Paylaş
Biri sanatçı... Biri bürokrat... Biri siyasetçi...
Üçüne de hayran kaldım.
*
Üçü de bilinçli... Üçü de yürekli... Üçü de kararlı... Üçü de dikkatli... Üçü de ölçülü... Üçü de konuya fazlasıyla hâkim... Üçü de dünyaya açık... Üçü de müthiş hatip... Üçü de çok iyi yetişmiş...
*
Tek tek tanıtmak isterim bu üç Azerbaycan kadınını:
AZERİN
ÇIRPINIRDI KARADENİZ’İ YÜREKTEN SÖYLEYEN SANATÇI
“Çırpınırdı Karadeniz” türküsünü söylediği videoları izlemiştim sosyal medyada. Henüz Karabağ’ı kurtarma taarruzunun gündemde olmadığı günlerde o türkünün sözlerini, “Türk’ün şanlı bayrağını Karabağ’a dikeceğiz” diye değiştiriyordu.
*
Ve taarruz başladı.
En fazla heyecanlanan isim tabii ki Azerin oldu.
Tarafsız Bölge’ye çıktı. Önemli mesajlar verdi.
Ama “Çırpınırdı Karadeniz” türküsünü söylemek istemedi.
“Askerlerimiz orada savaşırken benim burada şarkı türkü söylemem yakışık almaz” yaklaşımındaydı.
“Bu bir eğlence değil, söyleyeceğiniz bu türküyle o askerlerinize, milletinize moral vermiş olacaksınız” falan diyerek zor ikna ettik kendisini.
*
“Azeri değilim Türküm, Azeri diye bir şey yok” mesajını ilk veren isim oldu Azerin...
İki açıdan da süper bir duruşu var:
- BİR: Müthiş bir duygu seli oluşturabiliyor.
- İKİ: Olayların siyasal seyrine bir siyasetbilimci kadar vakıf...
Helal olsun kendisine!
LEYLA ABDULLAYEVA
HAKLILIĞA YASLANAN MÜTHİŞ BİR ÖZGÜVEN
Üst düzey bir bürokrat... Üstelik genç yaşına rağmen...
Görevi: Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü...
Ülkesinin dışarıya açılan yüzü ve sesi yani...
*
Her soruya cevap veriyor.
Hiçbir soruyu cevapsız bırakmıyor.
Ülkesinin tezlerini, en anlaşılır biçimde ortaya koyuyor.
Ne bir eksik bırakıyor ne de bir fazla söylüyor.
Tam kararında yani!
Özgüveni yüksek. Haklılığa yaslanmanın payı da var tabii bu özgüvende.
Hamasete zerre kadar prim vermiyor.
Her cümlesinde, her yaklaşımında, her tavrında geldiği yere liyakatle geldiğini kanıtlıyor.
*
Yalanlarla mücadele ediyor.
Ülkesinin temel tezinden milim sapmıyor.
Temel tezin altını, sürekli biçimde çiziyor.
Odaktan sapmıyor, sapılmasına izin vermiyor.
Kısacası...
“Savaş sırasında diplomasi” denilen çerçevenin içini, şahane biçimde dolduruyor.
GANİRE PAŞAYEVA
BİR ASKER SORUMLULUĞUYLA VATAN MÜDAFAASINDA
Hitabet: Muhteşem.
Konuya hâkimiyet: Tam.
Tarihsel perspektif: Müthiş.
Kararlılık: Yok böyle kararlılık.
İkna gücü: Muazzam.
Bilinç: En üst seviyede.
*
O bir milletvekili...
Kamuflaj kıyafeti giyerek ekranlara çıkmasına bakmayın siz.
Konuyu asla ve kat’a magazinleştirmiyor. Sululuğa milim müsaade etmiyor. Vakarını ve ciddiyetini asla ve kat’a bozmuyor.
*
Savaşın sadece cephede yürütülmediğinin, başka alanlarda da yürütülmesi gerektiğinin sonsuz bilincinde.
Bu nedenle bir asker gibi vatan müdafaasına geçmiş durumda.
*
“Hak” ve “adalet” vurgusu yapıyor.
Türkiye’nin Azerbaycan’dan yana değil, adaletten yana tavır aldığını söylüyor.
Ve herkesi adaletten yana tavır almaya çağırıyor.
Yani sürekli adaletin kendilerinden yana olduğunu vurguluyor.
ABDÜLHAMİD SENİN SANDIĞIN GİBİ BİR ADAM DEĞİLDİ SOFU
EBUBEKİR Sofuoğlu diye bir ilahiyatçı var.
Sosyal medya hesabına başörtülü caz sanatçısı Büşra Kayıkçı’nın fotoğrafını koymuş, altına da “Başımıza taş yağacak” edasıyla...
“Bunlar bizden değil” diye yorum yazmış.
*
Şöyle bir baktım sosyal medya hesabına bu Sofuoğlu’nun.
Hesabının en tepesine bir Abdülhamid fotoğrafı koymuş.
Artık Abdülhamid’i ne sanıyorsa?
*
O Abdülhamid ki...
- Klasik Batı müziğinin tutkunu idi.
- Operaya bayılırdı.
- Piyano çalardı.
- Batı tarzı besteler yapardı.
- Kızları Refia, Naime, Şadiye, Zekiye, Ayşe... Piyano çalardı.
- Oğulları Abdülkadir keman, Selim piyano, Abdurrahim viyolonsel çalardı.
*
Bu Sofuoğlu var ya bu Sofuoğlu...
Abdülhamid devrinde yaşasaydı...
Abdülhamid’e “gavur padişah” diyerek isyan ederdi.
*
Kadere bakın ki...
Bugün fotoğrafını en tepesinde gezdiriyor.
KENDİMİ YAKALADIM
- Şevval Şahin adlı kızımızın konuşmalarını iki kez izledim. Ve bir anda kendimi “Öğlenleri lunch’a giderim” derken yakaladım.
*
- Dolu ve arabaları korumakla ilgili fotoğraflar gördüm. Ve bir anda kendimi arabamı battaniyelere sararken yakaladım.
*
- Azerbaycan Türkçesine öyle bir merak sardım ki son günlerde... Ve bir anda kendimi “ay balam” derken yakaladım.
TİKTOK’ÇU DOKTORLAR
İKİ doktor TikTok dansı yapmış. Yadırgayan yadırgayana.
Yahu bırakın kardeşim, eğlensin adamlar.
Yıllarını veriyorlar tıp fakültesine... Sonra TUS sınavı... Sonra yine öğrencilik... Bitmiyor eğitimleri adamların... Mezun oluyorlar bin bir çile...
Tam işleri yoluna koyup TikTok’ta dans ediyorlar, bu sefer de “Böyle doktor olur mu?” falan diye bir sürü mırın kırın...
*
O emeğin büyük bir kredisi vardır. O krediye sayın bu dansı.
Paylaş