Paylaş
Bir çekiciliği vardı. Yeryüzü standartlarını belirliyordu. Evrensel bir model geliştirmişti. Sağa sola haklı olarak ayar verip caka satıyordu. Çıpasına tutunan, kendini kurtulmuş sayıyordu. Medeniyet beşiği olarak görülüyordu.
*
ŞİMDİKİ AVRUPA ise şöyle:
*
Eskisi gibi kimseye standart dayatacak takatleri yok. Kendi standartlarını kendileri çiğniyorlar. Faşizmi hortlattılar. “Bu mu medeni Avrupa?” dedirtiyorlar. Putin diye bir belaları var. Caka satamıyorlar, ayar veremiyorlar.
*
Ali Babacan’ın, Altılı Masa’nın vaatlerinin ne kadar şahane olduğunu anlatmaya çalışırken “Avrupa bize aferin diyecek” demesi üzerine...
Şu iki saptamayı yapmak boynumun borcudur:
*
- BİR: Eskiden Avrupa’dan “aferin” beklemek, sadece bir aşağılık kompleksinin işaretiydi.
*
- İKİ: Şimdiki Avrupa’dan “aferin” beklemek ise aşağılık kompleksinden çok daha aşağılık bir şey.
ALTILI MASA’NIN SON TÖRENİYLE İLGİLİ GELİŞİGÜZEL NOTLAR
- BU zamana kadar süreci çok iyi yönettikleri söylenemez. Belki de bu yüzden, kafasını gözünü kırmadan bir program ortaya koyabilmiş olmaları bile yeterli bulundu ve olağanüstü ilgiyle karşılandı. Olayın özü bu galiba.
*
- Altılı Masa genel olarak... Çok yazıyor, uzun konuşuyor, fazla maddelere ayırıyor, detaylara aşırı dalıyor. Açıkladıkları son programda da bu değişmedi. Ahmet Davutoğlu efekti midir nedir?
*
- Altı lider, salona girerken hizaya girerek yürümeye çalıştılar ya... Bu bana fazla “çocukça” geldi. Çok fazla müsamere havası estiriyor bu tür görüntüler. Halbuki salsalar kendilerini çok daha cool olacaklar.
*
- Reaksiyona fazla meyilliler. “Kapatacağız, son vereceğiz, tam tersini yapacağız” falan... Bizim millet, reaksiyona değil, aksiyona meraklıdır. Tabii ki aksiyon da var programda. Ama reaksiyon daha baskın.
*
- Altılı Masa’ya umut bağlayanlar, en küçük bir pozitif gündeme bile hasret kalmışlardı. “Enflasyon düşecek, milli gelir artacak” türü ‘cek cak’ları bile “Hülooo” diye karşılamaları bu yüzden galiba.
*
- Törene katılan bir arkadaşımın gözlemini aktarıyorum: En büyük sorun, altı parti arasındaki uyumsuzlukmuş. Devacı, İYİ Parti aleyhine... İYİ Partici, CHP aleyhine... Davutoğlucu hepsi aleyhine... Konuşuyor babam konuşuyormuş.
TAMAM KAYYUM ATAMAK KÖTÜ DE
SEÇİLMİŞ bir belediye başkanını görevden alıp kayyum atamak hoş değil tabii ki.
*
Bu uygulamaya son vereceğini söyleyen Altılı Masa’ya soruyorum:
*
Belediye araçlarında bomba taşındığını saptadığınızda... Başkanlık pozisyonunun örgüt elemanlarıyla paylaşıldığını gördüğünüzde... Polislere saldırıda rol alan belediye araçları olduğunu anladığınızda... Belediye imkânlarının örgüte tahsis edildiği istihbaratını aldığınızda...
Nasıl bir yol izleyeceksiniz?
KANLICA’NIN İHTİYARLARI
GEÇEN İlber Hoca telefonda, “kart zampara” görünümlü birinden söz ederek kırıp geçiriyordu. Araya meşhur kahkahalarını yerleştirerek. Sonra Yahya Kemal’in ‘Eylül Sonu’ şiirinin ilk iki dizesini anımsattı:
*
“Günler kısaldı... Kanlıca’nın ihtiyarları / Bir bir hatırlamakta geçen sonbaharları.”
*
Sonuna bir dize daha ekledi İlber Hoca “kart zampara” tipolojisine gönderme yaparak. Ama ben buraya yazamayacağım.
BİZİM MİLLET KUYRUKLUYILDIZLARA ÇOK MERAKLI
SENE 1910.
Halley Kuyrukluyıldızı’nın 5 Mayıs’ta dünyaya çarpacağı dedikodusu almış başını gitmiş. Halkın romancısı Hüseyin Rahmi Bey de bu durumla kafa bulan meşhur romanını yazmış: “Kuyrukluyıldız Altında bir İzdivaç.”
*
Sene 1986.
Klips ve Onlar adlı grup Eurovision’da Halley adlı bir şarkıyla Türkiye’yi temsil ettiler. İlhan İrem’in sözlerini yazdığı şarkı, Kuyrukluyıldız’a şöyle sesleniyordu: “Merhaba Halley... Sevgi ver buraya / Merhaba Halley... Saygı ver buraya.”
*
Sene bilmem kaç.
Bir bisküvi markası, ürettiği atıştırmalıklardan birinin adını Kuyrukluyıldız Halley’den aldı. Böylece Halley, çikolatalı pastayı çağrıştıran bir atıştırmalığa isim babalığı bile yapmış oldu.
*
Binlerce yıl sonra yenisinin izlenebileceği bir kuyrukluyıldızdan söz ediliyor bugünlerde. Adı “Comet 2022” gibi sevimsiz olmasaydı kesin bir roman, bir şarkı ve bir de atıştırmalık çıkarırdık bundan.
İYİ BİR DİZİ AŞAĞI YUKARI ŞÖYLE OLMALI
SÜRÜKLEYİCİ olmalı. Fazla değil, azıcık gizemli olmalı. Gerçekçi olması yetmez, sert gerçekçi olmalı. Ekran başında miskince oturmama izin vermemeli, harekete geçirici olmalı. Artı 18 olmalı, aşağısı kurtarmaz. Tamam, psikolojik olmalı ama gerilimi de olmalı. Bir süre kendimizi tekinsiz hissedeceğimiz kadar tehditkâr olmalı. İğrençliğe kaymadan tüyler ürpertici olmalı. Ters köşeli bir ezber bozan olmalı. İçinde bir firari, bir de dedektif muhakkak olmalı. Ve tüm bunlarla artık nasıl olacaksa... Kendimi acayip iyi hissettirmeli.
*
Galiba çok şey istiyorum.
SEÇİME DOĞRU DİZİLER, FİLMLER, ŞAKALAR FALAN
- “Ben Kemal, geliyorum” çok iyiydi. Fakat bu slogandan sonra Kemal Bey gelemezse çok fena olur.
*
- “Bay Kemal” sloganından “Bay bay Kemal” sloganı, kabul edelim komik.
*
- “Bay bay Kemal”e karşı “Bye bye happiness” de güzel ama ilk buluşu anımsatması açısından sorunlu.
*
- Vizontele’de başka malzemeler de var. Bir de Çiçek Abbas’a el atabilir liderlerimiz, o da boş değil.
*
- İngiliz dizisinden alınma “Sayın Bakanım” dizisi kullanıldı Erdoğan tarafından. Kemal Sunal’a da bakılsa iyi olur.
*
- Bir ara Şener Şen’in ağalık rolleri çok kullanılıyordu. Yeni sürümlerine şiddetle ihtiyaç var gibi.
Paylaş