Paylaş
İyi bir film için ne gerekiyorsa vardı.
Hem de fazlasıyla...
*
- Haluk Bilginer vardı ki... Uluslararası arenada rüştünü kanıtlamış devasa bir oyuncumuzdur.
*
- Demet Akbağ vardı ki... Yer aldığı her filme can ve kan kattığı test edilip onaylanmıştır.
*
- Ezel Akay yönetmişti ki... Namlı masal sevdalısıdır ve masal geleneğini sinemaya aktarma işinin büyük ustasıdır.
*
- Elçin Sangu vardı ki... Renk katmaması, tılsımlı bir dokunuşta bulunmaması neredeyse imkânsız.
*
- Millet iyi filmlere hasret kalmıştı ki... Herkes büyük bir şevkle ekran başındaydı.
*
- Zamanlaması öyle muhteşem ki... Hepimiz evdeydik, eve kapanmıştık ve yapacak bir işimiz yoktu.
*
- Teması öyle popülerdi ki... Baştan kazandıran bir temaydı ve bu temaya kayıtsız kalmak mümkün değildi.
*
Ve fakat.
Olmamıştı abi.
Resmen olmamıştı.
*
Filmi izlerken yaşadıklarımı aktarıyorum:
*
- Beşinci dakikada... Süper toleranslı bir iyimserlik içindeydim.
*
- Onuncu dakikada... “Bu ne abi? Bu ne saçmalık böyle” demeye başladım.
*
- On beşinci dakikada... “Ne yani? Komik mi bu?” diyerek “Ya sabır” çektim.
*
- Yirminci dakikada... Gülüyordum ama gülüşüm güldürme çabasınaydı.
*
- Yirmi beşinci dakikada... Ekrana yumurta / domates atma kıvamına geldim.
*
- Otuzuncu dakikada... Bir işkenceye maruz kalmanın tuhaf hazzını yaşıyordum.
*
- Otuz beşinci dakikada... “Haluk Bey! Demet Hanım! Ne işiniz var bu işte” dedim.
*
- Kırkıncı dakikada... İşkence dozu öyle artmıştı ki kurtuluş için örgüt arkadaşlarımı ele verebilirdim.
*
- Kırk beşinci dakikada... Küt diye kapattım filmi ve açtım bir James Bond...
*
Ama yine de bu filme imza atanları kutlamadan da edemiyorum.
*
Koşullar bu kadar uygunken...
Bu kadar kötüsünü yapmayı becermek, her babayiğidin başarabileceği bir şey değildir.
TAHİN-PEKMEZ
TAHİNİN oranını alabildiğine abart...
Pekmezi ise alabildiğine azalt...
*
Benim sevdiğim kıvam budur.
TEŞEKKÜRLER KORONA
- Senin sayende... Lüzumsuz ve aşırı sıkıcı her türlü etkinlikten, seminerden, kokteylden, açılıştan yırtmış durumdayım.
*
- Senin sayende... “Biraz hastayım, patronla önemli bir görüşmemiz var” falan türü bahanelere sığınmak zorunda kalmıyorum.
*
- Senin sayende... Arkamdan hiç kimse “Adama bak ya! Amma da asosyal!” falan diyemiyor.
*
- Senin sayende... Kitaplık düzenleme, koltukların yerini değiştirme falan gibi ev içi zevkli atraksiyonlara dalabiliyorum.
*
- Senin sayende... “Bir yurtdışı yapamadık” ya da “Bu akşam bir dışarı çıksam mı?” türü dertlerim kalmadı.
*
Teşekkürler korona. Çok teşekkürler.
ÇİN AŞISI OLACAK MIYIM?
SAĞLIK Bakanı Fahrettin Koca ile konuşmadan önce...
Gönlüm Alman aşısından yanaydı.
*
Çünkü rahmetli babam, “Alman arabasından şaşmayacaksın. Alman yaparsa sağlam yapar” ekolündendi. Onun tavsiyesini göz önünde bulunduruyordum. Üstelik Alman aşısında Uğur ve Özlem hocalar gibi yerli ve milli unsurlar da başat rol oynuyor ki bu da bir artı puandı.
*
Ama Fahrettin Koca ile konuşunca...
Bu yaklaşımım acayip sarsıldı.
*
Çin aşısının üretimi daha pahalıymış... Üstelik daha zahmetliymiş... Üstelik daha çok insan üzerinde denenmiş... Üstelik geleneksel yöntemle üretiliyormuş... Üstelik uzun vadeli olumsuz bir etkisi olmayacağı biliniyormuş...
*
Son durumum şudur:
*
Kolumu sıyırmış Çin aşısı için sıranın bana gelmesini beklemekteyim.
BİZE BUNLARLA GELİN EKREM İMAMOĞLU
DÜNÜN önemli haberiydi:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi, uluslararası piyasalara dolar cinsi tahvil ihraç ederek beş yıl vade ile 580 milyon dolar borçlandı.
Tahvil ihracına talep büyük olmuş: 2.4 milyar doların üzerinde bir talepten söz ediliyor.
*
Ne yapılacak bu parayla?
Metro yapılacak. Raylı toplu taşıma projeleri finanse edilecek.
Yani memlekete yararı olan önemli işler yapılacak.
*
Hah! Tamam! Bize işte bunlarla gelin Ekrem İmamoğlu.
Paylaş