VAY be... Demek 18 yıl olmuş Cahit Zarifoğlu öleli...
18 yıl önce haziran başında şaşırtıcı bir hızla aramızdan ayrılmıştı.
Sanki genç yaşta öleceğini bilir gibi acayip hızlı yaşamıştı.
Yıllar önce ‘Öküz’ dergisine yazdığım yazıda ondan ‘Avrupa’yı otospotla dolaşan ilk İslamcı’ diye söz etmiştim.
Türk şiirinin en önemli isimlerinden birine ‘tanımayanlar’ın dikkatini çekmek için artistlik yapmak zorunda hissetmiştim kendimi.
Çünkü o ‘öbür taraf’ın şairiydi.
Ne tuhaf?
İşte yine aynı artistliği yapıyorum ‘öbür tarafın şairi’ne sizlerin dikkatini çekmek için...
Ama içim rahat.
Çünkü Cahit Zarifoğlu severdi böyle artistikleri...
Ve de acayip kolay bağışlardı.
***
Öyle böyle değil, acayip yakışıklı bir adamdı.
Hızlıydı, esmerdi, kara sakalları vardı, artistikti, ‘tevarüs edilmemiş bir asalet’e sahipti...
Maraş’tan kopup gelmiş bir Anadolu delikanlısı için biraz fazla Batılı özellikler taşırdı:
Mesela konuya direkt girer ve kısa konuşurdu.
Mesela kafası bozulduğunda yolculuğa çıkardı...
Bundan 30 yıl önce ‘Hey dostum’ demeyi becermişti.
Klas bir duruş için her şeyini feda edebilirdi.
Almanya’ya gittiğinde en çok kızların nasıl da bu kadar sarışın olduklarına şaşırmıştı falan filan...
Tepeden tırnağa Doğulu olmasına karşın Doğu’nun büyüsüne kapılmış bir Batılı gibiydi.
***
Cemal Süreya’nın ‘Üstü Kalsın’ şiiri varsa Cahit Zarifoğlu’nun da ‘Seçkin Bir Kimse Değilim’ şiiri vardır:
‘Seçkin / Bir kimse değilim / İsmimin baş harfleri acz tutuyor / Bağışlanmamı dilerim. / Sana zorsa bırak yanayım / Kolaysa esirgeme / Hayat boş bir rüyaymış / Geçen ibadetler özürlü / Eski günahlar dipdiri / Seçkin bir kimse değilim / İsmimin baş harflerinde kimliğim / Bağışlanmamı dilerim...’
Onun için rahmet diliyorum.
‘Üç bakan’ın üç ana günahı
SAĞDA solda şöyle yorumlar duymaktayım:
- Giden üç bakan Abdullah Gül ekibindenmiş...
- Tayyip Erdoğan Gül ekibine darbe vurmak için bu isimleri görevden almış...
- Giden bakanların yerlerine gelenler Erdoğan ekibindenmiş vs...
Bunların hepsinin ‘uydurma’ olduğunu hemen söylemeliyim.
Çünkü Tayyip Erdoğan ile Abdullah Gül arasında, bu tür operasyonları gerekli kılacak türden bir çekişme, en azından şimdilik söz konusu değil..
Ayrıca Güldal Akşit’in bakan olmasında Gül’ün değil, Abdülkadir Aksu’nun etkisi bilinen bir gerçek.Zeki Ergezen’in ise Gül’e özel bir yakınlığı yok. Belki sadece Sami Güçlü’nün Gül’e yakın olduğunu söyleyebiliriz... Çünkü Güçlü bir dönem Gül’e danışmanlık yapmıştı.
Yani aniden gelen ‘kabine revizyonu’nu ‘genel değerlendirmeler’le anlamak mümkün değil. Onun yerine özel nedenlere bakmak gerekir.
O halde Bertolt Brecht’in bir oyununun adından, yani ‘Anna’nın Yedi Ana Günahı’ndan esinlenerek ‘Üç Bakan’ın üç ana günahı’nı saymanın tam sırası:
BİR: Zeki Ergezen her ne kadar gayretli bir profil çizse de Erdoğan’la arasında hep bir uyum sorunu oldu. Frekans uyumsuzluğu zaman zaman tartışmalara bile neden oldu. Buna bir de hep sözü edilen ‘vizyon eksikliği’ eklenince Ergezen, ‘giden bakanlar’ arasında yer aldı.
İKİ: Güldal Akşit görevden alındıktan sonra ‘Sağlık sorunum yok’ dedi ama Akşit’in sağlık sorunları nedeniyle yeteri kadar performans gösteremediği herkes tarafından biliniyordu. Ayrıca Akşit’in bakanlık bürokrasisi üzerinde yeterince hakimiyet sağlayamadığı da bilinen bir gerçekti. Durum böyle olunca Erdoğan, ‘çocuk ve aile’ gibi en fazla önem verdiği alanda bu tür sorunların yaşanmasına daha fazla izin vermeme yolunu seçti.
ÜÇ: Sami Güçlü ise bence ‘tarım’ gibi AB sürecinin netameli alanında görev yapmanın talihsizliğini yaşadı. Samimiyeti vardı, gayreti vardı ama deneyimi yoktu. Deneyimsizliğe bir de koordinasyon kopukluğu eklenince sonuç böyle oldu.