ANKARA kulislerinde bir telaş, bir heyecan, sormayın gitsin!
Kulaktan kulağa oynanıyor: "Duydunuz mu? Başbakan aslında sara hastasıymış!"
Ve Erdoğan’ı seçim meydanında dize getirecek gücü kendinde bulamayan muhalefet, bu sihirli fısıltının peşinden takılıp gitmekte.
Sanki Başbakan gerçekten sara hastasıysa, meydan onlara kalacak!
Sanki seçmen, "Vay! Demek Erdoğan hastaymış. O zaman oylarımızı neden Baykal’a yağdırmıyoruz?" diyecek.
Bu memlekette...
Din üzerinden ya da kan üzerinden siyaset yapanları gördük.
Şimdi de başımıza sağlık üzerinden siyaset yapanlar çıktı.
Başbakan’ın sağlık durumu gizleniyormuş!
Hadi "hasta hakları"nı falan hiçe sayacak denli gözünüz dönmüş...
Hadi "rakibimin hastalığından bana bir şey çıkar mı" diyecek kadar ayıp dinlemiyorsunuz...
Peki "ulusal güvenlik" açısından başbakanların sağlık durumlarının kamuoyuna davul zurnayla ilan edilmemesi gerektiğinden de mi habersizsiniz?
Yoksa... "Başbakan sara hastası, o nedenle Cumhurbaşkanı olamaz" demeye mi getiriyorsunuz?
O zaman adama "Şu anki Cumhurbaşkanı’nın hastalıkları nelerdir?" diye sormazlar mı?
Yani demem o ki... Bırakın Başbakan’ın onulmaz hastalıklara duçar olduğu masallarıyla avanta kapma yarışını da...
Çalışın, muktedirseniz seçim meydanlarında mağlup edin Erdoğan’ı.
Patlat be Kırıkkanat
MİNE Kırıkkanat adlı yazar, bu ülkenin bazı insanları için "Kıllı, geviş getiren, kısa bacaklı" falan diye yazmış, ben de bunun üzerine kendisine, af buyurun, "faşist" demiştim.
Tabii kendilerine "Kıllı, geviş getiren, kısa bacaklı" denilenler, Mine Hanım kadar gözü açık olmadıkları için mahkemeye falan gitmediler.
Ama bizim uyanık Mine Hanımımız, "Bana faşist dendi hákim bey" diyerek mahkemeye koşuvermiş.
Mahkeme safhasını takip etmedim. Bu nedenle kendisini nasıl savundu bilemiyorum.
Mesela yargıç, "Hanımefendi! Ama siz de yazınızda ’Kıllı, kısa bacaklı ve geviş getiren insanlar’ demişsiniz" dediğinde, Mine Hanım, "Sayın yargıç! Ben bir saptama yaptım. İşte fotoğraflar... Bakınız bacaklar kısa değil mi? Bunlar geviş getirmiyorlar mı? Şunlar kıl değil mi?" falan dedi mi?
Gerçekten bilemiyorum.
Ama nasıl olmuşsa olmuş, "Kıllı, kısa bacaklı, geviş getiren" diyen Mine Hanım, bir anda "sütten çıkmış ak kaşık" oluvermiş; bendeniz ise "Mine Hanım’ın manevi şahsiyetini zedeleyen bir adam" olarak 5 milyarı bayılmaya mahkûm edilmişim.
Mine Hanım da bunun üzerine haklı olarak "sevindirik" olmuş. Diyor ki: "Senden alacağım parayla şampanya patlatacağım Ahmet Hakan!"
Patlat be Mine Hanım! Hakkındır. Sen patlatmayacaksın da kim patlatacak?
Sen ki bu ülkenin bazı insanlarına "kısa bacaklı, kıllı, geviş getiren" demişsin ama buna rağmen bu işten bir "masumiyet abidesi" gibi çıkmayı başarmışsın! Buna mukabil sana "faşist" dediğim için ben mahkûm olmuşum.
Böyle bir ülkede yaşadığın için ne kadar şampanya patlatsan azdır be Mine Hanım!
MANKENLER NEDEN YAHYA EFENDİ’Yİ SEÇER
BİR: Üsküdar’daki Aziz Mahmut Hüdai Dergáhı olmaz, yolu yokuştur. Beykoz’daki Yuşa Türbesi olmaz, yolu karmaşıktır. Sarıyer’deki Telli BabaTürbesi olmaz, yolu uzaktır. Geriye kalıyor Yahya Efendi Dergáhı... Bu dergáh uygundur; çünkü Reina ve Sortie’ye çok yakındır, Çırağan’a bir adımdır. Kısacası bu dergáh, "álemlerin aktığı yerlerin kesiştiği yerde"dir.
İKİ: Dikkat! "Kameraman arkadaşlar"ın bir solukta ulaşıp görüntü almasının kolaylılığını da atlamayalım.
ÜÇ: Dergáha açılan sokağın dar olması, dikkat çekici bir "şov" için hayli elverişli bir imkán sunmaktadır. Cipler duracak, kameralar çekim yapacak, trafik tıkanacak vs. Böylece şöyle dört başı mamur bir "vakıa" çıkacaktır ki, magazin dünyasından sürülmüş bir sözde magazin üstadı olan "kifayetsiz muhteris" Kenan da bir-iki yorum attırabilsin.
DÖRT:Yahya Efendi bir hoşgörü abidesi olarak bilinir. O kadar ki, "camide riyakárlık olur ama meyhanede olmaz" anlamına gelen şöyle bir beyit söylemişliği bile vardır: "Mescitte riyapişeler (ikiyüzlülüğü benimsemişler) ko etsin riyayı / Meyhaneye gel kim ne riya var ne mürai."
MERAKLISINA MÜHİM NOT: Yazarınız, bu yazdıklarının ardından Pişti’de yaptığı yorumlarla "Bunlar ne akıllar böyle" dedirten manken Deniz Akkaya ya da Uçankuş’ta yaptığı yorumlarla "Allah hepimizi muhafaza buyursun" dedirten Tuğba Özay ile herhangi bir mekánda buluşup yemek yemeyeceğine dair "basın meslek ilkeleri" çerçevesinde söz vermektedir.