Ahmet’in ölümü

HATAYLI 22 yaşındaki Ahmet Atakan’ın damdan düşerek ölme ihtimali ağırlık kazanınca...

Haberin Devamı

Hükümet yanlılarında bir sevinç, bir rahatlama, bir “oh” deme falan...

*

Gören de sanacak ki...
Ahmet’in ölümü damdan düşmeyle değil de polis kurşunuyla gerçekleşse...
Bu ağalar, bu beyler...
- Ortalığı ayağa kaldıracaklar.
- İsyan çıkaracaklar.
- İşgal eylemleri falan yapacaklar.

*

- Sanki Ali İsmail adlı çocuk Eskişehir’in göbeğinde dövülerek öldürüldüğünde ağlamaktan gözleri şişti bu ağaların.
- Sanki Eskişehir Valisi, “Belki de arkadaşları öldürüp suçu polise atmıştır” dediğinde “Sen nasıl valisin” diye posta koydular.
- Sanki ölüm biçimleri konusunda en küçük bir kuşku bulunmayan Ethem için, Abdullah için, Mehmet için, Medeni için ayaklandılar.
- Sanki gaz kapsülleriyle gözü çıkarılan, komalık edilen, kafatası parçalanan çocuklar için ortalığı ayağa kaldırdılar.

*

Haberin Devamı

Ahmet’in damdan düşerek ölme ihtimali değil de polis kurşunuyla ölme ihtimali ağırlık kazansaydı...
Bu ağalar, bu beyler...
Bir üzüntü beyanını bile esirgerlerdi.
Nereden mi biliyorum?
Yaptıkları yapacaklarının teminatı da oradan biliyorum.

Vatanseverlik kriteri

KİM ki...
Memleketimizdeki Aleviler ile Sünnileri...
- Birbirlerinden uzaklaştırmak yerine yakınlaştırmaya çalışıyorsa...
- Aradaki kardeşlik bağlarını zayıflatmak yerine sağlamlaştırmaya çalışıyorsa...
- Aradaki ihtilafları çoğaltmaya yerine gidermeye uğraşıyorsa...
- Sünniler arasında Alevi muhabbetini, Aleviler arasında Sünni muhabbetini arttırmaya çalışıyorsa...
- Alevi hakları konusunda en az Sünni hakları kadar duyarlılık sergiliyorsa...
Bilin ki o kişi vatanseverin önde gidenidir.

Hakikaten Fatih Terim

- HAKİKATEN iyi motive ediyor.
- Hakikaten bir karizması var.
- Hakikaten ballı...
- Hakikaten onunla her an her şey olabilir.
- Hakikaten fark yaratıyor.
- Hakikaten sahada kendisini izletiyor.
- Hakikaten lider.
- Hakikaten hep küllerinden yeniden doğuyor.
- Hakikaten hep nefret ile sevgi arasında tuhaf bir sarkaçta.
- Hakikaten biricik.
- Hakikaten imparator.

Abdülkadir

“ABDÜLKADİR”, Bakırköy’de İstanbul Caddesi üzerinde bir esnaf lokantası.
Ne çok salaş ne de lüzumsuz bir iddianın gayretinde. Sahibi Kastamonulu Abdülkadir Bey, merkez sağcı...
Acayip kalender biri...
Kastamonu yerel yemeklerinin hastası...
Hani eti kendisi seçen, tattıktan sonra bu olmamış diye yemek döken, temizlik konusunda süper hassas, icabında mutfağa dalan deli lokanta sahipleri vardır ya...
İşte onlardan...
Abdülkadir’in favori üç yemeği var: Kastamonu döneri, Kastamonu’ya özgü çemensiz kavurmalı pide ve türküsü de olan “Tiridine bandım” adlı mantı benzeri yemek. Üçü de şahane.
Fiyatlar ise esnaf işi.

*

Haberin Devamı

Gittim, tattım ve söylüyorum: Mutlaka ama mutlaka uğrayın.
Bana inanmıyorsanız, iki sağlam destekçim var:
Biri bizim Vedat Milor...
Diğeri ise esnaf lokantası avcısı sevgili arkadaşım “sonradan gurme” Salih Zengin. İkisi de Abdülkadir’e kefil...

Her türlü öldür ama kimyasalla asla

SURİYE’de cinayetler cinayetleri, katliamlar katliamları, bombalar bombaları kovaladı. Esad biçti onca insanı ve biçmeye devam ediyor. Rekor onda.
Muhalifler durur mu?
Onlar da biçtiler ve biçmeye devam ediyorlar.

*

Fakat ne hikmetse bu cinayetler işlenirken tüyü bile kıpırdamayan dünyanın jandarması ABD, iş kimyasala gelince bir anda kulaklarını oynatmaya başladı.
Kaç gündür “Vurayım mı, vurmayayım mı” diye papatya falı bakıyor.

*

Haberin Devamı

Sormak istiyorum:
Bir katliama müdahale etmek için ille de kimyasala mı abanılması gerekiyor?
Ne yani?
Esad tankla tüfekle katledince sorun yok mu?
Muhalifler damdan adam atmaca oynayınca ‘no problem’ mi?

Bir Canan Ceylan vardı

70’lerin sonu, 80’lerin başında Yeşilçam filmlerinin oyuncusuydu.
“İhtida ettim” diyerek sinemayı bıraktı.
Başını örttü.
“Sahneden Mabede” adlı bir kitap yazdı.
Geçmişini sildi, yeni bir hayata merhaba dedi.
Bir ara Vakit’te köşe yazdı.
Canan Ceylan olan adının başına Meryem’i ekledi.
Evet...
Bir Meryem Canan Ceylan vardı.
Ne oldu ona?

Kardeş Türküler: Konser notları

- HARBİYE’de Açıkhava Tiyatrosu’ndayız. Sırrı Süreyya Önder’le birlikte girdik konser alanına... Coşkulu bir şekilde alkışlanan Sırrı, “Ne yapsam, aday mı olsam İstanbul’a” dedi. Kendisine “gaza gelme” der gibi baktım.
- Konser başladı... Bir Filistin ezgisiyle... Arapça... Arada salavatların da olduğu bir şarkı... İçe işleyen, derinlikli bir şarkıydı.
- Sonra devamı geldi: Ermenice bir şarkı, Kürtçe bir ağıt... Sonra Urfa’ya uçuş... Celal Güzelses’in “Bahçada Yeşil Çınar” türküsü... Havaya girdik tabii.
- Anadolu renklerinin geçişi başladı ardından: Roman müziği, Balkan esintisi, Laz coşkusu falan.
- Ve işte şimdi de bir Sünni zikri... İran’ın Kürt Kadirilerinin medetleri ile başlayan Türk Sünnilerinin “Bülbül Kasidesi” ile havalanan ve zikir sesleriyle sona eren bölüm... Yanımdakilere “Manşet çıktı: Harbiye’de Sünni zikir” dedim. Gülümsediler.
- Alevi deyişleri ve semahlar... Süryanice bir ağıt... Mahzuni ve Neşet Baba’dan birer türkü...
- Ve tabii bu kez hiç de yabancı ve yapmacık kaçmayan, kararında danslar.
- Konser bittiğinde hepimiz hemfikirdik: Son dönemlerin en iyi Kardeş Türküler konseriydi.

Haberin Devamı

Demode tezler

- AK Parti iktidarına yönelik her türden itirazı, “beyaz Türk şımarıklığı” olarak niteleyen tezler.
- Sanki statüko hiç değişmemiş, eski statüko aynen devam ediyormuş gibi yaparak ortaya atılan her türlü anti Kemalist tezler.
- Ortadoğu’da yeni Osmanlı hareketi oluşturmaya yönelik her türden cafcaflı tez.
- Protesto hakkını kullanmaya çalışan vatandaşlara karşı geliştirilen sözde liberal tezler.

Yazarın Tüm Yazıları