Paylaş
Fotoğraflar: Murat ŞAKA
SÖZÜ hiç uzatmadan soruyorum: Bugün Türkiye’de Cumhuriyet yenildi mi?
EMRE KONGAR: Bu soruya İsmet İnönü’nün söylediği bir cümleyle yanıt vereceğim. İsmet İnönü’ye “Senin en büyük zaferin ve en büyük yenilgin nedir” diye sorduklarında şöyle diyor: “Benim en büyük yenilgim 1950 seçimini kaybetmekti. Ama benim bu en büyük yenilgim, aynı zamanda en büyük zaferimdi. Çünkü bu yenilgiyle iktidardan düştüm ama Türkiye’ye demokrasi geldi.”
*
Bu sözü AK Parti iktidarı için uyarlarsak... AK Parti iktidarı Cumhuriyet’in hem başarısı hem yenilgisi mi oluyor?
EMRE KONGAR: Mevcut iktidarın Cumhuriyet değerlerine, en nazik deyişle fazla itibar etmemesi, demokrasiyi hâlâ çoğunluk baskısı olarak algılaması, hem etnik hem de mezhepsel öğelerle 12 yıldır bu ülkeyi yönetmesi Türkiye Cumhuriyeti’nin hem yenilgisi ve hem de en büyük başarısıdır.
*
Siz yenilgiyi ve başarıyı nerede görüyorsunuz?
EMRE KONGAR: İşin yenilgi gibi görünen kısmı için sınav diyebiliriz. Cumhuriyet’in sınavıdır bu... Çok büyük bir sınavı... Ama Cumhuriyet’in böyle bir sınava girecek ortamı hazırlamış olabilmesi, onun en büyük zaferidir.
Atatürkçülük akıl ve bilimdir. Nokta.
EMRE Kongar’a göre Atatürkçülük...
İşte Kongar’ın anlattıkları:
*
1920’lerde moda deyim Cumhuriyet. Atatürk’ün kafasındaki model var: Çağdaş toplum modeli... Yani demokrasi anlamında kullanılıyor Cumhuriyet. Bunu Atatürk’ün bütün söylemlerinde ve eylemlerinde görüyoruz.
Atatürkçülük bir kısa yol reçetesidir. Nedir Atatürkçülük? İki kelimedir: Akıl ve bilim. Bu kadar. Atatürk’te ne bundan daha fazla bir şey var ne de daha az bir şey var. Akıl ve bilim. Nokta.
Akıl ve bilimi 1920’lerin, 1930’ların Anadolu’sundaki din ve tarım toplumuna uygulayıp da “Ben bu toplumu nasıl çağdaş bir toplum haline getirebilirim, çağdaş bir devlet kurarım” dediğinizde önünüze “Altı Ok” reçetesi çıkıyor. Ve o reçete başarıyla uygulanıyor.
İşte bugün AKP iktidarı eliyle sınava tabii tutulan o reçetedir.
Cumhuriyet, Türk insanını neden değiştirmek istedi?
BUGÜN baktığımızda Cumhuriyet reçetesinin toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmediğini görüyoruz. Bu Cumhuriyet’in başarısızlığı mı?
EMRE KONGAR: Bunun bir nedeni var: Vakit yokmuş vakit. “Bir gece yatıyorsun, bir sabah kalkıyorsun, toplum değişmiş oluyor” diye bir şey yok. Savaş kazanılır, rejim değişir ama toplumsal yapı öyle çok kolay değişmez.
*
Peki değiştirmek istemek doğru bir yaklaşım mı? Ben neden sizin doğrularınızı kabul ederek değişeyim ki? Bugün geldiğimiz noktada ne diyoruz? “Bırakalım insanları, nasıl istiyorlarsa öyle yaşasınlar” diyoruz. O gün için bu anlayış neden geçerli olmasın ki?
EMRE KONGAR: 1920’lerin Anadolu’sunda şahıs yok, birey yok, vatandaş yok. Köle var. Hangi köle? Osmanlı’nın kölesi. Cumhuriyet müdahalesi olmasaydı o kölelik bugün de devam ediyor olacaktı. İşte Ortadoğu... Bakın, görüyorsunuz. Irak’ta sandık koydular. Sandığa birey ismi bile atılmadı, grupların, aşiretlerin, mezheplerin isimleri atıldı. Feodal yapı hâlâ varlığını sürdürüyor.
*
Türkiye’de de böyle mi olurdu?
EMRE KONGAR: Hiç kuşkunuz olmasın. Cumhuriyet olmasaydı Irak’tan, Suriye’den farkımız olmazdı.
*
Siz şunu mu söylüyorsunuz: Bireyin ortaya çıkması için Cumhuriyet müdahalesi kaçınılmazdı.
EMRE KONGAR: Hiç kuşkusuz.
*
Ama bugün geldiğimiz yer, öyle bir yer değil. Artık “insanları kendi halinde bırakmak” anlayışı egemen...
EMRE KONGAR: Bugün için doğru bu... Ben “Altı Ok” adlı reçeteyi 1920’lerle, 1930’larla ve o dönemin Anadolu’suyla sınırlıyorum. Mekânı bellidir, zamanı bellidir. O zamanda, o mekânda geçen kısa bir yol haritasıdır. Konjonktüreldir.
Cumhuriyet olmasaydı oralara gelemezlerdi
ERDOĞAN ve Davutoğlu... Cumhuriyet’e borçlular mı?
EMRE KONGAR: Size soruyorum: Hiç hayal edebilir miydiniz Osmanlı İmparatorluğu’nda Recep Tayyip Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığını ya da Ahmet Davutoğlu’nun başbakanlığını?
*
Neden hayal edemezdik?
EMRE KONGAR: O dönemde böyle şeyler yok. Yükselme imkânı yok. Hiçbir yere çıkamazlardı. Bırakın devletin en üst seviyesini, herhangi bir seviyeye bile... Osmanlı’da bir liyakat sistemi var. Kapıkulu sistemi var. En çok sadrazamlığa kadar gidiyorsunuz ama kelleniz uçuyor ondan sonra.
*
Cumhuriyet sayesinde mi cumhurbaşkanı, başbakan olabildiler?
EMRE KONGAR: Yüzde yüz Cumhuriyet sayesinde. Sadece Cumhuriyet değil. Cumhuriyet artı demokrasi sayesinde...
EMRE KONGAR KİMDİR
1941 doğumlu.
30 yıldır hep aynı görünümde.
Milim değişme yok.
Sanılanın aksine rind-meşrep bir tarafı var.
Vahdettin Köşkü var ya... İşte o köşkte büyümüş. Hikâyesi kitaplarında var.
Yahya Kemal babasının arkadaşlarından biri...
“Atatürkçülük” üzerine istediğiniz tartışmayı yapabileceğiniz bir Atatürkçü...
Sert göründüğüne bakmayın... Espri duygusu sağlamdır ve süper hoşgörülüdür.
“Hocaefendi’nin Sandukası” adlı Fatih Sultan Mehmet döneminde geçen bir aşk, macera ve gerilim romanı vardır.
Fikri Sağlar’ın Bakanlığı döneminde Kültür Bakanlığı Müsteşarı oldu. O dönem anılarını “Ben Müsteşarken” adlı kitabında anlattı.
“21’inci Yüzyılda Türkiye”, “Türkiye’nin Toplumsal Yapısı”, “Toplumsal Değişme Kuramları ve Türkiye Gerçeği” gibi ödüllü kitapları var.
Üç çocuğu var. Bir erkek, iki kız... Kızlar ikiz.
“Babam, Oğlum, Torunum” adlı kitabında babası İhsan Kongar’ı, oğlu Kağan’ı ve torunu Kemal’i anlattı.
“Kızlarıma Mektuplar” adlı kitabı, kitabı okuyan bütün kızlara “Keşke benim babam da böyle olsa” dedirtti.
YARIN: CUMHURİYET’İN BAŞARISI/BAŞARISIZLIĞI
Paylaş