Turhan Çömez adlı eski milletvekili, lafı hiç eğip bükmeden seninle ilgili acayip somut bir iddia ortaya atmış...
Şöyle diyor:
"Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın oğlu Abdullah Unakıtan, Bandırma’da bir ilçe tarım müdürüne, Bandırma’da açacakları fabrikanın bulunduğu alanın mera vasfında olduğunu söyleyip komisyonun toplanıp mera vasfının kaldırılmasını istedi. Aynı bürokrata birkaç gün sonra Abdullah Unakıtan, babasının selamını ileterek rüşvet teklif etti. Rüşveti kabul etmeyince de bürokrat ertesi gün görevden alındı."
Çömez’in iddiası bu...
* * *
Sevgili Abdullah...
Bence bu çok ama çok vahim bir iddiadır...
Bence çekirdek aileniz derhal küçük çapta bir toplantı düzenlemelidir.
Sevgili babacığın, babacığına "Sayın Bakan" diye hitap eden sevgili anneciğin, kamu kurumlarıyla ihale görüşmeleri yapan kız kardeşlerin falan derhal bir araya gelmeli ve şu Turhan Çömez denilen adamdan hesap sormalıdır.
Benim gibi bir yazarın "sudan" ve "beş para etmez" bir ironisi karşısında celallenip mahkemeye koşan, "Bu adam bizim onurumuzla oynadı... Onurumuzu ancak 5 milyon kurtarır" diye dava açan sevgili anneciğinin, Turhan Çömez’in yenilmez yutulmaz iddiaları karşısında bir tür Aliye Rona kesilip, "Hadi Abdullah’ım! Koş mahkemeye... Süründür şu Turan Çömez denilen adamı" demesi şart olmuştur...
Bakalım, "Çekirdek Unakıtan ailesi" olarak, çiğnenen onurunuzu kurtarmak için harekete geçecek misiniz?
Turhan Çömez’den hesap soracak mısınız?
Yoksa bu vahim iddia karşısında bir "tıs" sesi bile çıkarmayacak mısınız?
Sevgili Abdullah... Bilesin ki işimi gücümü bırakıp bu olayı takip edeceğim.
Seçime kadar Babacan kardeş
Solda ne zaman hafiften bir boşluk doğsa...
O boşluk "Hikmet Abi" formülüyle aşılırdı...
"Ekim’e kadar Hikmet Abi" cümlesini kim bilir kaç kez duymuşluğumuz vardır...
Peki söyleyin bakalım...
AKP kapatılırsa ve başta Erdoğan olmak üzere AKP’nin ağır topları yasaklı hale gelirse...
Yeni hükümeti AKP içinden kim kuracak?
Bir "abi" mi? Yoksa bir "kardeş" mi?
Aldığım duyumlara göre...
AKP kapatılırsa, yeni hükümeti kurma görevi bir "kardeş"e verilecekmiş!
O "kardeş" de Ali Babacan olacakmış...
"Seçime kadar Ali Babacan" formülünün işletilmesinin gerekçeleri ise şunlarmış:
BİR: Babacan’ın iddiasız ve düşük profilli oluşu...
İKİ: İyi bir emanetçi vasfına sahip olması...
ÜÇ: Memleketi sağ salim seçime götürebilecek potansiyelin kendisinde var olması...
DÖRT: "İhanet" adı verilen zehirli duyguya sahip olmadığına dair yerleşik kanaat...
TRT nereye?
Yok, "şeriatçı" falan olmaları söz konusu değil...
Öyle olsa...
İbrahim Tatlıses gibi bir adama haftada 150 bin kayme bayılacak kadar cömert olabilirler miydi?
Bence asıl mesele "şeriatçılık" değil...
Hesapsızlık... Öngörüsüzlük...
Şöyle ki:
Bu İbrahim Tatlıses denilen zat, kendi adına yaptığı şov programlarının reyting yapamaması nedeniyle büyük kanallardan sürülmedi mi? Sürüldü...
Küçük kanallarda kendine barınak aramadı mı? Aradı...
Oralarda dahi tutunabildi mi? Tutunamadı...
Bunun üzerine İbo’muz, "jüri üyesi" falan olup var oluşunu sürdürme mücadelesi verdi mi? Verdi...
Orada da mesela bir Bülent Ersoy kadar katma değer yaratabildi mi? Yaratamadı...
Peki bu durumda "Al sana haftalık 150 bin kayme... Dansözüne de 30 bin kayme" falan denilip, "kuyudan adam çıkarma" gayreti nedendir?
Daha "Sen TRT’sin... Fark yaratmalısın... Misyonuna sahip çıkmalısın... Agresif reyting yarışı sana yakışmaz" meselesine gelmedik bile...
Yani "İbo Şov" denilen programın TRT’ye yakışıp yakışmayacağı tartışmasını bir tarafa bıraktık...
Diyelim ki TRT’ciler, "Yakışır" dediler ve yakıştırdılar da...
O zaman...
150 bin kayme bayılmak da ne oluyor?
İbo’nun önüne...
Düşen reytinglerini koyacak, hafiften sönmeye başlamış yıldızından söz edecek, bir "tutunamayan" haline geldiğini anlatacak...
Biri çıkmaz mı koca TRT’de...
Mesela bütün bunlar en azından zorlu mu zorlu bir pazarlığın malzemesi yapılmaz mıydı?
Ya da şöyle soralım:
TRT’ciler, sonunun hüsranla bitmesi mukadder bir macera için, halkın parasını değil de, kendi babalarının paralarını bu kadar pervasız harcarlar mıydı?