Paylaş
Ben de hem mesajını yayınladım, hem de bu mesajla ilgili düşüncelerimi yazdım.
*
Normal bir gazeteci-siyasetçi ilişkisiydi bu... Medeni bir diyalog çabasıydı bu... Karşılıklı konuşmaya dayalı bir hakikat arayışıydı bu...
Başka da bir şey değildi.
*
Fakat ne oldu?
Şu oldu:
İktidara muhalif televizyon kanalı kuran adamın teki, işte bu diyalogdan fena halde rahatsız oldu.
*
Ne istiyor bu vatandaş?
*
İstiyor ki Türkiye’de sadece iki kamp olsun... İstiyor ki bu iki kampın dışında başka bir yaşam alanı olmasın... İstiyor ki tarafını seçmeyen kimse kalmasın... İstiyor ki herkes kendi kampındakilerle diyalog kursun, başka kamplarla zinhar konuşmasın.
*
Peki ama neden böyle olsun istiyor bu adam?
*
Çünkü açtığı muhalif televizyon kanalının iş yapabilmesi, ancak Türkiye’nin iki farklı kampa bölünmesine ve bu bölünmüşlüğü sürdürmesine bağlı...
İki kamp olursa...
Herkes kendi televizyonunu seçmiş olacak.
Bu adam da dükkânını çevirme fırsatı bulacak.
*
İşte bu yüzden benim Canan Kaftancıoğlu ile güzel, yapıcı, uygar bir diyalog içinde olmam hoşuna gitmiyor adamın.
Benim hem CHP İstanbul İl Başkanı ile hem de AK Parti İstanbul İl Başkanı ile “konuşuyor” olabilmemi çok tehlikeli buluyor.
Çünkü ben, bu halimle adamın tezgâhını bozmuş oluyorum.
*
Şu kadarını söyleyeyim:
Eğer ben Canan Kaftancıoğlu ile güzel, yapıcı, uygar bir diyalog kurmak yerine... Canan Kaftancıoğlu’na ağız dolusu hakaret etseydim...
Çok hoşuna gidecekti bunun.
Çünkü menfaati zarar görmeyecek, kafasındaki kampçı statüko bozulmamış olacaktı.
*
Bunun ve bunun gibiler...
Karşılarında mevzi aldıkları kampın en azılı isimlerinden daha çok benim gibi kampsızlara düşmandırlar.
Çünkü bunlar, ancak iki kampa bölünmüş bir Türkiye’de tezgâhlarını çevirebilecek olan çakallardır.
SAMİMİ BİR EKRAN VAİZİ: ÖMER DÖNGELOĞLU
ARADA mesajlaşırdık kendisiyle... Karşılıklı hürmetimiz vardı birbirimize...
Vaaz tekniği ve hitap biçimi açısından Şevki Yılmaz ile Nihat Hatipoğlu arasında bir yerdeydi. Ama insani boyutu bambaşkaydı. Her zaman iyiye, güzele yönlendirirdi...
“Önden Gidenler”i çok samimi biçimde anlatırdı.
*
En son vaazında...
Sokaklardaki kedilerin ve köpeklerin savunuculuğunu yapmıştı.
Ama ne savunma!
Köpekleri zehirleyenlere, kedilere zulmedenlere Allah’ın adaletini hatırlatıyor, öteki dünyada bunun hesabını vereceklerini haykırıyordu.
*
Ömer Döngeloğlu Hoca’yı çok genç yaşta maalesef koronavirüse kurban verdik. Önden gidenlerden oldu yani.
Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum.
*
Ve buradan kendisine sesleniyorum:
Sokaklardaki kediler, sokaklardaki köpekler senden razıdırlar Ömer hocam... Onların yüzü suyu hürmetine inşallah cennete gideceksin.
GALİBA ALIŞTIM
- Evde odaları arşınlamaya...
- Dizi üstüne dizi devirmeye...
- 12 günde bir sıvı sabun tüketmeye...
- Asosyalliğe...
- Maskeli yüzler görmeye...
- Azıcık bilgi verene “hocam” demeye...
- Kitaplıktan arka fon oluşturmaya...
- “Şu bela bitsin de buluşalım” demeye...
- Önümüzdeki haftanın çok kritik olmasına...
- Berbersizliğe...
- Görüntülü aranmaya...
- Mehmet Çilingiroğlu’dan türküler dinlemeye...
- Her gün saat 19.00 civarı rakamların gelmesine...
- Komşulardan gelen enfes börekleri yemeye...
- Yozgat’ın yerel medyasına bağlanmaya...
- Kedim Sekter’le dalaşmaya...
- “Filyasyon” tabirini cümle içinde kullanmaya...
- “Şu gelen asemptomatik midir” diye ürkmeye...
GALİBA ALIŞTIM.
42 GÜN… DİLE KOLAY
VAY be!
65 yaş üstünün evlere kapanmasının üzerinden 42 gün geçmiş.
42 gün... Dile kolay...
*
Yazdık, çizdik, söyledik, bağırdık...
“Yahu sokağa çıkma yasağı günlerinde bir-iki saat dışarı çıksınlar” dedik.
Sesimiz pek duyulmadı.
*
İbrahim Kalın’ın açıklamasından anlıyoruz ki...
Nihayet en sonunda bu konuya bir el atılıyor.
*
E hadi inşallah.
Hem geç olacak, hem güç olacak ama sonuçta olacak galiba.
ARABADA SİNEMA
SALGINDAN sonra...
Avrupa’da “araba içinde film izleme” yöntemine dayalı sinema anlayışı yeniden popüler olmaya başlamış.
*
Sinemayı özledik. Dev perdede film izlemeye can atıyoruz.
Yok mudur araba içinde film izleme olayını Türkiye’de de hayata geçirecek bir babayiğit?
*
Muzaffer Yıldırım, namı diğer Muzo...
Bu işe bir el atamaz mı?
BU YAZ İÇİN TATİL PLANLARIM
ÜÇ gün karavan (Üç günlüğüne kiralıyorlar mı bunları?) Dört gün Mudo’nun tekne... (Ama Boğaz’da... Fazla açılmadan...) Beş gün evin balkonu... (Şezlonglu ve maskesiz)... Üç gün butik otel (sahibi doktor olan Patara’daki Prima Donna adlı fazlasıyla butik otelde)... Üç gün Silivri sahili (Annemi de ziyaret etmiş olurum)... İki gün piknik (Demirören Medya’nın yemyeşil bahçesinde)... Üç gün Yozgat Çamlık (Şehirlerarası seyahat ne zaman serbest olacak?)...
Paylaş