Paylaş
Havadan sudan konuşuyorduk...
Aydın Bey çok şenlikli “eski Babıâli anıları”nı, şair Necip Fazıl ile Küllük’teki buluşmalarını, şair Cahit Külebi ile dostluğunu, Kelkit’i, türküye olan yatkınlığını, Neşet Ertaş sevgisini, Anadolu insanının özelliklerini anlatıyordu.
Birden aklıma geldi...
Araya şöyle hafiften bir “gazeteci mesafesi” koyarak “pat” diye soruverdim...
Dedim ki:
“Aydın Bey... Biz gazeteciler son günlerde kendimizi bir ‘tasfiye listesi’ geyiğine vurmuş durumdayız... Güya Başbakan Tayyip Erdoğan, size bir ‘tasfiye listesi’ vermiş ve ‘listede adı geçen yazarların işine son ver’ demiş... Bu işin aslı astarı var mı? Gerçekten de böyle bir liste var mı size verilen?”
Cahit Külebi şiirleri, Necip Fazıl anıları ile gayet rahat giden sohbet, birden ciddileşmesin mi?
Her zamanki gibi gayet açık konuştu Aydın Bey...
Şunu söyledi:
“Başbakan Tayyip Erdoğan tarafından bana verilmiş herhangi bir tasfiye listesi yok... Başbakan Erdoğan, iktidara geldiği günden bu yana bana ‘şu yazarı at’ ya da ‘bu yazara yazdırma’ gibi bir telkinde bulunmadı. Böyle bir durumla karşılaşmadım.”
Sonra da ekledi:
“Geçmişte 28 Şubat sürecinde bu tür listelerle muhatap olmuşluğum vardır. Ama ben o dönem o tür listeleri hiç dikkate almadım.”
Ve en sonunda da “ilke”nin altını çizdi:
“Ne bu hükümetten bana bir tasfiye listesi gelmiştir, ne de ben bu tür listeleri dikkate alırım...”
Sanırım böylece...
“Tasfiye listesi efsanesi” de ortadan kalkmış oldu...
Son günlerde Aydın Doğan
NE yalan söyleyeyim...
“İnanılmaz vergi cezası” yüzünden hayli “karamsar bir Aydın Doğan portresi” ile karşılaşacağımı sanıyordum...
Yanılmışım...
“Söz söyleme hürriyeti” açısından bizim içine düştüğümüz karamsarlık bile onda yoktu...
Durumu ciddiye alıyordu ama umutsuz değildi...
Verilen cezanın düzeleceğine inanıyor ama konu hakkında en ince detaylara kadar çalışmaktan da vazgeçmiyordu... Haksızlığa uğradığından emindi ama cezanın düzeltilmesi için atılması gereken tüm adımları da atmayı planlıyordu...
Hukuka ve maliye geleneğine güveniyordu ama dikkatini de bir an olsun konudan uzak tutmuyordu.
Üzgündü ama üzüntüsü hayatta en önem verdiği, kutsal addettiği “vergi” meselesinden haksızlığa uğramış olmasına yönelikti...
Böyle bir “Aydın Doğan portresi” ile karşılaştım...
* * *
“Vergi cezası” konusunda anlattıklarını dinledikten sonra...
Şöyle dedim:
“Sanırım sizin duruşunuz için ‘diklenmeden dik durmak’ cümlesini kurabiliriz...”
Cevap verdi:
“Evet... Evet... Diklenmeden dik durmak... Aynen öyle...”
Sonra bombayı patlattım:
“Biliyor musunuz? ‘Diklenmeden dik durmak’ cümlesi, Tayyip Erdoğan’ın AK Parti’nin kuruluş döneminde ilke olarak benimsediği en önemli slogandı...”
Bu bilgiyi alınca Aydın Bey, sadece gülümsedi...
Hiçbir yorum yapmadı...
Sonbaharda Bodrum neden daha güzel
BİR: Kalabalığa uyarak hareket edenlerin gitmesi, seçerek hareket edenlerin gelmesi nedeniyle...
İKİ: Hava sıcaklığının insan vücudunun en sevdiği kıvama gelmesi nedeniyle...
ÜÇ: Göl gibi denizinin hava durumuna en uygun ısıda olması nedeniyle...
DÖRT: Yağmur öncesi kararan gökyüzünün yol açtığı dehşet güzel manzaraları nedeniyle...
BEŞ: Tenhalığının ayrı bir huzur vermesi nedeniyle...
ALTI: Gidenlerin ardından hüzün duymak yerine rahatlaması nedeniyle...
Paylaş