14 yıl geç kaldın Birand

Mehmet Ali Birand Meclis’te ‘Darbe Komisyonu’nda konuşmuş.

Haberin Devamı

Şöyle demiş: “O dönemde Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak beni hedef gösterdi. Ben de bundan çok korktum, rahatsız oldum. 1998’de Genelkurmay Başkanı’na bir mektup yazıp faksladım. Daha sonra Özkasnak beni arayarak ‘Sen kimsin benim Genelkurmay Başkanıma faks gönderiyorsun’ dedi. Çok sinirlendim. Telefonu kırdığımı hatırlıyorum. Adam resmen bana ‘sen sıçanın tekisin Allah’a nasıl faks çekersin’ demişti.”
Mehmet Ali Birand bunları ne zaman anlatıyor?
Olayın üzerinden 14 yıl geçtikten sonra...
Yani ortam temizlendiğinde, suçlanan kişiler hapse atıldığında, bunları anlatmanın alkışla karşılandığı bir dönemde.../images/100/0x0/55eac15af018fbb8f894a283

FAULLÜ DÖNEM HİÇ BİTMEZ

Eğer her faullü dönemin faul öykülerini anında anlatmak yerine 14 yıl sonra anlatmayı tercih edersek...
Bu memlekette ‘faullü dönem’ hiç bitmez.
Eğer zorbaların zorbalıklarıyla gerçekten hesaplaşacaksak...
Tehlike geçtiğinde değil tehlike anında konuşmasını bilmeliyiz.
Yoksa her şey 14 yıl sonra gelir güzel ülkemize...

Haberin Devamı

Ömer Çelik ne güzel yazmış

Yıl: 2003...
Bugün AK Parti Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı koltuğunda oturan Ömer Çelik, o dönem Sabah gazetesinde yazıyor.
Bir yazısının başlığı: “Direnişçi Değil, Katil Sürüsü.”
Yazıda Irak işgalinin ardından ortaya çıkan ‘direniş’ hareketi sorgulanıyor.

ÜÇ ÖNEMLİ TESPİT

Şunları yazmış Ömer Çelik:
 Karşımızdakiler ‘direnişçi’ değil ‘katil sürüsü’dür. Irak’ı ‘cinayet laboratuvarı’ haline getirmeye çalışıyorlar, dini sembolleri ise bir ‘suikast silahı’ gibi kullanıyorlar.
 Artık sistematik hal alan bu katliam dizisi, ‘direniş’ gibi çok irdelenmeden kullanılan kavramları sırtlayarak veya ‘din’ adına bir zemin üretmeye çalışarak vahşete dayanak yaratmaya çalışıyor.
 Irak diktatörünü işbaşından göndermeyi hedefleyenlerin, sonraki gelişmeler için ciddi bir eylem planları olmadığı acı bir tecrübeyle ortaya çıktı.
Üç önemli tespiti var Ömer Çelik’in:
BİR: Kendisine ‘direnişçi’ diyen herkese ‘direnişçi’ denmez, bazen ‘katil sürüleri’ de ‘direnişçi’ pozunda ortaya çıkabilir.
İKİ: Katil sürüleri, Irak’ta dini kullandılar.
ÜÇ: Diktatör deviren Batı’nın, diktatörün devrilmesinden sonra ne olacağına dair ciddi bir planı yok.
BAŞTAN SONA DOĞRU
Yıl: 2004...
Ömer Çelik’in saptamaları bunlar.
Baştan sona haklı, doğru saptamalar...

Haberin Devamı

KEŞKE YİNE YAZSA

Yıl: 2012...
Bu saptamaları Suriye için de geçerli kılamaz mıyız?
* Mesela Suriye’de ortaya çıkan harekete ‘direniş hareketi’ ve bu harekete katılan herkese ‘direnişçi’ demek o kadar kolay mı?
* Mesela Suriye’de de dini kullanan sözde ‘direnişçiler’ olamaz mı?
* Mesela Batı’nın Suriye için ‘diktatör sonrası planı’ var mı?
Keşke Ömer Çelik yine köşe yazısı yazsa da bu sorulara cevap verse...

Ham politikacıların 8 özelliği

BİR: Herhangi bir açıklamayla ilgili yorum yapmaları istendiğinde “O kendisinin fikridir” derler.
İKİ: Hiç konuşmamayı ketumiyet olarak algılarlar.
ÜÇ: Alengirli mevzularda “Konu yargıya intikal etmiştir” türü sıyırma maksatlı açıklamalar yaparlar.
DÖRT: Lidere sadakatlerinin altını çizmeye özen gösterirler.
BEŞ: Bırakıp gitmek yerine gönderilmeyi beklerler.
ALTI: Çok ihtiraslı
oldukları halde hiç ihtiraslı değilmiş gibi yaparlar.
YEDİ: Bulundukları makam nedeniyle ekstra saygı beklerler.
SEKİZ: Her şeyi bırakmak zorunda kaldıklarında neyle karşılaşacaklarını iki dakika bile düşünmezler.

Haberin Devamı

A takımı değil,seçim takımı

AK Parti’nin yeni ‘A Takımı’nı irdeleyelim:
 NUMAN KURTULMUŞ: Erdoğan Çankaya’ya çıkabilirse başbakan olma ihtimali yüksek bir isim...
 MEHMET ALİ ŞAHİN: Numan Kurtulmuş’un başbakanlığının önüne engel çıkarsa yedekte tutulan isim... Başbakan olursa şaşılmasın.
 EKREM ERDEM: Refah Partisi zamanında ona ‘seçim büyücüsü’ denirdi... Sandıkları öyle bir örgütler, sandık başı görevlilerini öyle bir eğitir, seçim günü sandıklara öyle bir sahip çıkardı ki milim kaçma olmazdı... Teşkilatçılığıyla nam salmıştır. Teşkilattan sorumlu olması bu açıdan mühim...
 SÜLEYMAN SOYLU: AK Parti’nin sağa sonuna kadar açılma projesinin en önemli unsuru... Vizyonu çeşitlendirmek gibi bir yükümlülüğü var...
 MUSTAFA ŞENTOP: Seçim yaklaşırken her partinin iyi bir hukukçuya ihtiyacı olur. Mustafa Şentop seçim işlerinden sorumlu... Bu işi iyi yapabilecek bir isim.
 HÜSEYİN ÇELİK: Değişmedi... Partinin konuşan ismi... Partinin politikalarını anlatan isim... Bu özelliklerini yeni dönemde de koruyacak...
 MENDERES TÜREL: Erdoğan’ın sevdiği bir isim... Partide ağırlıklı bir konuma yükseldi... Bu daha da yükseleceğinin ilk işareti olarak görülmeli...
 AHMET EDİP UĞUR: Balıkesirli... Sanayici... Sağduyuyu temsil eden isimlerden... Beyin takımına girmesi parti açısından önemli...
 ÖMER ÇELİK: Ekibin entelektüel kanadını temsil ediyor... Yerini koruması doldurduğu boşluğa işaret eder.

Haberin Devamı

Önder Aytaç olayı

Kısa bir süre öncesine kadar...
‘Cemaat’e yakın’ olanlar ile ‘Hükümete yakın’ olanlar, birlik ve beraberlik içindeydi.
Ne oldu bilmiyorum ama artık araları açıldı?
O kadar açıldı ki şimdi bir taraf, diğer taraftakini işinden ediyor.

AFFETMEDİLER

Olay şu:
Polis Akademisi’nde görev yapan Önder Aytaç, Twitter’da Başbakan’a hakaret eden bir tweet yazdı.
Gerçi Aytaç, daha sonra “yanlışlıkla oldu” dedi ama hükümet yanlıları affetmedi.
Tıpkı Cemaat yanlılarının Fethullah Gülen’e hakaret eden Ergun Babahan’ı işinden etmeleri gibi bu sefer de hükümet yanlıları Önder Aytaç’ı işinden ettiler.
Nasıl?
Yazılar yazıp ihbar ederek...

ÜZGÜNÜZ

Böylece daha düne kadar “Türkiye gerçek demokrasiye kavuşuyor” diye ekranlarda cerbezeli tartışmalar içinde bulunan Önder Aytaç, gerçek demokrasinin bir nimetinden daha yararlanmış oldu.
Ne diyelim?
Üzgünüz... Elimizden bir şey gelmez.

Haberin Devamı

Bir benzerlik daha

Tayyip Erdoğan ile Aziz Yıldırım arasındaki benzerlikleri çıkarmıştım.
Geçen gün bir benzerlik daha ortaya çıktı.
Kayıtlara geçsin lütfen:
İkisi de çok şanslı...

“Yaşasın ılımlılaşma var” demeden önce

Yapılan araştırmalarda...
Halkımızın ibadet alışkanlığında bir düşüş varsa...
Başlıklar şöyle atılıyor: “Ilımlı muhafazakârlık yükseliyor.”
Analizlerdeyse bir sevinç havası...
Neredeyse “Yaşasın! Camiye gidenlerin sayısı azaldı” falan denecek...
Bu tür analizler yapanlara sesleniyorum:
Sakın sevinmeyin!
Siz asıl şuna bakın:
Namaz kılan ya da kılmayan halkımız işkenceye tolerans gösteriyor mu, sansüre destek çıkıyor mu?
Adam işkenceye tolerans gösteriyorsa, sansüre destek çıkıyorsa isterse bin kez hacca varsın, isterse alnını secdeden kaldırmasın ne fayda!
Ya da...
Adam işkenceye tolerans gösteriyorsa, sansüre destek çıkıyorsa her gece rakı içse, namaza hiç yaklaşmasa ne fayda!

Yazarın Tüm Yazıları