Paylaş
30 yıla yaklaşan ve 40 bine yakın insanın ölümüne neden olan savaşın bitirilmesi için, sorunu çözmek şöyle dursun, bir başlangıç yapmanın bile mukaddes olduğunun bilincinde olacağıma...
Eksiği gediği gözlere sokup maraza çıkarmayacağıma...
Milletin duyarlılık alanlarını kaşıyarak bir “Türk sorunu” yaratmaya çalışanların oyunlarını bozmak için gayret göstereceğime...
“Bu işten kim kazançlı çıkar” diye hesaplar yapıp, “Tayyip çözeceğine çözülmesin daha iyi” diye düşünenler gibi davranmayacağıma...
Tayyip Erdoğan’ın ayağının kaymasını beklemek yerine, aldığı büyük riskin hakkını verip takdir edeceğime...
Hiçbir şey yapmayanların değil, eksik gedik de olsa bir şeyler yapmaya çalışanların yanında saf tutacağıma...
Süreci baltalayanların ölümden, kandan ve şiddetten gayri bir seçenek sunmadıklarını hiç aklımdan çıkarmayacağıma...
“On üçüncü çirkin adam” yaftasını boynumda taşımaya her daim hazır olacağıma...
Sırf açılım başarıya ulaşsın diye, AKP’nin son dönemde başka alanlarda takındığı “kibirli” ve “uzlaşmaz” tutumları gündeme getirmeyeceğime...
NAMUSUM VE ŞEREFİM ÜZERİNE ANT İÇERİM...
Yazmadığım günlerde
Aynı koldan iki ay sonra ikinci kez ameliyat oldum... Tek kusuru Fenerbahçeli olmak olan ortopedi cerrahisinin abide şahsiyeti Prof. Azmi Hamzaoğlu Hoca tarafından gerçekleştirilen ameliyatın ardından “kol durumum” gayet iyi duruma gelirken, “ruh durumum” berbat oldu... Ajite oldum... Agresif oldum... Ve en sonunda “Xanax” çekip titreyerek uyumanın keyfine vardım...
Sigarayı bırakma temrinlerine başladım... Cemal Süreya’nın “Sigarayı Bırakanın Şiiri” başlıklı şiirini, yani “Eskiden birinci işimdi sigara içmek / Şimdiyse içmemek birinci işim” dizelerini mırıldanıp duruyorum...
“Twitter” denilen dünya ile tanışıp 457 (follower) yoldaşla hayatı paylaşmaya başladım...
Bir pazar günü Teşvikiye’de “Kırıntı” adlı restoranda yemek yerken... Rabbim karşıma “Unakıtan Ailesi”ni çıkardı... Önce bir hayal gibi “Ahsen Yenge” geldi... Yanında “türbanlı gelini” ile... Ardından “Kemal Abi”... Yanında likit yumurtacı mahdumu Abdullah olduğu halde... “Ahsen Yenge” ile göz göze geldik... Önce “Seni hınzır seni” der gibi bakıyordu... Ardından şefkatli bir gülümseme... Baktım, başıyla selam veriyor... Aldım selamını... Tanrım! Sanırım kendisiyle barışmış olduk...
Ekrem Dumanlı’nın “Medyadan tasfiye olacak yazarlar” başlıklı makalesini okuyunca... “Korkarım bir an evvel yazılara başlasam iyi olacak” diye geçirdim içimden...
Bodrum’a gittim... Sait’te balık, Limon’da çökertme yedim... Adama Bodrum’da yazlık inşa ettirme hevesini tetikleyen Cüneyt’in evine gıpta ettim...
Türk siyasetinde “Anadolu fırtınası” estiren Osman Bölükbaşı’nın hayatını okudum... Oğlu Deniz Bölükbaşı tarafından kaleme alınan kitapta Osman Bölükbaşı’nın hazır cevaplılığına bayıldım... Bir örnek: Meclis’te kendisine “Erkeksen doğruyu söyle” diye seslenen bir milletvekiline Osman Bölükbaşı şöyle yanıt verir: “Ben erkekliğimin zekatını versem sen de erkek olursun.”
“Bazı yeniyetmeler köşelerinden yazdıklarını yüzümüze karşı söyleyemiyorlar” diye yazan Haşmet’e, “Yüzüne karşı söylemeye kalktığımızda küfür edip dövmeye yelteniyorsun” diye cevap vermemek için kendimi zor tuttum.
Hıncal Uluç’un, “Hadi yaz artık... Hadi başla... Hadi ama” tarzındaki mesaj terörüne maruz kaldım.
Okurlarımın kolumdaki askıya bile aldırmadan, “Ertuğrul Bey’le umreye ne zaman gidiyorsunuz?” sorularına muhatap oldum...
Bütün ünlüleri Ege kıyılarına kaptırmış Prestroyka’nın yeni müşteri profiline alışmaya çalıştım.
Haftalarca bekleyip, benimle aynı hafta tatile çıkan Ahmet Arsan’a lanet okudum...
“Lerzan Mutlu’dan nefretimin altı sebebi” başlıklı makaleyi imza atmış biri olarak, hayatımda ilk kez Lerzan Mutlu ile karşılaştım... Aramızda hiç mesele yokmuş gibi davrandık...
Paylaş