafi edici bir yazı kaleme aldı, ardından da iki dirhem bir çekirdek giyinip gitti davete.
*
Mehmet Barlas böyle bir adamdır.
Çarşı’nın benzerini yapmak istiyorsan
-PUSUCU olmayacaksın.
-Desiseye aklın ermeyecek.
-Yenilgilerden bile zafer çıkaracaksın.
-Hem Ecevit için, hem Erbakan için pankart açacak kadar yüce gönüllü olacaksın.
-Hayatında hiç değilse bir kez olsun “Alayına isyan” diyeceksin.
-Bir çocuk vicdanına sahip olacaksın.
-Futbolu “ezilen halkların mutluluğu” diye tanımlayacaksın.
-En büyük karşıtlarında bile sonsuz bir imrenme duygusu yaratacaksın.
-İftiralar karşısında bir “gizli el” tarafından korunacak kadar masum olacaksın.
-Bazen kendine bile karşı olacak kadar kendine güveneceksin.
-İcabında futbolu hayata feda edeceksin.
Konuk programı terk ettiğinde
GEÇEN akşam Tarafsız Bölge’nin sonlarına doğru bir konuğumuz programı terk etti.
Atarlandı.
“Aha da gidiyorum” dedi.
Ayağa kalktı.
Yaka mikrofonunu çıkardı.
Ve söylene söylene çıkıp gitti stüdyodan.
*
Bana da, “Bir konuk programı terk ettiğinde bir moderatör neler hisseder” diye yazmak düştü.
İşte yazıyorum:
-“Yönetmen arkadaştan rica ediyorum, ekrana ‘stüdyoda gergin anlar’ diye yazılsın” demek ister ama diyemez.
-“Bu konu şimdi Twitter’da amma mavra malzemesi yapılır ha” diye içinden geçirip tedirgin olur.
-“Şu işi kazasız belasız atlatsak” kaygısı ile “Buradan reyting çıkar mı acaba” çıkarcılığı arasında gidip gelir.
-Üzerine tuhaf bir Ahmet Misbah Demircan usulü durgunlaşma gelir.
-Yüzünde anlayışlı ama samimi olup olmadığı tam olarak çakılamayan babacan bir tebessüm belirir.
Paylaş