BİR adam, bir gün Siirt Meydanı’nda bir şiir okur.
Dönemin egemenleri, hemen atılıp... “Böyle de şiir olur muBu şiir okumak değil, kışkırtıcılık yapmak... Özgürlüğün de bir sınırı var” derler. Böylece... “Şiir okuyan adam” hapse girer.
Aynı adam, hapisten çıkar. Bir hareket başlatır, iktidar olur, girdiği bütün seçimleri kazanır, askeri vesayeti geriletir, kurumlara hâkim olur. Günlerden bir gün adamın karşısına “ters bir yazı” çıkar. Şöyle der: “Böyle de yazı olur muBu yazı değil, resmen namertlik... Özgürlüğün de bir sınırı vardır.” Böylece... “İfade toplumu şoke edici olsa da özgür olmalı” ilkesi, bir kez daha rafa kalkmış olur.
Demek ki neymiş: Muhalifken “Özgürlük sınır tanımaz” denirmiş... Muktedirken “Özgürlüklerin bir sınırı olur” denirmiş...
MHP’ye doğru yerden vurmaya başladı
BAŞBAKAN Erdoğan, MHP’ye önce kasetten vurmaya kalktı ama olmadı. Bu vuruş, resmen ters tepti. MHP hem gündemdeki parti haline geldi, hem de üzerine çokça abanılan bir mağdur durumuna düştü. İktidar mahfillerinde bile... Kaset olayının MHP’yi iki puan yukarı çıkardığı söyleniyor. Zaten durumu fark eden Başbakan Erdoğan da, kasetten vurmayı hemen kesiverdi.
Başbakan Erdoğan, şimdi MHP’nin kadim yumuşak karnına çalışmaya başladı. “Apo’yu asamadılar” diyor. “Ben olsam asardım” diyor. “Asamazsam bile koalisyondan çekilirdim” diyor. İddia ediyorum: Başbakan Erdoğan, bunu bilinçli yapmıyor. Spontane yapıyor. El yordamıyla yani... Ama sonuçta, deneme yanılma yoluyla da olsa milliyetçi oyları kapmak için vurulacak en doğru yeri de bulmuş oluyor. Tabii “seçimde milliyetçi oyları kapmak” ile “seçimden sonra Türkiye’yi yönetmek” arasındaki farkı hiç düşünmeden...
Dünün yankıları
MEHMET ALİ BİRAND: Dünkü yazımda Başbakan Erdoğan’ın katıldığı 32. Gün’de kasetin tekrar başa alınmamasına değinmiştim. Birand’dan gelen mesaj aynen şöyle: “Programın sonu olduğu için o bölümü tekrar gösteremedik, ancak ertesi gün Kanal D Ana Haber’de iki defa verdik.” YILMAZ ERDOĞAN: “Yalakalık ile muhaliflik arasında bir yer yok mu?” başlıklı yazı için şöyle dedi: “Bu yazı tam benim adresi tarif ediyor: Ortası Yok Mudur Mahallesi, Empati Sokak, Araf Çay Evi karşısı...” HANDE ATAİZİ: “Ben Hande’ciyim arkadaş” başlıklı yazımla ilgili konuşurken şöyle dedi: “Sanki olayı biliyorlar ya da görmüşler gibi kadın tiyatrocuların ‘Cihan yapmaz öyle şeyler’ demelerini ibretle izliyorum.” Hande’nin bu yorumuna şöyle karşılık verdim: “Ben de... Ben de...”
Süheyl Batum iktidar olsa Erdoğan’dan farklı olmaz
HÜRRİYET Treni için Eskişehir’e gittim. Trene mülki erkân geldi, adaylar geldi, Yılmaz Büyükerşen Hoca geldi, ilçe belediye başkanları geldi. Süheyl Batum gelmedi. Olabilir, başka bir programı vardır. Ama şöyle bir durum ortaya çıktı: Eskişehir’de herkesle temas kurmayı başardım, bir tek Süheyl Batum’la temas kuramadım. Manidar değil mi? Hakkında olumsuz yazılar yazmasaydım, Süheyl Batum’la temas kurmam çocuk oyuncağı olmayacak mıydı?
Ali Bayramoğlu’nun Yeni Şafak’taki yazısından öğreniyorum ki... Partisinin düzenlediği bir basın toplantısına, sırf toplantıya bazı gazeteciler geliyor diye gitmemiş Süheyl Batum. “Mehmet Altan’la, Ali Bayramoğlu’yla, Fehmi Koru’yla benim ne işim olur” tavrı koymuş. Kısacası... Daha iktidara bile yakınlaşmamışken... Süheyl Batum da başlamış gazeteci seçmeye, gazeteciler arasında ayrım yapmaya...
Şimdi biz iktidarı eleştiriyoruz ya, gazeteciler arasında ayrım yapıyor falan diye... İnanın Süheyl Batum kafası iktidar olsun, bugünkü iktidardan farklı bir tutum izlemez. O kafa da... Beğenmediği gazetecileri yanına yaklaştırmaz, hakkında eleştiri yazan gazeteciyle zerre miskal temas kurmaz, gazeteci seçer, eleştiriyi düşmanlık olarak algılar, kendisini eleştiren gazetecinin programına asla ve kata çıkmaz.
Ve hiç kuşkunuz olmasın, Süheyl Batum’un da yalakaları ortaya çıkar... İktidar uçaklarında “arz ederim” gazeteciliği yaparlar karşılıklı.
Bu seçimin ilkleri
İlk kez “din / iman” konularını CHP değil, AK Parti gündeme getirdi. AK Parti ilk kez bir seçime “kurban olduğum Allah verdikçe veriyor” havasında girmiş oldu. CHP ilk kez bir seçim kampanyasının “gariban tarafı” oldu. MHP ilk kez bir seçim kampanyasında “mağduriyetin oluşturduğu sempati”yi tattı. AK Parti ilk kez gönüllülerin dava aşkıyla çabalamasıyla değil, profesyonellerin devlet destekli agresif kampanyalarıyla bütün duvarları kapladı. Sivas’ın doğusu ilk kez CHP ve MHP için de geçilebilir bir yer haline geldi. İlk kez CHP Lideri, AK Parti Lideri’nden daha fazla il gezdi. Türban ilk kez bir seçimin tartışma konusu olmadı. AK Parti, yeni CHP karşısında şaşkınlığa düşüp konuyu “İsmet Paşa dönemi”ne kaydırmak zorunda kaldı. Asker, ilk kez AK Parti’ye “bildiri kıyağı” yapmadı. AK Parti ilk kez, Kürtlerin oyunu kazanmak için alttan almadı.
Evren’i sorgulayan savcılara tek soru
HADİ darbe sayesinde “cumhurbaşkanı” olmuş zatı, darbe suçundan sorgularken “Sayın cumhurbaşkanım” demenizi unutalım ve “Bu nasıl darbe sorgusu?” demeyelim. Ama lütfen söyler misiniz? Yapılmamış darbe için hemen tutuklama kararlarının çıktığı bir memlekette, yapılmış bir darbe için 8 ay sonra sorgu yapılmasını nereye koyacağız? Referandumun üzerinden 8 ay geçmiş. Neden bir ay sonra değil, iki ay sonra değil ya da dokuz ay sonra değil, on ay sonra değil de 8 ay sonra? Ve neden seçimden altı gün önce Tanık mı dinledinizDelil mi topladınızİnceleme / araştırma mı yaptınız? Lütfen aydınlatır mısınız hepimizi... Neden 8 ay sonra yaptınız bu sorgulamayı?
Delikanlı yazı
“UCUBE heykel” meselesinde Başbakan’ı eleştirdiği için Başbakan tarafından mahkemeye verilen Ahmet Altan’ın mahkemede yaptığı savunmanın tam metni, dünkü Taraf gazetesinde yayınlandı. Okumadıysanız, lütfen okuyun. İddia ediyorum: Son yılların en delikanlı metnini okumuş olacaksınız.