Paylaş
- Aydın Doğan’ın İzmir’deki Turyağ fabrikasının yanındaki arazide Erman Ilıcak’la yapmak istedikleri denize sıfır gökdelenin detaylarının farkında olduğumu söylemek isterim.
- POAŞ döneminden kalma o araziye yapmak istedikleri gökdeleni Ahmet Hakan gibi tetikçileri besleyerek yapamayacağını herhalde biliyordur.
- O arazinin altındaki tarihi eserler meselesine henüz girmiyorum.
*
Ne demek istiyor bu adam?
Şunu demek istiyor:
*
Ey Aydın Doğan!
Senin İzmir’de bir inşaat işin var.
Bu inşaatında sorunlar var.
Eğer Ahmet Hakan’ı işten atarsan... O sorunları görmezden geliriz.
Eğer Ahmet Hakan’ı işten atmazsan... O inşaatı unut.
Devlet bizim elimizde... Karar merci biziz...
Ahmet Hakan’ı at işten... Yap inşaatını.
Ahmet Hakan’ı işten atmazsan... O inşaatı yapamazsın.
*
Bir gazetecinin elinde herhangi bir usulsüzlük yapıldığına dair belge-bilgi varsa...
Çakar o bilgi ve belgeyi gazetesinin manşetine.
Kendine “gazeteci” diyen hiç kimse, elinde var olduğunu iddia ettiği belge ve bilginin ucunu gösterip “Ahmet Hakan’ı işten atmazsan... Bunun arkasını getiririm ha” diye yazmaz.
Mafyanın bile yapmayacağı bir iştir bu.
*
Alaattin Çakıcı köşe yazarı olsa...
Bu kadar açıktan şantaj yapmaya, tehdit etmeye cesaret edemezdi.
En azından... Gizlice ve ima yollu yapardı şantaj ve tehdidini.
Alaattin Çakıcı’nın bile cesaret edemeyeceği tarzda bir tehdit ve şantajı, gazete sayfasına “köşe yazısı” diye yazan bu adam, bu cüreti nereden buluyor?
*
Bu Cem Küçük denilen adam, gazeteci değildir.
Bu adam, sekizinci sınıf arazi mafyası bozuntusudur.
Çünkü...
- “Gazeteci”, elindeki belge ve bilgiyi, tehdit ve şantaj malzemesi olarak kullanmayı aklının ucundan geçirmeden “şak” diye yazar.
- “Mafya” elindeki belge ve bilgiyi, gizli kapaklı mesajlarla şantaj ve tehdit malzemesi olarak kullanır.
Bu adam ise elinde var olduğunu iddia ettiği bilginin ucunu köşe yazısından gösterip alenen tehdit ve şantaja başvuruyor.
İşte bu nedenle bu adam, “sekizinci sınıf arazi mafyası bozuntusu” olmaktan öteye gidemez.
*
Etrafımdaki herkes, buna iktidara yakın olanlar da dahil, “Ne diye kimsenin dikkate almadığı bu adamı dikkate alıyorsun ki, ne diye bunu meşhur ediyorsun ki, ne diye buna kafayı takıyorsun ki” diyor.
*
Benim hedefim bu adam değil.
Hedefim...
Memleketimizde “gazetecilik” adı altında yapılanları ibretiâlem olsun diye teşhir etmek.
“Köşe yazısı yazıyoruz” diye yapılan acemi, hoyrat ve sersem bir mafyözlüğe dikkat çekmek.
Davutoğlu haklı, Kılıçdaroğlu haksız
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “MİT” konusunda yaptığı çıkıştan siz bir şey anladınız mı?
Ben anlamadım.
*
Ne diyor?
Şunu diyor:
“MİT, partimizin içini karıştıracak.”
*
Nasıl karıştıracak? Cevabı yok. Karıştıracağına dair bilginin kaynağı nedir? Cevabı yok. Karıştıracak da ne yapacak? Cevabı yok. Somut bir bilgi kırıntısının bile ucunu gösterebilir misin? Cevabı yok.
*
Tek bir şey var:
Kılıçdaroğlu’nun yarım yamalak ortaya attığı bir iddia.
*
Kılıçdaroğlu kusura bakmasın...
Bu konuda Başbakan Davutoğlu daha haklı bir pozisyonda.
Ve Cemaat için de ‘çözüm süreci’ istendi
İSTEYEN kim?
Star yazarı Ahmet Taşgetiren.
*
“Fikir jimnastiği” yaptığını söyleyen Ahmet Taşgetiren, şu tarz sorular soruyor:
Acaba PKK için söz konusu olan “Çözüm Süreci”nin bir benzeri Cemaat için de söz konusu olamaz mı?
Acaba hükümet buna nasıl bakar?
Acaba Cemaat buna nasıl bakar?
Acaba Cemaat ile sorunların çözümü için “Akil insanlar heyetleri” oluşturulabilir mi?
*
Ahmet Taşgetiren önerisinin kabul edilmesinin zor olduğunun farkında.
Söylediği şu:
“Ben Türkiye’nin selameti adına bir fikir jimnastiği başlattım. Bakalım gerisi nasıl gelir.”
*
Madem Ahmet Taşgetiren, bir fikir jimnastiği başlattığını söylüyor.
O halde ben de biraz jimnastik yapayım.
*
Soru şu:
Olabilir mi?
Gerçekten de hükümet, Cemaat için bir “çözüm süreci” başlatabilir mi? Cemaat bu işe yanaşır mı?
*
Bu konuda benim yargım kesin:
Böyle bir şey olmaz, olamaz.
*
Neden olmaz, olamaz?
Bunun 5 temel nedeni var:
*
BİR: Hükümet “Paralel’le mücadele” konusunda hedefini “Paralel’i bitirmek” olarak belirlemiş durumda. Bu hedefe ulaşıp ulaşamayacağını henüz görmedi. Bu aşamada “çözüm süreci”ni devreye sokmaz. Unutulmasın: PKK ile 30 yıllık mücadelede PKK’yı bitirmek için her yol denendikten sonra “çözüm süreci” gündeme gelebildi.
*
İKİ: Hükümetin, yaşanan tüm olumsuzlukları üzerine yükleyebileceği bir şeytanlaştırılmış düşmana ihtiyacı var. “Paralel yapı”, son dönemde işte bu ihtiyacı çok süper bir şekilde karşılıyor. Hükümet bu nedenle de “çözüm süreci” önerisini elinin tersiyle iter.
*
ÜÇ: Hükümet ile Cemaat arasında bir “çözüm süreci”nin söz konusu olabilmesi için... Cemaat’in her şeyden önce “poliste ve yargıda örgütlendiği, hükümeti devirmeye kalkıştığı” iddiasını kabul etmesi gerekiyor. Yani “çözüm” için tarafların öncelikle “sorun”da anlaşmaları gerekiyor.
*
DÖRT: Cemaat, “çözüm süreci” önerisinin kendisine sunulmasına her şeyden önce “Ne demek çözüm süreci, ben PKK mıyım?” diye tepki gösterebilir. Kendisini PKK gibi konumlandıracak bu türden bir öneriye Cemaat’in “evet” demesi imkânsız gibi.
*
BEŞ: Savaş bütün hızıyla sürerken... Kılıç şakırtıları her tarafı kaplamışken... Taraflar cephe savaşı verirken... Taraflardan herhangi birine “Bu savaş bitsin artık” demek bile son derece riskliyken... İki tarafı da “çözüm süreci”ne ikna etmeye cesaret edecek şahsiyetler ortada yokken... “Çözüm süreci”, bir fanteziden öteye gidemez.
Paylaş