Paylaş
EN DENETLEYİCİ: Tayyip Erdoğan... (Bırakın geleni gideni, kim uyuyor/kim uyanık meselesini bile yakından takip etmesi nedeniyle.)
EN AKTİF: Oktay Vural... (Hiç olmayacak zamanlarda bile “Ya tutarsa...” diyerek itirazlarda bulunup söz almak için mücadele vermesi nedeniyle.)
EN NAZİK: Mehmet Şandır... (Bir MHP’liyi çileden çıkaracak durumlarda bile nezaketinden milim taviz vermemesi nedeniyle.)
EN UYSAL: Burhan Kuzu... (Kürsüye çıktığı andan itibaren verdiği “İşte kuzu kuzu çıktım karşınıza...” imajı nedeniyle.)
EN EZBER BOZAN: Cemil Çiçek... (Tam da kılıçların çekildiği anlarda kürsüye çıkıp “Üç günlük dünya... Ne olur uzlaşsak...” mesajıyla ezberleri bozması nedeniyle.)
EN HIZLI: Kemal Anadol... (Meclis’in her köşesinde kadraja girmeyi başarması ve her türlü arıza durumunda ortaya atılması nedeniyle.)
EN DİKKATSİZ: Muharrem İnce... (Yanlışlıkla dava arkadaşı Nur Serter Hanım’ın ayağına basması nedeniyle.)
EN ARIZA: Kamer Genç... (Tek başına çıkarabildiği müthiş gürültüyle grubu olan bir partiye bedel olduğunu bir kez daha kanıtlaması nedeniyle.)
EN ARABULUCU: Ayşenur Bahçekapılı... (AK Parti’nin Grup Başkanvekili sıfatıyla partisinin erkek egemen grubunu sakinleştirmek için sarf ettiği enerji nedeniyle.)
EN ÇALIŞKAN: Ahmet İyimaya... (Meclis kürsüsünde, bütün gece ders çalıştıktan sonra sözlüye kalkmış bir orta mektep talebesi edası takınması nedeniyle.)
EN SAKİN: Mustafa Özyürek... (Haklılığına sonuna kadar inanmışlara özgü bir sükuneti her daim koruyabilmeyi başarması nedeniyle.)
EN ANARŞİST: Sabahat Tuncel... (Nereye dokunursa nereden ne türde ses çıkacağını gayet iyi bilerek ortalığı karıştırma beceresi nedeniyle.)
EN ŞIK: Sırrı Sakık... (Mavra konusu yapılan dillere destan şıklığından hiçbir durumda ödün vermemesi nedeniyle.)
EN KABADAYI: Kürşad Tüzmen... (Bıraksanız en az 20 kişiyi yere serecekmiş gibi karşı tarafın üzerine yürümesi nedeniyle.)
EN SOĞUKKANLI: Kemal Kılıçdaroğlu... (Hiçbir kavgaya dahil olmadan sessizce oturup gelişmeleri kaygıyla izlemesi nedeniyle.)
EN TERS ÇAKAN: Agah Kafkas... (AK Parti adına çok güzel bir konuşma yaptıktan sonra söylediklerinin tam tersi istikametinde oy kullanması nedeniyle.)
Tecavüz karşısında muhafazakâr sessizliği
“Cevval değiller de ondan sessizler” desem... Ergenekon, asker vs. konusunda gösterdikleri muhteşem cevvaliyet aklıma geliyor...
“Hoş görmedikleri bir olayı susarak geçiştiriyorlar” desem... “Eşcinselliği de hoş görmüyorlar ama maşallah o konuda bülbül gibi şakıyorlar” cümlesi aklıma geliyor.
“Genelleme yapmayayım” desem... Siirt olayının gazetelerinin hiçbirinde kibrit kutusu kadar bile haber olmayışı aklıma geliyor.
“Teori ayaklarına bağ oluyor” desem... Teoriye büyük iftira atmış olurum, çünkü teorinin en şiddetle itiraz ettiği suçtur tecavüz...
E peki nedir bu sessizlik?
Neden Ali Bulaç şöyle okkalı bir yazı patlatmaz? Neden Hayrettin Karaman Hoca töreleri falan darmadağın edecek bir çıkış yapmaz? Neden Hüseyin Gülerce, “hocaefendi” konusunda titizlendiği kadar Siirtli kızlar konusunda titizlenmez? Neden Mehmet Metiner haykırmaz? Neden Ahmet Taşgetiren Siirt’in bahtı kara kızlarını ısrarla görmez? Neden Abdurrahman Dilipak, küçücük kızlara yönelik organize tecavüz olayını deşmez?
Hadi diyelim ki Hüseyin Üzmez konusundaki suskunlukları, şirret Vakit Gazetesi’nin alçakça iftiralarına maruz kalmamak için çekinmelerinden kaynaklanıyordu.
Peki Siirt konusundaki suskunluklarını neye bağlayacağız?
Hangi cümle ne zaman işe yarar
Faşizan bir hüküm vermeden önce: “En yakın arkadaşlarım Kürt... Ermeni komşularımız vardı... Rumları pek severim...”
Vahşi ve iğrenç bir suçla karşılaşıldığı zaman: “İdam cezası geri gelsin. Şeriat ilan edilsin...”
Yandaşlığı meşrulaştırmak için: “New York Times bile yandaş oluyor, biz olmuşuz çok mu?”
Albüm çıkmadan önce: “Bu zamana kadar yaptıklarım içinde en iyisi bu... Her parça hit olacak.”
Şahan Gökbakar’a rastladıktan iki dakika sonra: “Bu da Recep İvedik oldu çıktı abi...”
Parasızlığın iyice anlaşıldığı zamanlarda: “Zenginlerin derdi bizden daha fazla...”
Ver coşkuyu
ABD’nin en büyük istihbarat örgütlerinden Savunma İstihbarat Ajansı, “İran ordusu, Türkiye ordusu ile başa çıkamayacak kadar verimsiz ve donatımsız bir ordudur” demiş...
Tam bir “ver coşkuyu” durumu yani...
Bir yandan Türkiye’ye “Sen İran’ı yenersin koçum...” gazı, diğer yandan İran’a “Sıkıysa Türkiye’yi yen...” dolduruşu...
Koskoca ABD istihbaratına bakar mısınız?
Sanki mahalle maçı gazlaması yapıyorlar...
Hay bin Teksaslı!
Paylaş