Paylaş
“Açılsın” da diyemiyorlar, “Açılmasın” da diyemiyorlar.
*
Çünkü üzerinde herhangi bir çalışma yapmış değiller.
*
Halkın nabzını tutma çabası? Yok! Bir bilim kurulu oluşturup konuyu derinlemesine tahlil? Yok! Tarihsel bir perspektiften olaya yaklaşmayı deneme? Yok! Muhafazakâr dünyada Ayasofya’ya yüklenen anlam üzerine minik bir araştırma? Yok! İlber Ortaylı’yla konuşma? Yok! Murat Bardakçı’yla görüşme? Yok! Hakkaniyetli bir Ayasofya görüşü oluşturma gayreti? Yok!
Yok, yok, yok...
*
Hepsini geçtim.
Kendi aralarında oturup iki dakika konuyu tartışmamışlardır bile.
*
Bu yüzden ne dedikleri belli değil. Bu yüzden “Şimdi sırası mı?” dışında esaslı bir cümleleri yok. Bu yüzden “Sultanahmet de müze olsun” diye saçmalıyorlar. Bu yüzden “Açacaksan aç” türü çıkmazdan kurtulmaya yönelik geçiştirici cümleler kuruyorlar.
*
Şimdi ben...
“Yahu böyle yapmayın, hangi kararı verecekseniz verin ama bir karar verin, o kararı verirken de konuyu enine boyuna ele alın” diyeceğim.
Ama şöyle bir duruyorum.
*
Çünkü CHP’li Engin Özkoç, bu tür durumlarda, bana dönüp...
“Bize akıl verme Ahmet Hakan” falan diye efeleniyor.
*
“Tamam” diyorum.
“Akıl vermeyeyim” diyorum.
“Susayım” diyorum.
Ama bir de bakıyorum ki...
Olay, “Sultanahmet de müze olsun” diye saçmalamaya kadar varıyor.
Ben de dayanamıyorum.
*
Benim akıl vermek ile akıl vermemek arasında gidip gelmemin tek bir sebebi var.
O da şu:
Çapsız muhalefet, denetimsiz iktidara yol açıyor.
*
İstiyorum ki...
Güçlü, dişli, ayakları yere basan, ne dediği belli olan, “Geliyorum” diyen, iktidara kendini o kadar da rahat hissettirmeyen bir ana muhalefet partisi olsun.
*
Yoksa Engin Özkoç’un kara gözü, kara kaşı falan değil derdim.
EMRE CEMİL AYVALI OLAYI
18 yaşında girmiş AK Parti’ye Emre Cemil Ayvalı.
Kendini yetiştirmiş, teşkilatlarda pişmiş, çok genç yaşta parti mekanizmalarında görevler almış.
En sonunda da AK Parti Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı olmuş.
*
Tarafsız Bölge’ye konuk olduğunda kendisine dikkat kesildim.
Hakkında edindiğim izlenimler şöyleydi:
*
- Belirli bir birikime yaslanarak konuşuyordu.
- Ucuz polemiklerden kaçınıyordu.
- Düzeyli bir üslubu vardı.
- Her söze girmemeye özen gösteriyordu.
- Muhakemesi sağlam, tezleri güçlüydü.
- Partisine yönelik en sert eleştiriler karşısında bile soğukkanlılığını koruyordu.
*
Fakat programın bir yerinde FETÖ meselesi açılınca...
AK Parti’nin FETÖ’ye mecbur bırakıldığını açıklamaya çalıştı Ayvalı ve tam bu noktada “birbirine kırdırmak” gibi bir tabir kullandı. Gelen tepkiler üzerine de partisindeki görevinden istifa etti.
*
“Birbirine kırdırmak”, çok yanlış bir ifadeydi. Zaten kendisi de daha sonra yaptığı açıklamalarda bu ifadesinin “kastı aşan bir ifade” olduğunu söyledi.
Konuyla ilgili hükmümü üç maddede açıklıyorum:
*
- BİR: Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bile “Hata ettik” dediği bir konuda... Onun gerisine düşmemek gerekir. Buna çok dikkat etmekte yarar var. Emre Cemil Ayvalı, bu noktada yaptığı hatanın farkında ve özeleştirisini vermiş durumda.
*
- İKİ: Emre Cemil Ayvalı gibi iyi yetişmiş genç bir siyasetçinin, sonradan “kastı aşan ifade” diyerek özeleştiri yaptığı bir hususun üzerinde bu denli tepinmenin yapıcı bir tarafı yok. Özeleştirinin kıymetini bilmezsek özeleştiri yapan kimse kalmaz.
*
- ÜÇ: Siyasette dişiyle tırnağıyla ve emek vererek bir yerlere gelmeyi başarmış genç bir siyasetçiyi, bu kadar kolay harcamayalım. Unutmayalım ki... İktidarda ve muhalefette gençlik enerjisine ihtiyaç var.
ALARMI KURDUĞUMDA
- Mutlaka alarmın çalmasından çok önce uyanıyorum.
- Mutlaka huzursuz mu huzursuz bir uyku beni bekliyor.
- Mutlaka “Dur bir 10 dakika daha uyuyayım” diyerek yeniden kuruyorum.
- Mutlaka 10 dakika sonra da yeni bir 10 dakika daha kazanmaya çalışıyorum.
- Mutlaka alarmla uyandığımda ilk üç saatim feci asabi geçiyor.
E HANİ HİÇBİR ŞEY YAPILMAMIŞTI?
MUHALİF kesimlerin üzerinde durduğu konuların en başında geliyordu Sevda Noyan konusu...
- Hakkında hiçbir şey yapılmadı.
- Dava açılmadı.
- Şu yapılmadı.
- Bu yapılmadı.
Diyorlardı.
*
Oysa nal gibi haberler çıktı dün.
“Sevda Noyan’ın 6 yıl hapsi istendi” diye...
*
Şimdi almayalım mı yani bir ‘pardon’larını?
RÜZİGÂR
EVDE çalışıyorum.
Balkonun kapısı açık...
Nasıl bir rüzgâr var dışarıda.
Yağmur da yağmıyor.
Açtım, bir Rumeli türküsü dinliyorum:
“Esme Bre Deli Rüzgâr”.
*
Pardon! “Rüzgâr” değil, “rüzigâr”.
ŞU SAATTEN SONRA
- Sokağa çıkma yasağı ilan edip bu milleti evlere tıkmak hayli zor olacak gibi.
*
- Korona konusunda eski duyarlılığı yakalamak hayli zor olacak gibi.
*
- Lokantaları ve kafeleri yeniden kapatmak hayli zor olacak gibi.
*
- Milleti koronayla korkutmak hayli zor olacak gibi.
*
- Maskeyi zorunlu hale getirmek bile hayli zor olacak gibi.
*
- Fahrettin Koca’nın eski popülariteyi yakalaması hayli zor olacak gibi.
*
- Mehmet Ceyhan Hoca’nın uyarılarına kulak verilmesi hayli zor olacak gibi.
*
- “Vuhan’dan beter olacağız” dense bile umursamak hayli zor olacak gibi.
*
- Günde beş seferden fazla el yıkatmak bile hayli zor olacak gibi.
*
- Virüs, bulaş, pandemi gibi kelimeleri yeniden gündeme sokmak zor olacak gibi.
Paylaş