Paylaş
BİRİNCİ AŞAMA: “Herhangi bir milletvekilimizin ya da belediye başkanımızın söylediği bir söz partimizi bağlamaz” aşaması.
İKİNCİ AŞAMA: “Tepkileri dikkate alıyoruz, gereken değişiklik yapılacak, bizi AB bağlar” aşaması.
ÜÇÜNCÜ AŞAMA: “Uzlaşmayla çözeceğiz, uzlaşma arayacağız, uzlaşma olmadan adım atmayacağız” aşaması.
DÖRDÜNCÜ AŞAMA: “Azınlığın dediği olamaz, biz çoğunluğuz” aşaması.
BEŞİNCİ AŞAMA: “Tepkilere boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız” aşaması.
ALTINCI AŞAMA: “Sormadan yapma, sormadan uygulama, sağına soluna bakmadan vur kazmayı” aşaması.
YEDİNCİ AŞAMA: “TC meselesini bilmiyordum, bilseydim geri adım atılmasına müsaade etmezdim” aşaması.
‘En etkili 10’u hatırlamanın tam sırası
Time’ın en etkili 100’ü açıklandı.
Listedeki iki isim bizi ilgilendiriyor.
Biri Fethullah Gülen, diğeri Abdullah Öcalan.
‘En etkili 100’ denilince hemen aklıma bizim hazırladığımız ‘En etkili 10’ listeleri geldi. Baktım:
Hepimiz hem Fethullah Gülen’e hem de Abdullah Öcalan’a yer vermişiz.
Enis Berberoğlu’nun listesinde Öcalan yok ama muhtemelen ‘aranıyor’ diye belirttiği isim Öcalan’dı.
Gelin, Time’ın ‘En etkili 100’ünün gündemde olduğu bir dönemde Hürriyet Pazar için çıkardığımız ‘En etkili 10’ listelerine şöyle bir bakalım.
Nusret macerası
‘Nusret’ten Nefretimin 7 Sebebi’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Söylediklerim şunlardı:
BİR: Ete ve et yemeye tanrısal bir anlam katma çabası sebebiyle…
İKİ: Her gün gazete sayfalarında bizleri elinde tuttuğu çiğ et görüntülerine maruz bırakması sebebiyle…
ÜÇ: Altı üstü ‘fena pişirilmemiş et’ yemek için kuyruklara girmenin normal sayılması gerektiğini beynimize kazıma gayreti sebebiyle…
DÖRT: Medyada boy boy gözükmenin bedeli olarak ‘süper pahalı et’ satma eylemine girişmesi sebebiyle…
BEŞ: Bin türlü kibrin ayyuka çıktığı şu dönemde bizleri “kasap kibri” adı verilen bir kibir türüyle tanıştırması sebebiyle…
ALTI: Bir insanın hayatını pekâlâ ete ve et pişirmeye adayabileceğini, bunun takdire şayan bir eylem olduğunu hepimize kabul ettirme çabası sebebiyle…
YEDİ: ‘Etten anlama’ denilen olguya filozofik bir çabadan daha üstün bir mevki biçilmesinin başaktörü olması sebebiyle…
NUSRET’LE İLK TEMAS
Bu yazının yayımlanmasından birkaç gün sonra aradı Nusret…
Ürkek, çekingen, asosyal bir edayla “Ben Nusret” dedi…
Dedim: “Hangi Nusret?” Biraz durdu… Yavaşça “Etiler’deki” dedi.
Anlamıştım kim olduğunu… Bozuntuya vermedim.
“Nasılsınız?” falan dedim galiba…
O ise hiç sitem falan etmeden, herhangi bir izah çabasına girişmeden kestirmeden söyledi derdini: “Buraya hiç gelmediniz, buraya gelmeniz lazım”.
İdare ettim, “Geliriz” diyerek geçiştirdim.
NUSRET ISRARLI
“Mekân hakkında fena yaz / Ardından mekânda ağırlan / en sonunda iyi bir şey yaz” denklemine asla girmek istemem.
Bu yüzden Nusret’in davetine icabet etmeye pek niyetim yoktu.
Fakat Nusret ısrar etti.
“Bir kere gel” dedi, “Görmeden yazılır mı?” dedi, “Tatman lazım” dedi.
Sonunda “Yediğimin ücretini öderim ama” diyerek kabul ettim daveti.
Sözleştik ve gittim Nusret’e…
NUSRET İZLENİMLERİ
Girişte hareketlilik var… “Hoş geldiniz” diye karşılayanlar, araçları park eden atak görevliler bir anda etrafınızı çeviriyor. Et lokantası değil havalı kulüp mübarek…
İçerisi kalabalık… Allah’tan hava güzel ve çatı açılmış da kalabalığın rahatsız edici etkisi azalmış.
Kapıda sıra bekleme olayı var… Ama bu sıra ‘kuyruğa girmek’ şeklinde değil… Bekleyenler için rahat edebilecekleri ortam hazırlanmış… Gitmeden anlaşılamayacak en önemli ayrıntı bu…
Janjanlı tipler de var burada, Arap turistler de… Batılı işadamları da var burada, sosyetik simalar da… Kozmopolit bir yer… Ama paran olacak tabii… “Paralıysan koş gel” durumu var yani…
Yan masada Rüştü Rençber ve zarif eşi Işıl Rençber var… Masalarına gelen mis gibi kokan ete odaklanıyorum bir süre… Karnım aç galiba…
Bizim için hazırladığı etleri getiriyor Nusret… Gerçekten başarılı… Gerçekten farklı… Gerçekten abartılacak kadar var…
Nusret’i izliyorum: Gazete röportajlarındaki antipatik imajıyla gerçeği arasında dağlar var… Her masaya gidiyor, herkesle ilgileniyor, hazırladığı etlerin beğenilmesinden hakiki bir haz duyuyor. Öyle kasıntı, havalı, burnu büyük biri değil… Tam tersi: Bir çalışan gibi…
Öyküsü de enteresan Nusret’in: Kasap çıraklığından büyük patronluğa geçiş… Bir başarı hikâyesi… Hem de büyük bir başarı hikâyesi…
Nusret’i gördükten sonra bir et lokantasının bu denli abartılmaması konusundaki fikrim değişmedi ama Nusret hakkındaki fikrim değişti: O bütün içtenliğiyle işine konsantre olmuş biri… Artistlik peşinde değil, işinin peşinde… Fakat bir kısım medya, onu maalesef artistlik peşinde biriymiş gibi yansıtıyor.
Ah bir kısım medya! Memleket ne çektiyse hep senin elinden çekti!
Nusret’te hoşuma giden bir taraf daha var: Hakkında yazılmış en ağır yazı karşısında gösterilmesi gereken tahammülü fazlasıyla gösterdi. Ne sitem etti, ne yazıyı hatırlattı ve ne de “E şimdi ne diyorsun bakalım?” şeklinde insanı zor durumda bırakacak bir soru sordu.
Fotoğraf çektirirken eline aldığı bıçağı tehdit unsuru gibi kullanmasına bakmayın siz… İşin mavrasıydı o…
Nusret biraz da esprili biri çıktı.
Paylaş